Akdeniz coğrafyası doğal gaz ve petrol sondajları ile adeta işgal edilip paylaşılmaya çalışılırken, ülkeler arasında gerilimler artıyor. Libya’ya müdahale etmek isteyen Türkiye’nin hedefinin insani değil, enerji yatakları olduğu biliniyor
Yusuf Gürsucu
Türkiye, ABD, Rusya, Kıbrıs, Yunanistan, İsrail, Mısır, Fransa, İtalya gibi ülkeler Akdeniz’i abluka altına alarak, enerji üretim merkezlerinden biri haline getirme hazırlığına soyunurken ortaya çıkması muhtemel gerilimlerin çıkar savaşlarına yol açabileceği belirtiliyor. Akdeniz’de fosil sondajlar için birçok ülke birlikte hareket ediyor. Türkiye’nin ise bu süreçte yalnızlaştığı görülürken, Rusya’nın bu durumdan faydalandığı gözleniyor. Tek taraflı girişimlerle ve deniz hukukunu kendi açısından yorumlayarak bölgeye sondaj gemilerini yollayan Türkiye’nin Libya ile yaptığı münhasır bölge anlaşması sorunların daha da büyüyeceğine işaret ediyor. Bu anlaşmanın hayat bulmaması halinde AB tarafından hazırlanan Sevilla Haritası’nın uygulamaya konulma ihtimali bölgede savaşların kaçınılmaz olacağını gösteriyor.
Rusya ağırlık koymak istiyor
Türkiye’nin, Libya’daki Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile yaptığı anlaşmanın yankıları sürerken, bölgedeki gerilim giderek tırmanıyor. Libya ile yapılan anlaşma ile Akdeniz’de büyük bir sahanın üzerinde hak iddia eden Türkiye’nin bu hamlesinin faturasının ağır olabilceği belirtiliyor. Libya’ya asker gönderme kararı ile ‘çıkarları’ gereği savaşmaktan geri durmayacağını gösteren Türkiye’nin, yoluna Rusya ile devam etme dışında bir seçeneği kalmıyor. Rusya ise sürece ağırlığını koymak adına yeni adımlar atıyor. Libya’da Rusya’nın girişimleri ile gerçekleştirilmek istenen ‘barış görüşmelerinde’ tek taraflı imzalar atılırken, Libyalı General Hafter hazırlanan anlaşmaya imza atmadan Rusya’yı terk etmesi gerginliğin büyüyeceğini gösteriyor.
Akdeniz’de savaş çıkabilir!
Diğer yandan Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail, Avrupa’ya doğal gaz taşımak amacıyla Eastern Mediterannean (EastMed) boru hattı yapmak için anlaştı. İtalya da projeyi daha sonra imzalayacağını bildirdi. Güzergâhın, Türkiye’nin Libya ile imzaladığı deniz yetki alanları mutabakatı ile çakışıyor olması şimdiden diplomatik gerginlik konusu. Yunanistan, haklarının ‘göz ardı edildiği’ gerekçesiyle karşı çıktığı Türkiye-Libya deniz yetki alanları mutabakatının ‘uluslararası hukuk ve deniz hukuku kurallarına aykırı’ olduğunu savunurken, mutabakata karşı uluslararası diplomasi seferberliği başlattı. Akademisyen Ahmet Kasım Han, bir TV’nin canlı programında bu anlaşmanın gerçekleşmemesi ve Sevilla Haritası’nın uygulanmaya konulması halinde Türkiye’nin hakları için savaş açacağını iddia etmesi dikkat çekici.
Türkiye’nin hedefi pazarlık
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, bu çerçevede Libya’daki iç savaşta taraf olan General Halife Hafter’i ziyaret etmesi Türkiye’ye karşı geliştirilen bir adım olarak değerlendirildi. Yunanistan bu ziyaretin Fransa, İtalya, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından da desteklediğini açıkladı. Türkiye’nin Akdeniz’de attığı adımların öncelikle pazarlık masası kurdurmayı hedeflediği belirtilirken, Trablus hükümetine karşı Hafter güçlerinin Türkiye ve Rusya’nın ateşkes çağrısına uymayacağını gösteren son gelişme sorunun sarmallaştığını gösteriyor. Türkiye’nin Libya ile yaptığı alan hakimiyeti anlaşmasının, Hafter’in Trablus hükümetini devirmesi halinde ortadan kalkacağı söyleniyor.
Kıbrıs, Libya için üs oldu
Doğu Akdeniz’de enerji paylaşımıyla ilgili kriz devam ederken önce sondaj ve savaş gemilerini bölgeye yollayan, sonrasında ise Libya ile deniz yetki alanı belirleyerek gerilimi tırmandıran Türkiye, tansiyonu yükseltecek bir hamle daha yaptı. O adım ise, Kuzey Kıbrıs’a insansız hava araçları için üs kurmuş olması. 13 Aralık’ta toplanan Kuzey Kıbrıs Yönetimi Bakanlar Kurulu, 1982 yılında Türk savaş uçaklarının inebilmesi amacıyla yapılan Geçitkale Havaalanı’nın İnsansız Hava Araçları (İHA) ile Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) merkezi yapılması yönünde karar alması dikkat çekmişti.
AB ve Londra açıktan uyardı
İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendi özel ekonomik bölgesi olarak hak talep ettiği bölgede deniz sondajı yapacağı yolundaki açıklamasından derin endişe duyuyoruz” açıklaması yapmıştı. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk da AB’nin tek vücut halinde, Doğu Akdeniz’de doğal gaz arama faaliyetleri nedeniyle Türkiye ile gerilim yaşayan Kıbrıs’ın arkasında olduğunu ifade etmiş olması, Türkiye’nin hem Kıbrıs açıklarında başladığı sismik araştırmayı hem de Libya ile kurulan mutabakatı boşa düşürecek özellik barındırıyor.
Sevilla haritası
Avrupa Birliği (AB) Bölgesel Danışma Konseyi’nin önerisi ile Sevilla Üniversitesi’ne 2010 yılında bir harita hazırlatılmıştı. Doğu Akdeniz’deki Kıbrıs’ın ‘Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin şekillendirildiği bu harita ile AB’nin, bölgenin çok büyük bir kısmını kendi kontrolü altına almak istediği anlaşılabiliyordu. AB’nin Sevilla Üniversitesi’ne hazırlattığı bu haritadan önce bölge devletlerinden Kıbrıs, Mısır, İsrail ve Lübnan ile ortak deniz sınırları çizildi. Libya’da ateşkesle birlikte Rusya’da bir araya gelen güçlerden Hafter’in toplantıyı terk etmesi dikkat çekerken Hafter Almanya’da yapılacak olan görüşmelere katılacak. Almanya sürece eklenerek Rusya ve Türkiye’nin çabasını boşa düşürdüğü gözleniyor. Almanya’nın Sevilla Haritası çerçevesinde sürece ağırlığını koymaya çalıştığı iddia ediliyor.
Sevilla sonrası sondaj
Sevilla Haritası’nın hazırlanmasından sonra Kıbrıs, İsrail Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde uzun yıllardan beri petrol platformu çalıştıran Noble Enerji ile antlaşma yapmış ve petrol-doğal gaz platformu Eylül 2011’de bölgeye gelerek sondaj çalışmalarına başlamıştı. Yunanistan ise Norveç sismik araştırma gemisi Nordic Explorer ile anlaşarak sondaj çalışmalarına Girit Adası’nın güneyinde 2012 yılında başladı. Türkiye ise bu gelişmeler sonrasında KKTC ile TPAO arasında bir antlaşma imzalanmasını sağlamış ve Piri Reis Gemisi’ni sismik çalışmalar yapmak üzere bölgeye göndermişti. ABD’nin bu süreçte sessiz kalması dikkat çekerken ABD’nin bekle gör politikası izlediği iddia edildi.
Yunanistan hareketlendi
Türkiye ile Libya arasında, Doğu Akdeniz’deki yetki alanlarını belirleyen anlaşmanın imzalanması sonrası Trablus elçisini sınır dışı etme kararı alan Yunanistan, Türkiye’ye karşı da tonu giderek yükselen bir tutum alıyor. Türkiye ile Libya arasındaki anlaşmaya tepki gösteren Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Türkiye’nin saldırgan bir politika izlediğini vurguladı. Miçotakis ayrıca “Pontos Soykırımı’nı uluslararası kamuoyunun gündemine getireceğiz” sözleri dikkat çekerken gelişme karşısında her şeyi göze alabileceğini gösterdi. Miçotakis, “Pontos Soykırımı, modern Yunan tarihinde trajik bir fasıl ve içinde dünyanın her yerinde bu tür olayların tekrarlanmaması için gerekli dersleri barındırıyor” dedi.
Yunanistan sertleşiyor
Yunanistan Haber Ajansı’na (ANA) göre, konuşmasında Türkiye’ye sert eleştireler yönelten Miçotakis, Ankara’yı, “Geniş bir bölgede alışılmamış bir bölgesel liderlik için saldırgan tavır içine girilmekte” sözleri ile hedef aldı. Türkiye ve Libya arasında yapılan anlaşma ile Doğu Akdeniz’deki gelişmelere atıfta bulunan Miçotakis, “Yunanistan, ilk defa fırtınalarla karşılaşmıyor, her seferinde zorlukları dirençle atlatıp, sakin denizlere geri dönmesini başarmıştır.” ifadesini kullandı. Miçotakis, parlamentoda grubu bulunan siyasi partilerle kapalı oturumda bu konularla ilgili hükümet tarafından bilgi paylaşımı yaptı.
Putin’siz adım atılamıyor
Türkiye’nin Libya’ya asker göndermek yerine arabuluculuğa soyunulması yönünde yapılan önerilere yanıt veren Erdoğan, ‘teröristle’ masaya oturulmaz dedikten hemen sonra Putin’le yaptığı görüşme sonrası dil değiştirmesi dikkat çekmişti. Bu durum Türkiye’nin hem Libya’da hem de Suriye’de Rusya’nın politikalarına yedeklendiğini açıkça ortaya koydu. Türkiye’nin Putin ve Trump’tan izin almadan hareket edemediği ve bağımsız bir politika izleyemediği görüldü. Son gelişmeler Türkiye’nin Akdeniz, Libya veya Suriye’deki hedeflerinden vazgeçemeyeceği, vazgeçme halinde bunun bir intihar anlamına geleceği, bu hedeflere ancak Putin ve Trump’ın izin verdiği ölçüde ulaşabileceği anlaşıldı.
Leviathan sahası
İsrail’de mahkeme tarafından deniz ekosistemine vereceği zararlar nedeniyle Leviathan gaz sahasındaki üretim geçici olarak durdurulmuştu. Aralık ayı sonuna doğru Kudüs Bölge Mahkemesi bu kararı iptal etmesi, İsrail’in doğal gaz konusunda daha güçlü hale gelmesini sağladı. Kudüs Bölge Mahkemesi, temyiz başvurusunu hükümetin verdiği güvencelere bağladı. Leviathan adı verilen doğal gaz sahası 2010 yılında İsrail’in 125 kilometre açıklarında daha küçük bir doğal gaz sahası olan Tamar ile birlikte keşfedilmişti. Bu iki sahada 800 milyar metreküp doğal gaz rezervi bulunduğu iddia edilmişti.
Türkiye telaş içinde!
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, 2020’nin ilk günü Libya ile yapılan deniz yetki mutabakatı kapsamında çalışmaların başlayacağını belirtmişti. Dönmez, “Önümüzdeki aylarda Libya ile yapılan deniz yetki mutabakatı kapsamında o bölgelerde ruhsatlandırma çalışmalarına süratle başlamış olacağız” sözleri ile alelacele süreçle ilgili adım atma isteğini ortaya koyuyordu. Bu telaşın nedeni Hafter güçlerinin Trablus hükümetini devirme olasılığı olduğu iddia edildi. Yaşanan son gelişmeler sonrası ruhsatlandırma faaliyetine dünyanın hiçbir yerinden yanıt bulunması olanaksız olarak değerlendiriliyor.
Akdeniz kuşatma altında!
Doğal gaz, kömür ve petrol gibi fosil bir yakıt, bu anlamda doğaya ve insana zararı olmayan bir enerji kaynağı olarak nitelenemez. Akdeniz Havzası, küresel iklim değişikliğine karşı yerkürenin en hassas bölgelerinden biri olarak niteleniyor. Akdeniz’de yaklaşık 350 endemik denizel canlı türü olduğu ve yüzde 28’lik endemizm (yalnızca o yere ait olan tür) oranıyla küresel biyolojik çeşitlilik içinde ‘sıcak’ bir nokta olduğu belirtiliyor. Yarı kapalı bir deniz olması ve su yenileme süresinin 80 yıla ulaşması Akdeniz’in kırılganlığını arttırıyor. Akdeniz’de yapılmak istenen sondajların doğal gaz üzerinden tartışmaya açılması burada petrol sondajı yapılmayacağı anlamına gelmiyor. 2010’da Meksika Körfezi’nde meydana gelen kazanın bir benzerinin Akdeniz’de yaşanması bölgeyi ölü bir denize çevirme olasılığı çok yüksek.