Gölge Tiyatro Topluluğu’nun sahneye taşıdığı Brecht’in oyunu ‘Kuraldışı/Kural’ prömiyerini yaptı. Yönetmen Apaydın, ‘İnsan ne zaman kötü olur sorusu ile yola koyulduk’ dedi
Neğşirvan Güner/İstanbul
İstanbul Esenyurt’ta 2009 yılında Gölge Kültür Sanat Merkezi’nin kurulması ile tiyatro çalışmalarına başlayan Gölge Tiyatro Topluluğu, kurulduğu andan itibaren üretimleriyle hem kendi sahnelerinde, hem de birçok festival sahnesinde oyunlarını izleyici ile buluşturdu. Egemen sanat anlayışına ve pratiklerine alternatif olabilecek, işçi, emekçi ve öğrencilerden oluşan topluluk 11 yılı geride bıraktı. Gölge Tiyatro Topluluğu son olarak geçtiğimiz günlerde sahneye Alman şair, tiyatro yazarı ve yönetmeni Bertolt Brecht’in ‘Kuraldışı/ Kural’ı taşıdı. Yönetmenliğini Rewşan Apaydın’ın yaptığı ‘Kuraldışı/ Kural’ birçok festival ve sahnede tiyatro takipçileri ile buluşacak. Yönetmen Apaydın ile ‘Kuraldışı/ Kural’ı konuştuk.
1930 yılında kaleme alınmış bu oyun dünyanın birçok yerinde sahneye taşındı. Oyun metnine baktığımızda o dönemde var olan sınıf ayırımı, despotizm gibi kavramlar günümüzde de varlığını daha ağır sürdürüyor. Bu benzerliğin seyircide nasıl bir etki bırakacağını öngörüyorsunuz?
Geçmişten günümüze yazarların en çok yer verdiği konulardan biridir ezenezilen ilişkisini gözler önüne sermek, Bertolt Brecht ise bunu yaparken yazdığı oyun tekniği, kendi deyimiyle ‘Epik Diyalektik’ tiyatro çerçevesinde kurduğu ve yön verdiği bu kuram etrafında tiyatroya farklı bir açılım getirmekle kalmayıp kendinden sonraki birçok tiyatrocuyu da etkileyen 20. yüzyılın önemli aydınlarından biri olmuştur. Tiyatronun boş zaman aktivitesi olmadığı, seyirciyi düşündürmeye teşvik etmesi gerektiği yönünde bir kaygısı vardı. Brecht’e göre tiyatro, toplumsal ve politik konuları ele almalı, dünya üzerinde olup bitene dair seyirciye bilgi vermeli ve onun fikir yürütmesini de sağlayabilmeliydi. Yaşamda insanın maruz kaldığı eşitsizlik, despotizm de tiyatronun konusu olabilirdi pekala. ‘Kuraldışı/ Kural da yazıldığı dönemin elbette izlerini taşıyor. 1930’lu yıllardan bugüne doğru gelindiğinde yıllar geçmesine rağmen kendini koruyan bir anlayışın temsilini izliyoruz. Yıllar geçmesine rağmen benzerlikler mevcut günümüz ile oyunun yazıldığı dönem ile Brecht’e göre kökten bir değişim olmadığı sürece aynı olanı yaşamak ve devam ettirmek durumunda kalmaktayız. Kendisinin de hakim olan tiyatro anlayışına tepkisi buradan doğmaktadır hatta. Dramatik olan tiyatronun kökten bir değişime ihtiyacı vardı ona göre yoksa Shakespear’in Macbeth’ine smokin giydirmekten öteye geçilemezdi.
Bertolt Brecht’in yazdığı bu öğretici oyun, yapısı gereği izleyiciye düşünmeyi öğretmek ve düşünmeye alıştırmak güdüsü taşıyor. Sizin izleyiciye vermek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Brecht’in oyunlarına baktığımızda çoğunda baskı rejimlerinin ve ideolojik aygıtlarının birey üzerindeki etkilerine değinir. Yazarın yaşadığı çalkantılı dönemin atmosferine şiirlerinden ve oyunlarından baktığımızda günümüz dünyası ile bazı benzerlikler bulabiliyoruz. Kendisi iki dünya savaşına tanıklık ediyor. Bugün ise bölgesel de olsa savaşların sürdüğü, yokluk ve varlık arasındaki uçurumun arttığı, ekonomik krizlerin arşa çıktığı, adaletin tartışmalı olduğu bir dünyada Brecht’i hatırlamak. Kuraldışı/ Kural’ın öğretici bir yanı var özellikle ancak didaktik bir yapıya sahip olduğunu söyleyemeyiz hatta oyunlarında insan aklına olan inancını hep saklı tuttuğunu keşfettik diyebiliriz. Karamsar yaklaşımların tersine, savaşın, sömürü düzeninin ve faşizmin yarattığı yıkıcılığına rağmen insan aklının dönüştürücülüğüne inanmalıyız. Faşizmin ortasında üretim yapan Brecht’in bize sunduğu tiyatro anlayışı, kendi tabiri ile bilim çağının tiyatrosu, insana gerçeği sunmanın yanında, bu gerçeğin değişebilir olduğunu gösterir, insanın tarihsel süreçteki gelişimi de görünür kılarak biz de buradan yola çıkarak dünyayı değiştirebilme olanakları üzerine kapıları aralamaya çalıştık ve sorular sorduk.
Ezen/ezilen, ast/üst hiyerarşisi gibi kavramlar bu oyunda çıplak bir şekilde sergileniyor. Sahneye taşırken ne tür yollardan geçtiniz?
Bir yolculuğun hikayesini izleyeceğimiz bu oyunda öne çıkan iki kişi var ve bu iki kişi iki sınıfa mensup ve bir yolcuğa başlıyorlar. Tüccar eşyalarını taşıyan Hamal’a karşı oldukça temkinlidir. Ondan sürekli en kötüsünü beklemektedir. Hamal ise sadece görevini yapmak, eşyaları gereken yere taşımak derdindedir. Ancak ıssız bir bölgede kuralın değiştiğine şahit oluyoruz. Ast/üst hiyerarşisi oldukça açık bir biçimde görünmesine rağmen biz bu iki kişinin de iç dünyasını da sahneye taşımak ve yansıtmak kaygısındaydık hep. “İnsan ne zaman kötü olur?” sorusunu sorarak yola koyulduk. Tüccar kişisini incelediğimizde hakim sistem anlayışının temsilci olduğunu gözlemliyoruz. Çölde suya sahip olmak dahi sınıfsal bir ayrım yaratmaya zemin hazırlamakta. Eline çekiç alan kişinin etrafındakileri çivi olarak görmesine benzetebiliriz bu ilişkiyi.
Künye
Yazar | Bertolt Brecht
Yönetmen | Rewşan Apaydın
ekor | Tuba İnam
Kostüm | Merve Mirzaoğlu
Teknik | Ahmet Doğan
Müzik/Ritim | Cem Altmışkara
Oyuncular
Rabia Keskin
Berkin Sariataş
Umut Şahin
Kader Toprak
Hasan Yavu