Üçüncü Yol denilince hemen ‘geçmişte şuna kazandırdık, buna kazandırdık’ deniliyor ve adeta yürütülen siyasetin yanlışlığı üzerine günah çıkarılıyor. Oysa geçmişte de HDP ve Kürt Siyasi Hareketi kimseye kazandırma politikası izlemedi
Delil Bakuri
AKP – MHP ortaklığı Kürt inkarını güncelleyerek yol yürümek istiyor. Geçmiş kodlara geri dönülerek adeta Kürtlüğün yokluğu üzerinden, Türklüğü var etmek istiyor. Açık bir şekilde Türklüğün yaşanması için, ne olursa olsun özgür Kürtlüğün yok edilmesi gerekiyor gibi bir konsepti sürdürmektedir. Adeta böylesine bir diyalektik oluşturmuşlar. Bilinen anlamda, anlayışta bir düşmanlıkla, bu durum izah edilebilir mi? İnkarcı devlet anlayışı, yüz yıldır bu anlayışla, bu amaçla, mutlak anlamda sonuç alabilmek için tüm varlığını, gücünü ortaya koyarak, bunu gerçekleştirmeye, başarmaya çalışmaktadır.
AKP’nin, iktidara getirilmesinden günümüze dek, tasfiye konseptleri hazırlayarak, yürütmektedirler. Özel savaş konsepti, özel savaş taktiği, özel savaş siyaseti, özel savaş oyunları, özel savaş süreci, özel savaş operasyonu yürütmektedirler. Bugüne dek; Kürt sorununu demokratik, siyasal, barışçıl çözümünü geliştirmek istiyoruz adı altında yapılan, yapılmakta olan her şeyin kıyısında veya köşesinde mutlaka Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek ve bunun sonucunda da Kürtleri soykırıma uğratma hedefi yer almıştır.
Şimdilerde de özgürlük mücadelesine ve demokratik siyasete karşı Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da saldırılar her zamankinden daha ideolojik ve tehlikeli bir mecrada gelişiyor.
Bu yüzden söz konusu saldırılara karşı yürütülmesi gereken mücadele de ideolojik ve düşünsel yön oldukça önem kazanmaktadır. Buna rağmen son yıllarda saldırılara karşı Türkiye ve Kuzey’de en az verilen mücadele ideolojik mücadeledir. Gerçekten yetkince bir ideolojik mücadele gelişmediğinden, her fırsatta kendini konuşturan, saldırıya geçen ve dik durmaya çalışan devrimcileri hedef alan işbirlikçi milliyetçi ve orta sınıf anlayışları oluyor. Özellikle özü inkar rejiminin işbirlikçiliğine dayanan milliyetçi ve mücadelenin kazanımlarına maddi olarak konmaya çalışan orta sınıf, sanal medya mecraları başta olmak üzere, her cepheden saldırılar gerçekleştirmekteler. Bu saldırıları toplumun eğilimine dönüştürme çabalarına karşı güçlü ve etkili yanıt vermekten çekinmek, kaygılı ve ürkek durmak aslında bu tehlikeli hatta karşı ideolojik ve politik mücadele yürütememek anlamına geliyor. Zaman zaman bu etkiye girenler, devletin bizzat geliştirmeye çalıştığı, kendi güdümüne aldığı ve ‘Özgür Kürdü’ geriletmek için geliştirdiği bu aparata karşı yer yer milliyetçilikte yarışa girerek mücadele edeceğini sanıyorlar.
Kurgulanan oyun esas olarak halkları ve birçok farklı siyasi düşünceleri bünyesinde barındıran HDP-DEM Parti’yi devrimci ittifakını, liberal-milliyetçi çizgiye çekmektir. 2023 Mayıs seçimlerinden sonra özel savaş araçlarının tümü devreye konularak DEM Parti’nin üzerine böyle bir baskı kuruldu. Özel savaş çok yönlü çalışma ile demokratik siyaset tabanını milliyetçi eğilime yöneltmeye çalıştı ve güçlü bir karşı koyuş gerçekleşmediğinden bu amacına belli düzeyde ulaştı.
Oysa bu kadar sahici ve gerçek anlamda direnen bir siyasetin temsilcileri olarak kararlı bir şekilde çıkıp ‘gerçek anlamda milliyetçilik yapmak, önce halkını inkar edenler ile mücadele etmek, zalime karşı durmaktır. Siz ise iktidarın kucağında Kürtçülük yapıyorsunuz’ demek gerekmez miydi?
Bu kesimler özellikle milliyetçi eğilim olarak örgütlendiriliyor ve sol, demokrasi güçlerine karşıtlık aparatları olarak geliştiriliyor. Bunun en somut ifadesi gün gibi ortaya çıkan Emek ve Özgürlük İttifakı karşıtlığıdır.
‘Sol ve demokrasi güçleriyle olmuyor’, denilerek halk milliyetçiliğe yöneltilmek ve bu yola mahkum kılınmak isteniyor. Demokratik siyaset zeminini ve siyasi partiyi demokrasi mücadelesinden koparıp kendi inkar zihniyetlerine hizmet eden milliyetçiliğe mahkum etme gibi bir tehlikeli siyaset yürütülüyor. Bu konu kesinlikle ciddiye alınmalı; demokratik siyaset alanı ve yurtsever Kürt halkı da bu konuda oldukça duyarlı hale getirilmelidir.
Bir an bile unutulmamalı ki özel savaşın bu yönlü saldırılarının temel hedefi Öcalan’ın politik çizgisini boşa çıkarmaktır. Tüm bu yönelimler demokratik siyaseti kendi mücadele tarihi ile çelişir hale getirme çalışmasıdır.
Demokratik siyaset alanında mücadele eden bazı aktörler sürekli sanki Üçüncü Yol’dan sapılmış gibi bir söylemi tekrarlayıp duruyorlar. Aslında böyle denilerek sol, sosyalist ve demokrasi güçleriyle yapılan ittifaklar hedefleniyor. Bu söylem ile Üçüncü Yol’un ittifaksız ve bir başına yürümek olduğunu demeye getiriyorlar. Bir kere Üçüncü Yol çizgisi en geniş demokrasi ittifakını geliştirmeyi, bir demokrasi cephesini oluşturmayı zorunlu kılan bir yoldur. Yalnızlaştırma siyaseti olsa olsa demokratik siyaseti Üçüncü Yol’dan saptırma siyaseti olur.
Üçüncü Yol denilince hemen ‘geçmişte şuna kazandırdık, buna kazandırdık’ deniliyor ve adeta yürütülen siyasetin yanlışlığı üzerine günah çıkarılıyor. Oysa geçmişte de HDP ve Kürt Siyasi Hareketi kimseye kazandırma politikası izlemedi. Yürütülen politika ile Özgürlük Hareketi’ne ve demokrasi güçlerine kazandırma politikasıydı. Sanki muhalefete kazandırmak için politika izlenmiş anlayışı yerleştiriliyor. Bu açıdan ‘geçmişte üçüncü çizgiden kaydık’ söylemi doğru değildir. Bu söylemin başka güçler tarafından bizim lügatımıza yerleştirildiği açıktır.
Kimse kendisini kandırmasın. AKP-MHP ile birlikte yol yürüdüğü ve gücüne güç kattığı sürece Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollar ile çözmek istemez ve o yola giremez. Bu yüzden demokrasi güçlerinin baskıcı ve inkarcı AKP iktidarını güçlendirecek bir tutum içinde olmaması gerekiyor. Bunu özellikle Kürdistan ve Türkiye açısından belirtmek gerekir. Kürt soykırımını gerçekleştirmek ve Kürt Siyasi Hareketi’ni tasfiye etmek isteyen AKP-MHP faşizmidir. Bu nedenle odaklanmamız gereken AKP-MHP faşizmidir.
AKP algı operasyonları ve seçimlerden dolayı kafa karışıklığı yaratarak sanki seçim sonrası bazı gelişmeler olacak havası yaratarak suyu bulandırmaya ve etkili olmaya çalışıyor.
Bu politikalara prim veren Kürdistan’da kimi orta sınıf ve işbirlikçi kesimler de mücadele etmekten ziyade, gizli bir teslimiyet ortamı yaratarak adeta bizim AKP’ye teslim olmasının dilini kullanıyor. Bu konuda toplum doğru bilgilendirilmez ve ideolojik mücadele yürütülmez ise özel savaş hedefine ulaşmış olur.
Mazlum ve ötekileştirilmiş olan bizlerin sürekli muhalefeti ve sol sosyalist güçleri eleştirmemizin bize kazandıracağı bir şey yok. Bu biçimde AKP faşizmi bilinçli ya da bilinçsiz olarak olumlu gösteriliyor. Oysa büyük savaşa ve saldırıya hazırlanan AKP-MHP iktidarının kendisidir.