İtici bulunur yılgınlık, yorgunluk diyelim öyleyse. Her defasında aynı yerden başlamanın yorgunluğu. Onarılmaz bir şeyler var yinelenen şu heyecan örselenmelerinde. Bunca ezilmenin de bir sınırı olmalı oysa. Tam başlarken çöküverenin üstüne yeni bir tutku inşa etmek, daha gürültülü yıkımların habercisi. Güçsüz düşüren yığınsal bir telaş, dalgalar halinde yayılan bir çoklu boğuntu. Bir değme vaadi, ama aslında insanın insana, anın da geleceğe ilgisizliğinin işareti. Bir yarını yok gerçekte hiç kimsenin ve de hiçbir şeyin. Sarsıntılı, önüne geleni kapıp götüren kalabalık, sağır edici bir akıntı. Beşerin beşeri fark etmezliği her bakışta. Yıkıntıya aşinalık, dökülmeye kayıtsızlık, direnç gibi görünen, sebat diye telaffuz edilen bir bitkinlik. Katlanmak, durmadan katlanmak. Bütün yoksunluklarla ve kayıplarla aynı biteviye isabetle ve aynı kesinlikte akraba çıkmak. Belki yakın, belki de uzak bir gelecekte “haydi, gülümseyin ve yaşamaya bakın artık” diyecekler. Her şey sönüp gitmiş olacak. Dünyaya bu son gülümseyiş son gülünçlüğü olacak, ölüm ile koyun koyuna uzanıp da son kez çırpınan için o zaman.
Hüzne eşlik ettiğini sanan ve artık yüklendiği duyguyu bile hissedemeyen ıstırap yanılsamalı, kaskatı bir mesafeli gülümseyiş. Bir ömrü aç ve susuz geçirmek böyle acılı bir şey olmalı. Bekleyerek, umut ederek, düş kurarak, ama sonuçta açlıktan ve susuzluktan kavrulduğunu, ama buna alıştığını ve hala nefes alıp verdiğini görmenin artık şaşkınlığa bile yer vermeyen halsizliğine öylece sığınıvermek. İstemek ve yaratmak, sonra her şeyin buhar olup uçtuğunu görmek. Büyük felaketleri atlattıktan sonra son bir tedbirsizlik yüzünden her şeyini yüklediği kayığın da hırçın sulara kapılarak uzaklaştığına çaresiz seyirci kalmak. Dizleri üstüne çöktüğü kıyıdan tek adım atma mecali kalmamış bir göçmenin kendi tanıklığını bile yalanlayan bomboş bakışlarıyla izlemek olup bitenleri. Çok sonra oradan geçen keyifli pek çok yüz, dizlerine dek balçığa gömülmüş olana, “Haydi, neşelen azıcık, çünkü kurtuldun artık!” diyecek. Ama “kurtulmuş” biri için artık çok geç, o bomboş bakışlarını süsleyecek olan manzara yalnızca düşsüz geceler, okyanusların kalbini oyan ve her şeyi sessizce içine alıp yutan kapkaranlık girdaplar.
Derli toplu bir yokluk içinde, ama yükselmeyle gelen ferahlığın hafifliğine denk ağır bir yığınsal varlık düşü. Kalıtsal donmuşluğu içinde, ama hırçın çözülüşlü bir bulanık akıntılı, bir avuntusuz sayrılı kopuş sanrısı. Yoğunluk yabancılığın, yakınlık uzaklığın getirisi. Uyuşukluğun ve duygusuzluğun saltanatı, ama canlı ve duygulu gibi de. Sürükleyip götüren bir insan kalabalığı ki, aynı anda hem birbirini boğazlayan düşman kavrayışını, hem de aralarında hiç konuşmadan birbirinin her bir şeyini anlayan çok içli bir dostlar buluşmasını andıran. Gözlerin gözleri görmezliği, sezişlerin duyuşları bulmazlığı, düşüncelerin düşüncelere değmezliği, ruhların ruhları işitmezliği bir buzdan kaynaşma. Öyle bir sürüklenme biçimi ki ezilerek sürüklenen için bir unutuş gerekçesi, geri alınmaz bir neşe belirtisi. Dibe çeken ve her şeye son veren o ağırlık duygusu halbuki, ama öyle bir canlılık var ki bu hayat çağrısında, ölüm bir çırpıda bitiyor, henüz son nefesini vermediği için yaşadığına inanmışın başucunda.
Yılgınlık utandırır, yorgunluk diyelim. Gelecek, düş, hayat, umut: bir ölünün bir ölüden beklediği her şey. Akıntıya karşı koyduğunu sanmak, ama hep daha bir geriye savrulmak. Kuru bitkilerden daha cansız, yara bere, kan revan içinde. Çile ve eziyetin de bir sınırı olmalı. Tüm omurgaları kırılmış olana, sadece ağrıları dindiği için günün birinde “Haydi iyileştin, yürü artık!” diyecekler. Kıpırtısız bir inlemeden başka hangi ses duyulur o zaman? Hem bu gecikmiş cesaret buyruğunda nasıl bir büyü ve güç olsun ki, bir kötürüm ayaklansın? Bir salgın bu, bir lahar akıntısı, öte yandan bir hayat ve neşe çağrısı tadında. Birbirine aldırışsız ve birbirine yapışık. Ateşin çevresine toplanmış bir yığın yakınlığı. İçlerinden zehir gibi bir ayaz fışkırıyor, ama birbirini ısıttığı kanısında her soluyan. Yine de doğru değil tüm bu olanlar, onca uzun ömürlü sayılmaz hiçbir yalan.