Ahmet Güneş
Benim de gerçeğe ulaşmamış hayallerim var. Aidiyet eki bazen bir bela. Bölüşmenin sesi. Herkesin gerçeğe yaklaşamayan hayalleri var, halleri daha çok var. Bu dünyada her şey var ama o güzelim addedip çerçeve ettiğimiz tüm gerçeklerimiz yok. Ayna bu hayat, yerle gök, uyku ile ölüm, adım ile yol ya da düş ile eylem.
Herkesin kazanmaya aday, kaybetmeye meçhul kaldığı burası nereden çıktı? Kurduk, göçtük ve bulduk. Sanmayı kabul etmeyerek seraplar var ettik. Uzun yol, çağlar boyu badire getirip bir yangına su oldu. Nehir neredeydi, suyun tadı eskiden nasıldı, hiç mi hiç ırgalamadan vardığımız yeri yokladık. Çoğul her şey; dil, nefret, intikam, güzellik yani kaybetmenin acentası.
Hareketten taklit edilen ses bir hapishane gibi yakıştı ağzımıza. Aklın düşünmediği her yere vardık çok şükür. Gölgeler, haller, yakıştırılmayanlar, hepsi sığıyor tek bir hayata. Kavuşamamak; eskisi gibi, ayrılmak; hep dünmüş gibi. Noktasına küsmüş bir cümle gibi yaşamak.
Günlük yaşamaya afili tavırlar pazarı gibi bakarken, alınan, alan veya satan kimin zamanında hapis? Benzetmeler kendini imha etmek için benziyor zaten. Bağlamını ve esasını kaçırmış bir anlam hangi soruya asılacak da cevaplar umursayıp yağmur gibi yağacak? Hayır, sorular yol açmadı, eylemdi yol açan, diye bir nida gelsin de bahçemizde gül açsın!
Her acının bir ederi ve bir de kederi var. At başı koşturuyorlar. Kimine göre biri diğerini burun ucuyla terk ediyor. Kim bilir ki kimin neyden vazgeçtiğini? Henüz ulaşamadık yangınımıza, su mu arıyoruz? Çok yazık vardığımız buraya dizilen övgülere. Mecbur kalandan daha aciz kim kalacaktı burada? Razı gelmişken herkes, sorular yakışmaz cevaplara. Tekrarların haysiyeti varacak bir gün, tüm dinler adına eyvallah.
Penceresini kaybetmiş bir duvar gibiyiz bazen. Bulutlar da mevsimler de gösteriyor her gün. Gölgesini karanlığa kaybettiren insan nasıl bir güneş olacak? Vardığımız her yerin sürgünüyken, yepyeni, yeniden diye dileniyoruz. Ses, anlamaktı bir vakit, şimdi anlamsız. Seyyah bir suskunluk dilden dile dolaşıp anlam oluverdi. Tam da insana benzer, ona mahsus bir mucize.
Kaybolmuş yetenekler, sırra kadem basmış kehanetler, tarihin yazmayı unuttuğu yaşanmışlıklar bizde ve bizimle. Sayılmamış, yoklanmamış kim kaldıysa ve yürünmedik neresi umulduysa orasıydı dünya. Bu herkesin sürgün, herkese hapis olan yer göçmeli bir gün. Öyle ki son sözünü yutan, imkânı olmadığı için esirgeyen, yok olan diliyle haykıran o bariz insan her yerde ayna.
İhmal edilmiş rüyalar, ihlal edilmiş gerçekler, bozguna uğramış umutlar, elden düşmüş hayatlar, hepsi hepsi bizim, tek tek bize! Vakti gelince görülecek hesap aniden, ertelenmiş yüzleşme hemen olsun. Dileyerek ama sakın dilenmeyerek. Her şeye iltimas olur, imtihan olur hatta şerh de olur. Öyle öyle önümüze basamaklar kurup yaklaşacağız kovulduğumuz kapılara. Anahtar çünkü hepimizin her şeyi. Hayaller çünkü gerçeğe tuzak değil, unutulmuş bir vatan.
* Haftanın kitap önerisi: Zeki Bayhan, Sıfıra Yükselmek / Aram Yayınları