Karasal alanlarda doğal gaz ve petrol üretim süreçleri doğal yaşama birçok zararlar verdi. Ardından ekosistemleri katleden sondajlar denizlere taşındı.Yeni bir katliam hazırlığı ise Akdeniz’de yapılıyor
Yusuf Gürsucu/İstanbul
Dünyada süren ekolojik kriz ve buna bağlı gelişen iklim değişimi ve küresel ısınmanın tek nedeni kapitalizmin aşırı üretim ve tüketim dayatmalarındaki zorunluluk olduğu biliniyor. Ekonomik büyüme olarak nitelenen sermaye birikim süreci sürdürülemez boyuta ulaşırken kapitalizmin ham madde deposu olarak değerlendirdiği doğal yaşamın sömürüsü dünyanın her santimetrekaresine ulaşmış durumda. Petrolün keşfi ile birlikte devasa büyüme sağlayan kapitalizm, doğal gazın çıkarılmasıyla beraber büyüme sürecini katlayarak sürdürdü. Günümüzde ise karasal alanlarda azalmaya başlayan petrol ve doğal gazın yerini, deniz ekosistemini yerle bir eden süreç alırken, diğer bir yönelim ise kaya petrolü ve gazı ile artık doğal yaşamın adeta sonunu hazırlamaya girişilmiş durumda. Bu bağlamda Akdeniz ekosistemi petrol ve doğal gaz çıkarımları için katledilmeye hazırlanılıyor.
7 sondaj başvurusu!
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Akdeniz’de Türk kara sularının sınırları dışında kalan 7 farklı paftada petrol aramak için Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) başvuruda bulunduğu duyuruldu. Başvuru yapılan; R18, R19, S18, S19 nolu paftalar; S16, S17 nolu paftalar; T18, T19, U18, U19 nolu paftalar; T16, T17, U16, U17 nolu paftalar ve V18, V19 nolu 5 pafta için birer adet olmak üzere toplam 5 ayrı sahada petrol arayabilmek için başvuru yaparken, yine aynı bölgede AR/TPO/KD/O20, O21, P20, P21 pafta numaralı petrol arama ruhsat sahasına 116.745 ha; AR/TPO/KD/R20, R21, S20, S21 pafta numaralı petrol arama ruhsat sahasına ise 193.522 ha genişliğinde sahaları ilave olarak eklemede bulundu. Türkiye kara suları dışında kalan bir bölge için MAPEG’e başvuru yapılması dikkat çekerken, Türkiye-Libya arasında imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması’nı dayanak yaptığı görülüyor.
AB’den TPAO bürokratlarına yasak
Türkiye’nin bu girişimine Yunanistan ve G. Kıbrıs başta olmak üzere Avrupa Birliği (AB) tepki göstermeye devam ediyor. AB üyesi 27 ülke, Kıbrıs açıklarında yürütülen ve AB’nin ‘yasa dışı’ ilan ettiği doğal gaz arama faaliyetleriyle bağlantılı olarak iki Türk vatandaşını yaptırım listesine aldığını açıklamıştı. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Ferruh Akalın ile TPAO Arama Daire Başkanlığı Müdür Yardımcısı Ali Coşkun Namoğlu’na ‘Doğu Akdeniz’de hidrokarbon arama faaliyetlerini planlama, yönetme ve uygulamadan’ sorumlu oldukları için kısıtlayıcı tedbirler uygulanacağı belirtilirken TPAO’nun bir kamu kuruluşu olduğu ve asıl karar vericinin iktidar olduğu gerçeği ise nedense ıskalandı. Bu çerçevede, Akalın ve Namoğlu’na AB’ye seyahat yasağı uygulanacak ve buna ek olarak AB’deki mal varlıkları dondurulacağı geçtiğimiz şubat ayında bu kararın bir uzlaşıyla alındığı belirtilmişti.
Dışişleri’nden yanıt
Türkiye Dışişleri Bakanlığı bu gelişmelere dair yapılan açıklamada, AB’nin kararı için, “Avrupa Birliği’nin 27 Şubat’ta ülkemiz aleyhine iki TPAO yetkilimizin isimlerini içeren yaptırım listesini onaylaması, birlik dayanışması kisvesi altında tarafgir ve hukuk tanımaz tutumunun yeni bir örneğidir. AB’nin 11 Kasım 2019 tarihli kararı uyarınca açıklanan bu yaptırımın bizim için hiçbir hüküm ve değeri yoktur” açıklaması yapıldı. AB, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğal gaz arama faaliyetlerini Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin egemenlik haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle “yasa dışı” olarak niteliyor. AB Konseyi, 18 Ekim 2019’da ‘Doğu Akdeniz’de yasa dışı sondaj faaliyetlerinden sorumlu gerçek ve tüzel kişileri hedef alan kısıtlayıcı tedbirlerin devreye sokulması’ konusunda anlaşmıştı.
AB tepkili
Yine geçtiğimiz mayıs ayı içinde Avrupa Birliği’nin Dışişleri Bakanları ortak bildirisi, Türkiye’ye yönelik baskı politikasının artarak süreceğini ortaya koydu. Bildiride Türkiye’nin bölgedeki sondaj hamlelerine tepki gösterilirken, Türkiye ‘tansiyonu yükseltmekle’ suçlandı. AB, Türkiye’nin adımlarının Birlik üyesi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ‘egemenlik haklarına ihlal olduğu’ yineledi. AB’nin bu çıkışı, Enerji Bakanı Fatih Dönmez’in Doğu Akdeniz’de birçok aktörün Türkiye’yi başından beri denklemin dışında tutmaya çalıştığını ifade ettiği, “Şimdi asıl bizi dışarda tutmak isteyenler oyun dışında kaldı. Bu krizi belki bahane ettiler, oradan çekildiler. Hem Doğu Akdeniz’de hem de önümüzdeki temmuzdan itibaren Karadeniz’de ilk defa kendi milli sondaj gemimiz Fatih ile derin sondajımızı yapmayı planlıyoruz” açıklamasının ardından geldi.
Gerginlik artıyor
Dönmez, Doğu Akdeniz’deki sondaj, sismik araştırma faaliyetlerinin durmayacağını, ayrıca Libya ile yapılan mutabakat zaptına değinerek sürecin başladığını ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın bu bölge için ilk arama başvurusunu yaptığını söylemişti. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Fransa ise geçen pazartesi yayınladıkları ortak bir bildiride, Türkiye’nin Libya’daki varlığını kınamıştı. Yayınlanan bildiride, “Türkiye ve Libya arasında imzalanan deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına dair mutabakat muhtırası ile güvenlik ve askeri işbirliği alanlarını kapsayan mutabakat muhtırası anlaşmalarının uluslararası hukuka aykırı olduğu” belirtildi. AB dışişleri bakanları ortak bildirisine cevap ise Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’dan geldi. Aksoy, “Türkiye’nin iyi niyetli girişimlerine karşı kayıtsız kalan ve Yunanistan’la Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin haksız ve hukuksuz iddiaları tarafından rehin alınan bu anlayışın, bölgesel barış ve istikrara katkı yapma şansı bulunmamaktadır” dedi.
Ekosistem tehdit altında
Türkiye, ABD, Rusya, Kıbrıs, İsrail, Yunanistan, Fransa, İtalya gibi ülkeler Doğu Akdeniz’de olduğu iddia edilen petrol ve doğal gazı çıkarma savaşına tutuşurken, bu ülkelerin Akdeniz ekosistemine verilecek zararı gündemlerine dahi almadıkları görülüyor. Deniz içine yapılan sondajlarla çekilen hidrokarbonların bulunduğu denizlere bu yolla ciddi zararlar verildiği ve olası büyük bir sorun karşısında Meksika Körfezi’nde yaşananlara benzer durumların oluşabileceği biliniyor. Akdeniz Bölgesi’nin küresel iklim değişikliğine karşı yerkürenin en hassas bölgelerinden birisi olduğu unutturulmak isteniyor. Akdeniz’de yaklaşık 350 endemik deniz canlı türü olduğu ve yüzde 28’lik endemizm (yerel, yalnızca o yere ait olan tür) oranıyla küresel biyolojik çeşitlilik içinde en sıcak noktalardan biri olduğu yayınlanan raporlarda yer alıyor. Yarı kapalı bir deniz olan Akdeniz’de suyun yenilenme süresi 80 yıl ve bu gerçeklik üzerinden bakınca, bölgenin yağma kuşatması altına sokularak yok edileceği ortaya çıkıyor