Ferhat Çelik/İstanbul
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan AKP hükümeti tarafından hazırlanan Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifini, Sayıştay denetçileri tarafından hazırlanan ve raporlara yansıyan belediyelerdeki usulsüzlükleri ve 2019’da asgari ücret taleplerine ilişkin gazetemizin sorularını yanıtladı. 2019 yılı bütçesinin savaş, rant ve sermayeyi düşünen bir bütçe olduğunu ifade eden Paylan, 2019’da savunmaya ayrılan payın 140 milyar TL’yi bulduğunu söyledi. Sayıştay raporlarının yayınlanmasından sonra 19 raportörün görevinden aldığını belirten Paylan, “Erdoğan ve AKP iktidarı bir yolsuzluk batağıyla birlikte çürümektedir. Yolsuzluğu durduramayan bir devlet çürümeye mahkûmdur” dedi. Paylan, asgari ücret taleplerinin ise 3 bin TL olacağını söyledi.
2019 Bütçe Komisyonda kabul edilen bütçe taslağının genel bir değerlendirmesini yapar mısınız?
Son yıllarda AKP kuruluş yıllarında olduğu gibi Türkiye’yi demokratikleştirme iddialarından vazgeçti. Ve maalesef milliyetçi bir ittifakla birlikte daha güvenlikçi bir bakışa hapsoldu. Bu güvenlikçi bakışa hapsolarak özgürlükçü alanı tamamen tarumar etti. Bu alında bir kısır döngüdür. Siz ne kadar güvenlikçi bakarsanız, özgürlükleri kısarsanız toplumda güvenliği sağlayamazsınız, huzuru bozarsınız refahı da yok edersiniz. 2019 bütçesi de tercihleriyle 2018’e göre çok daha vicdansız çok daha adaletsiz bir bütçe. Çünkü bütçe çocuklarımızın eğitimini, sağlığını ve geleceğini ilgilendiriyor. Ama AKP’nin bütçesi tercihini halkın harcamalarından yana kullanmaktan ziyade savaştan, silahtan, tanktan, toptan, füzeden yana kullanmış durumda. Kısacası güvenlik kalemlerinde çok büyük artış, halkın yararına olan kalemlerde ise ya düşüş olmuştur ya da artışlar son derece sınırlıdır.
Taslağı bir savaş ve faiz bütçesi olarak nitelediniz. Bu perspektifle 2019 bütçesinde savunmaya ayrılan payla daha önceki senelerde savunmaya ayrılan pay hangi aralıkta?
Bu bütçeyi barış dönemi sürecindeki bütçeyle kıyaslayabiliriz. 2015 yılı bütçesinde toplam güvenlik harcamalarına harcanan rakam 50 milyar TL’ydi. Bu bütçe İçişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, MİT, Jandarma gibi bütün güvenlikçi kalemleri kapsıyor. 2019 bütçesinde ise bu kalemlerin toplamı 140 milyar TL’yi bulmuş durumda. Yani neredeyse 3 katlık bir artış söz konusu. Ama diğer kalemlere baktığımızda ise bu üç yıl içinde artışlar enflasyonun son derece altında. Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Sağlık Bakanlığı’nın, Ulaştırma Bakanlığı’nın yatırım bütçeleri tırpanlanmış durumda. Bu şu demektir: Daha çok S-400 alınacak, daha çok füze alınacak, daha çok tank, top alınacak. Tercihinizi bundan yana kullandığınızda diğer kalemlerdeki kaynaklar kısıtlanacak. Bu da okul yatırımları kısıtlanacak, hastanelerde kullanılan araç gereçler kısıtlanacak veya ulaştırma bakanı daha az yol yapacak veya yol tamirlerini yapamayacak demektir. Veya öğrenci burslarında yalnızca yüzde altı artış yapılacak. Yani enflasyon yüzde 26 iken öğrenci burslarında yalnızca yüzde 6 artış yapılacak. Bu da şu demek: Hepimiz yoksullaşacağız. Hem alım gücümüz düşecek hem de devletten aldığımız hizmetler azalacak. Buna da Türkiye toplumu itiraz etmediği sürece AKP bu tercihinde devam etti ve devam ettirecek.
Eğitime ayrılan payla Diyanet işlerine ayrılan payı karşılaştırdığımızda nasıl bir değerlendirme yaparsınız?
Eğitim alanında yatırım bütçesine bakıldığında yatırımın büyük çoğunluğunu öğretmen ve personel maaşları oluşturuyor. Eğitim’de yatırım bütçesinin 2015’ten bu güne hiç artmadığını görüyoruz. Türkiye bir atılım yapmak istiyorsa her anlamda önce eğitime yatırım yapması lazım. Demokratik anlamda bir eğitim programı yapılmalı. Milli Eğitim Bakanı çıkıp dedi ki 120 bin öğretmen açığımız var. Biz de biliyoruz ki 200 bin öğretmen açığı var. Yalnızca bir S-400 füzesi almaktan vazgeçilse 200 bin öğretmen atanmasını yapabiliriz. Diyanet’in bütçesi ise sürekli artırılıyor. Diyanet’in bu konuda ihtiyacı olabilir. Devletler bu konularda tercihlerde bulunabilirler. Ancak temel mesele Diyanet’in yapısal meselesidir. Yani sadece Sünni Müslümanlara hizmet veren bir anlayış var. Biz devletin bu hizmetin diğer inançlara da vermesini savunuyoruz. Türkiye’de Aleviler, Hristiyanlar, Museviler, Ezidiler gibi pek çok inanç var. Bunları görmezden gelen ve bunların ihtiyaçlarıyla ilgili herhangi bir tedbir almayan bir Diyanet İşleri’yle karşı karşıyayız.
HDP daha önce örtülü ödeneğin 2,5 milyar TL’den 16 milyar TL’ye çıktığı bilgisini paylaşmıştı. Bu ödenek nerelere harcanıyor?
2013 yılından önce yani Suriye’deki savaş başlamadan önce örtülü ödenekler son derece kısıtlıydı. Ama Suriye iç savaşı başladıktan sonra örtülü ödeneklerdeki rakamlarda geometrik artışlar gördük. Bu da örtülü ödenek rakamlarında Suriye’de Türkiye’nin desteklediği guruplara silah ve mühimmat desteği yapıldığını ve aynı zamanda onlara maaş desteği yapıldığını anlıyoruz. Oradaki örgütler de maaşları, silahlarını, mühimmatlarını Türkiye’den aldıklarını açıkladıklarına göre bütün örtülü ödeneklerin Suriye’deki şu anda Türkiye’nin desteklediği cihatçı guruplara gittiği açıkça görülüyor. Bu rakamlarda inanılmaz artışlar var. Yalnızca bir örtülü ödenek rakamı birkaç bakanlık bütçesinden daha fazla.
Bütçe hazırlanırken bölgesel ihtiyaçlar göz önünde bulundurulmuş mu?
Bizim temel itirazımız Türkiye’nin merkeziyetçi bir bakışla yönetilmesinedir. Bu bütçede merkeziyetçi bir bütçedir. Oysaki âdemi merkeziyetçi bir bütçe yapılması gerekiyor. Yani yerellerin taleplerinin bu bütçeye yansıması lazım. Hatta bazı konularda tarımsal destek, bayındırlık, okular, sağlık gibi pek çok konunun yerellerde çözülmesi gerektiğini savunuyoruz. Ama bu bütçe merkeziyetçi bir bütçe. Yerellerin herhangi bir talebi oraya yansımış değil. AKP’nin de birçok milletvekili var. Ama ağızlarını açıp tek bir talep koyamıyorlar. Bizim şurada bir hastaneye ihtiyacımız var, şurada bir okula ihtiyacımız var diyemiyorlar. Her şeyi cumhurbaşkanının iki dudağı arasına bırakıyorlar. Ve cumhurbaşkanının tercihleriyle yatırımlar belirleniyor. Bu anlamda yerellerin taleplerinin bütçeye yansıdığını asla söyleyemeyiz.
Türkiye uzun zamandır bir ekonomik kriz içerisinde. İktidar da buna çözüm olarak 2019 bütçesinde tasarrufa gideceğini açıkladı. Ama buna rağmen cumhurbaşkanlığı bütçesinin artırıldığı görülüyor. Sadece bütçede kısıtlamaya gideceğiz denilerek ekonomik krizle mücadele edilebilir mi?
Burada da bütçenin nereden kısıtlandığına bakalım. Mesela cumhurbaşkanlığı bütçesinde aşırı bir artış var. Cumhurbaşkanına bakıyoruz Kışlık sarayı yaptı katrilyonlarca para harcadı. Uçan saray aldı, onu nasıl aldı bilmiyoruz. Çünkü açıklama yapılmıyor. Hibe edildi deniliyor ama hiçbir devlet hiçbir devlete 500 milyon dolar olan uçağı hibe etmez. Mutlaka başka şekilde bir karşılık verilmiştir. Şimdi de yazlık saray yapılıyor. Oraya da katrilyonlarca para harcanacak. Görüyoruz ki cumhurbaşkanlığı bütçesinde herhangi bir tasarrufa gidilmemiş. Veya cumhurbaşkanının maaşından herhangi bir tasarruf yok. Cumhurbaşkanının maaşına yüzde 26 zam yapıldı. Emekli maaşıyla beraber Cumhurbaşkanı 2019’da aylık 100 bin liranın üzerinde maaş alacak. Diğer taraftan öğrenci harçlarına baktığımız zaman 470 liradan yalnızca 500 liraya çıkarıyorlar. Yani yüzde 6’lık bir artış var. Cumhurbaşkanı şatafattan, şandan, şöhretten, saraylardan, lüks arabalardan, lüks uçaklardan, yazlık kışlık saraylardan hiçbir taviz vermezken öğrenci harçlarına yalnızca 30 TL’lik bir artış yapılıyor. İşte vicdansızlık ve adaletsizlik burada. Veya tarım desteklerine baktığımızda enflasyon yüzde 26 iken tarım desteklerine yalnızca yüzde 10 zam yapılabiliyor. Oysa çiftçinin gübresi, mazotu, tohumu yüzde yüz artmış. Çiftçiye yalnızca yüzde onluk bir destek artışı vermek çiftçiye üretme demektir. Ondan sonra da gidip soğan avcılığı yapıyorlar. Niye soğan yok ortalıkta, niye soğan fiyatları yükseliyor diyorlar. O anlamda tercihleriyle vicdansız ve adaletsiz bir bütçe.
Sayıştay raporları açıklandı. Bu raporlarda kayyum atanan belediyelerin çoğunda yolsuzluk yapıldığı belirtildi. Ama buna rağmen buralardaki usulsüzlüklerin yeterince deşilmediği de konuşuldu. Yine Sayıştay raporlarından sonra Sayıştay’ın Denetim İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı Fikret Çöker görevden alındı. Tüm bunları nasıl değerlendirmek gerekir?
Yalnızca Fikret Çöker değil İstanbul’daki belediyeleri denetleyen 18 tane raportör görevden alındı. Ortada inanılmaz bir yolsuzluk sarmalı var. Bu raporlara yansımış durumda. Aslında bir devlet bu raporları yazanlara teşekkür etmesi lazım. Ama bunlar yolsuzluğu ortaya çıkaranları görevden alıyorlar. Bu da o hırsızlıklara ortak olmak demektir. Bunun başka bir açıklaması yoktur. Eğer bir devlet hırsız olanları görevden almazsa tam tersi onları korursa şunu demiş olur: ‘Herkes bu yoldan devam etsin’ diyor. Bu anlamda herkesin buna itiraz etmesi lazım. O yolsuzlukları ortaya çıkaran raportörleri korumamız lazım. Biz bu yönde mecliste gerekli mücadeleyi veriyoruz ama maalesef Erdoğan ve AKP iktidarı bir yolsuzluk batağıyla birlikte çürümektedir. Buna itiraz eden insanları da görevden almaktadır. Buda devletin çürümesi demektir. Yolsuzluğu durduramayan bir devlet çürümeye mahkûmdur.
HDP olarak bu yolsuzlukların ortaya çıkarılması için meclise soru önergeleri verdik. Basın toplantıları yaptık. Ama toplumun geniş kesimleri bunları duymuyor. Yalnızca a Haber izleyen bir kişi yolsuzlukları, hırsızlıkları görmez. Ya da doğalgaza zam yapıldığını dahi bilmez. O açıdan bu örgütlülüğümüzü genişletmemiş lazım. Her insan eşine dostuna, ev arkadaşına bunları anlatmalı. Yani AKP iktidarının yolsuzluk batağı içerisinde olduğunu ve yerel seçimlerde bunlara büyük bir ders vermesi gerektiğini birbirine anlatmalı. Bu yolsuzlukları anlatmak hepimizin boynunun borcudur.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu 2019’da geçerli olacak asgari ücreti belirlemek için ilk toplantısını 6 Aralık’ta yapacak. HDP’nin asgari ücret talebi ne kadar olacak?
Şu anda yoksulluk sınırı 6 bin TL’nin üzerinde. Bir ailede iki kişinin çalıştığını varsayarsak bu iki kişi üçer bin lira alırsa ancak bu şekilde yoksulluk sınırına varmış olacak. Bu açıdan bizim asgari ücret talebimiz 3 bin TL’dir. Ancak 3 bin TL ile bir aile ihtiyaçlarını karşılayabilir. Vergilerin yeniden derleme oranı belirlendi ve AKP vergilere yüzde 24 zam yapacak. Şimdi göreceğiz asgari ücret yüzde 24’ün üzerinde mi belirlenecek yoksa altında mı? İşverenlerde ciddi bir kriz yaşıyor. AKP her gün işverenlerle görüşüyor. Büyük olasılıkla enflasyonun altında bir asgari ücret belirlemeye hazırlanıyorlar. Ama emekçiler ve emekten gelen güçler buna itiraz ederlerse ancak enflasyonun üzerinde bir zam alabilirler. Yoksa AKP’nin hedefi patronları kurtarmaktır. Bunu da emekçinin sırtından yapmayı hedefliyorlar. Yani emekçinin ekmeğinden bir dilim alıp bunu patronlara vermeyi planlıyorlar. Emekçiler hakkına sahip çıkmak için şimdi itiraz etmeli ve sesini yükseltmeli. O zaman emin olsunlar ki o ekmekteki bir dilimi kaptırmayız. Tam tersine sofraya bir dilim daha ekmek getiririz.