Geçen haftaki yazımda, “Herkesin şapkasını önüne koyup düşüneceği bir süreçten geçtiğimizi” belirtmiş ve “Baskılar; politik, ideolojik, ekonomik, pratik (fiili) ve en önemlisi sosyo-psikolojiktir” diye yazmıştım. Bu uygulamalar geometrik bir şekilde artmaktadır. Baskı ve zulümlerinin artması korkularındadır. AKP iktidarı büyük bir panik içinde ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilmez bir haldedir. “Cumhur ittifakı”nın adayının son bir kaç günde söylediklerine bakın… ne demek istediğimizi anlarsınız. Attıkları her “dikiş”, “bohçaları” dağılmış durumda.
Ekonomi çökme noktasına gelmiştir. Gelir ve servet dağılımı arasındaki adaletsizlik uçurumdan yuvarlanmaya başlamış kar topunun çığa dönüşmesi noktasındadır. Yakında “konkordato” (iflas anlaşması) ilan etmiş bir şirket konumuna düşecekleri artık çok net olarak görülüyor. Ortadoğu’da zora girmiş, bataklıkta boğulan AKP politikası, Türkiye’yi maceraya sürüklemiştir. Yayılmacı emeller için yürütülen “Siyasi İslam” projesi fiyaskoyla sonuçlanmış, tüm bölge devletlerinden soyutlanılmıştır. Afrin üzerinden seçim kazanmak, Suriye’de etkin olmak ve Rojava’yı “dümdüz” edip “Çemişgezek” yaylasına çevirerek şovenizmi şaha kaldırıp seçim kazanma hesapları kesintiye uğramıştır. Irak’la büyük rüşvetler sonucu oluşturdukları “Kürt Konsensüsü” sallanmaya başladığı için bilinen üslupları olan “siz yapmazsanız biz oralara girer yaparız” restleri “sulanmıştır”. İran’la yapılan şikeli evlilik açığa çıkmış ve “kurulan aile” dağılma sürecine girmiştir.” “Batıyla” olan çelişkiler çok ciddi olarak derinleşmiş, “Kudüs naraları” tutmayınca şimdi Yunanistan’la “sıcak çatışma” noktasına gelinmiştir. Ta Sovyetler döneminden beri Rusya’yı yakından takip eden “Sovyetolog”ların altını çizdiği gibi yakın gelecekte “Rusya ile balayının” biteceği konusundaki düşünceler yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu yüzden AKP iktidarı tedirgindir…
İç politikada da durum bundan farklı değil. Kürtlere ve demokrasi güçlerine uygulanan baskı politikası, özgürlük ve demokrasi istemini kıramamıştır. “İmralı’ya uygulanan tecrit” istenen sonucu vermemiştir. Kürtlerin “merkez kaç” şeklindeki konumlamaları Kürt halkını “sindirme ve yok etme” politikasını sonuçsuz bırakmıştır. Demokratik kurumlar baskılar sonucu erozyona uğrasa bile, yeniden toparlanma, yol almaya başlamıştır. Kürtlerin demokrasi ve özgürlük için sunduğu “paradigma” Fırat’ın batısında da ilgi görmeye ve kavranılmaya başlamıştır. Demokratik ve sol güçler Kürt halkına daha fazla kulak vermeye başlamış ve Kürt halkına olan güvenleri artmıştır. AKP ve MHP etrafında oluşan şoven baskılar yeterince ilgi görmemiş, daha şimdiden hezimete uğramaya başlamıştır. En önemlisi AKP iktidarını rahatlatacak olan HDP’yi “barajın altında bırakmak” için çevrilen dolaplar deşifre olmaya başlamış, HDP’li olmayanlar bile bu entrikayı görme noktasına gelmiş ve demokratik mücadelenin önemli bir siperi olan HDP’ye sahip çıkmaya başlamıştır.
Kısacası suyun debisi artınca AKP iktidarını içine alan girdabın (Gerînek) boğucu hızı yükselmektedir. Tam da bu noktada AKP iktidarı saldırılarını artırmak için yeni mızraklar ve kılıçlar aramaya koyulmuştur. Son günlerde HDP binalarına yapılan saldırı ve kundaklamalar, seçim çalışmalarının engellenmesi, münferit ve tesadüfi değildir. Demirtaş’a ve HDP’ye terörist demek yeni saldırıları işaret etmekten başka bir şey değildir. “Merkezi” olarak organize edilen bir politikayla karşı karşıya kalınmıştır. En önemlisi bu saldırıların “gel-geç” olmadığı, 24 Haziran’dan sonra da “organize” bir tarzda devam edeceğe benziyor olmasıdır. Herkesi korkutan şey bu saldırıların bir “iç savaşın” öncü dalgaları olduğu kaygısıdır.
Bütün hesaplar Kürtler üzerine kurulmuşa benziyor. “Terör ve bölücülük” klişesi baş ideolojik argümandır. Bekir Bozdağ’ın konuşması, Dışişleri Bakanı’nın, “Minbiç’ten girip Kandil’den” çıkacağız açıklamaları, Süleyman Soylu’nun, “Hadi güçleri yetsin de Demirtaş’ı hapisten çıkarsınlar” gibi “hukuku” hiçe sayan meydan okuması kaygıları artırmıştır.
Kimi “köşe yazarları”nın “Kandile bayrak dikmekten” söz etmesi işin boyutunu göstermeye yetmektedir. Söylenenleri AKP iktidarının “seçim kazanma” serüveniyle izah etmek dar kalmaktadır. İşin boyutunun daha kapsamlı ve derin olduğu herkesçe görülmeye başlanmıştır. Başta Avrupa kamuoyu olmak üzere birçok duyarlı çevrenin Kürt halkına karşı kapsamlı bir sindirmeden söz etmeleri boşuna mıdır? HDP’nin de içinde olduğu yasal demokratik Kürt partileri dâhil olmak üzere tüm Kürtlere karşı yeni bir sindirme hareketine girişileceği bilgileri giz olmaktan çıkmış durumdadır.
Saldırgan güçler bir kez daha yanılacaklardır: Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin özgürlük ve demokrasi isteği Kaf dağının ardında, bir ağacın kovuğuna sıkıştırılmış bir arzu değil. Yaşamın her alanında yükselen demokrasi mücadelesinin şimdiye dek görülmemiş bir meyvesi olacaktır.