“Adalet” talebi her gün daha da yayılarak artıyor. Asıl dikkat çekici yanı, adında “adalet” adı olan bir partinin iktidarı döneminde bunun gündeme gelmiş olmasıdır. Sadece hukuki anlamda değil ekonomide de böyle. İktidarın en çok övündüğü büyümede de… Mesele büyümek bitmiyor; büyümenin, adalet ve kalkınma olarak ifade edilen adil paylaşım ve gelir dağılımını ne oranda gerçekleştirmiş olduğudur. TÜİK’in “Gelire dayalı göreli yoksulluk sınırına göre bölgesel yoksul sayıları ve yoksulların oranı, 2006-2018” verileri, büyümenin AKP iktidarının büyük puntolarla yazdığı gibi olmadığını gösteriyor. Veriler üç önemli şey söylüyor: Biri iktidarın kayyum politikasını yürüttüğü Kürt illerindeki yoksullaşma oranı, diğeri AKP’nin 25 yıl yönettiği en büyük metropol kent İstanbul’un durumu, üçüncüsü ise tarım merkezi Akdeniz’in negatif gidişatı. TÜİK’in 11 coğrafik alana ayırdığı Türkiye’de, Kürt illeri olarak da adlandırılan Doğu, Orta ve Güneydoğu bölgelerindeki toplam yoksullaşma oranı yüzde 50. Güneydoğu olarak belirtilen bölgenin tek başına yoksullaşma düzeyi yüzde 33.0. 2006’da yüzde 30.0 civarında olan bu oran bir iki puan oynasa da son üç yılda yüzde 33’ten aşağı düşmemiş. İstanbul’a gelince iktidarın betona çevirdiği kentte yoksullaşma düzeyi 2006’da yüzde 5.5 iken 2018’de yüzde 10.5’e yükselmiş bulunuyor. 90’lardaki göç ettirmelerle azalan iş bulma ve çalışma imkânlarındaki azalma, İstanbul’a göçü bugün de devam ettiriyor. Yoksullaşmada dikkat çeken bir diğer bölge ise meyve ve sebze merkezi olarak bilinen Akdeniz Bölgesi’nin durumu. 2006’da yüzde 16.0 olan yoksullaşma düzeyi 2018’de yüzde 14.4 olarak gerçekleşmiş. 2010’da yüzde 10 düzeyine inmekle birlikte Güneydoğu’dan sonraki en çok yoksullaşmanın olduğu bölge. Tarım işçilerinin büyük kısmını Kürt illerinden gelenlerin oluşturduğunu da belirtelim…
25 yıl boyunca İstanbul’u ve 17 yıldan bu yana Türkiye’yi yöneten AKP iktidarı açısından bu çok açık ara, Kürt illerinin yoksullaşma oranları AKP döneminde neredeyse bir iki puan oynasa da durum 2019 hariç daha da gerilemiş. 2019 derken, geçen yıl durumun iyileştiği anlamına gelmemeli. Veriler olmadığı için. Ekonomik krizin etkisi altında bu oranın artması kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda nasıl oy alıyor acaba… Yoksa devletin kasasından yardım amacıyla dağıttığı ve kanuni bir dayanağı olmayan para ve ayni yardımlarla mı?
Büyüme denilen balon…
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2020 birinci çeyreğine dair büyüme rakamlarına göre, ekonomi yüzde 4.5 büyümüş. Krizin etkili olduğu 2019’un 4. çeyreğinde ise büyüme yüzde 6.0 olmuştu. Bu dikkat çekici büyümenin gerçekleştiği dönemde nedense işsizlik artarken, dolardaki yükseliş devam etmiş. Daha da önemlisi 2018’den bu yana dış sermayede görülen kaçış sürüyor. 2019 genelinde Türkiye’den 955 milyon dolarlık kısa vadeli sermaye çıkışı oldu. 2020 yılında kaçış daha da hızlandı. Deutsche Bank’a göre, 2020’de 7 Şubat’ta biten hafta yabancı yatırımcılar tahvil-bonoda 549 milyon dolar, hisse senedinde ise 83 milyon dolar satış olmuş. T24’ün haberine göre bu, son 5 yıldaki en büyük kaçış. Yakın tarihin en düşük seviyelerinden biri… Yine de büyüme devam ediyor!
Bir diğer büyüme ise yoksullaşma cephesinde gözleniyor. Doç. Dr. Ayşe Aylin Bayar, Prof. Dr. Öner Günçavdı ve Prof. Dr. Haluk Levent’in İstanPol Enstitüsü adına hazırladığı rapora göre, yoksulluk sınırının altında 10,5 milyon kişi yer alıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB)’nin sosyal yardımlara dair açıkladığı verilere göre, de 12 Mayıs itibarıyla sosyal yardım için yapılan başvuru sayısı 934 bin 128; özetle, 15 milyonluk şehrin yaklaşık bir milyonu sosyal yardıma muhtaç. En çok başvuru ise Esenyurt, Bağcılar, Küçükçekmece ve Sultangazi’den. Gıda-hijyen kolisi teslim edilen aile sayısı da 186 bin 53. Edinilen bilgilere göre, bu 186 bin ailenin 130 bini AKP döneminden. Bu rakama ilçe belediyelerin sosyal yardımları dahil değil. Bir iddiaya göre, sadece Bahçelievler Belediyesi 15 bine yakın aileye sosyal yardım yapıyor. Yoksulluğun can yakan yüzünde ise ocak, şubat ve nisan ayındaki intiharlar var. Üretim, gelir ve bölüşümü hakkında bir şey ifade etmeyen büyüme, kredi derecelendirme kurumu Moody’s’e göre yüzde 5 küçülecek. Bunlar olurken, askeri ve savaş harcamalar ise hız kesmiyor.
Devletin meralardan haberi yok!
Tarımsal alanlardaki azalış biliniyor, ya yayla ve mera alanları? TÜİK’in “Tarım Alanları 2001-20019” rakamları gidişata dair önemli verileri bize sunuyor. Buna göre, 2001 döneminde yaklaşık 41.0 milyon hektar olan tarım arazileri, 2019 itibarıyla 37.7 milyon hektara gerilemiş. Bu azalma ekilen tarım arazisinde de kendisini gösteriyor. Aynı dönemde rakamlar 17.9 milyon hektardan 15.4 milyon hektara gerilemiş.
En çok dikkat çeken ise çayır ve mera arazisi… “Geçici güvenlik bölgesi” ilanlarıyla gündeme gelen mera ve yaylalara dair TÜİK verilerine bakılırsa 2001’den 14 milyon 817 bin hektar olan çayır ve mera arazileri hiç değişmemiş. Bu mümkün mü? Oysa İmar Affı dönemlerinde yayla, mera ve kışlaklara yapılan kaçak yapılaşma biliniyor. En somut örneği Türkiye Ormancılar Derneği’nin 2018 raporunda var. Rapora göre, Karadeniz yaylalarında yapılan ve yaylaların doğal yapısını bozan kaçak yapıların affı için yapılan başvuru sayısı 100 bini geçti. Diğer yerleri hesaplayın.