Akbelen Ormanı ve İkizköy zeytinlikleri yasal boyutuyla yok edilmeye bağlanmış durumda. Şirketlerin gözlüğüyle ormana ve zeytinliklere bakan ‘bilirkişiler’ sermaye çıkarlarının nerede olduğunu gözlerine taktıkları gözlükle gördüler ve buna göre rapor hazırlayarak ormanın ve zeytinliklerin katledilmesini vâcip buldular.
Türkiye’de yaşanan adaletsiz hukuk sisteminin bilirkişi atamalarında büyük rolü var. Adaletsizlik her geçen gün artarken adalet dağıttığı iddiasıyla oluşturulan mahkemelerin büyük çoğunluğunda adaletin kırıntılarını bile bulmak neredeyse imkansız hale getirildi. Elbette bu adaletsizliğin ilk ayağı yasaları ve yönetmelikleri istediği gibi çıkarma ve istediğini hakim yapıp atama gücüne sahip iktidarın kararlarıyla ortaya çıkmakta.
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘devleti şirket gibi yöneteceğiz vurgusu’ gereği çevre bakanlığı tamamen şirket çıkarlarına hizmet eden bir duruma yöneltilirken, adalet bakanlığı da doğal olarak aynı pozisyona taşındı. Eskiden çok mu farklıydı diye soracak olursak elbette öz olarak pek farkları yok. Ancak 20 yıllık AKP iktidarıyla, kapitalist neoliberal restorasyon süreci halkın ve doğanın güdük kalmış haklarını ve çıkarlarını tamamen ortadan kaldırıp her değer sermayenin çıkarlarına bağlanmaya başlandı.
İktidarın ve bakanlıkların duruşu sermaye yanlısı olunca Valilikler de aynı eksende dikkat çekici kararlar vermeye başladı. Bugüne kadar çevre bakanlığının ve Valiliklerin verdiği ÇED kararlarının neredeyse tamamının ‘olumlu’ olması bir tesadüf olamaz. Kopyala yapıştır hazırlanan ÇED dosyaları ortada dururken her gelen dosyayı olumlu bulmaları kimlerin çıkarını öncelediklerinin açık göstergesidir. Onlar doğa yağmasını olumlu görürken, doğa dostları ise bunu kabul etmeyerek direnişler başlattı. Bu kez ise İçişleri Bakanlığı’na bağlı polis ve jandarmayı karşılarında buldular.
Direnişlerini her koşulda sürdüren yurttaşlar aynı zamanda mahkemelerin yolunu tutup doğa saldırısına karşı hakimin belirlediği yüksek miktarlı bilirkişi bedellerini borç harç ödeyerek yağma sürecini durdurmak için hukuki çabayı da sürdürdüler. Atanan bilirkişiler arada sırada da olsa objektif davranarak hazırladıkları raporlarda doğadan ve yaşamdan yana olduklarını gösterdiler. Buna rağmen birçok mahkeme bilirkişi raporlarını yok sayarak şirketlerin çıkarına kararlar verebildiğini de gördük.
Son dönem bilirkişi belirleme süreçlerinde garip görevlendirmeler yaşanmakta. TMMOB tarafından hazırlanan Bilirkişi Yönetmeliği 5 Mayıs 2005 tarihinde 25806 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Ancak son yıllarda TMMOB’a yönelik iktidarın saldırıları artarken mahkemeler bilirkişileri TMMOB’dan talep etmek yerine dışarıdan bireyleri atamaya başlaması dikkat çekici bir gelişmedir. Her şey iktidar tarafından planlanarak sürdürülürken, TMMOB’u ele geçirme hesapları tutmayınca TMMOB’u devre dışı bırakmak, hatta yasalarla belirlenmiş olan kamusal işlevi de yok edilmek isteniyor.
Benzer bir saldırıyı TTB’ye yönelik başlatan iktidar TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’yı tutuklayarak cezaevine koyması ve tüm yönetim kuruluna da dava açarak TTB’yi kapatmaya veya kayyum ile ele geçirme amacını hızlandırırken, bu adımların tamamının ardında yine sermaye iktidarı ve sermaye çıkarları yer turmakta. TSK tarafından kimyasal silah kullanıldığını gösteren görüntüler için ‘araştırılmalı’ diyen Fincancı’nın tutuklanmış olması ve gayri hukuki olmasına karşın mahkemenin tutukluluğu sürdürme ısrarı, mahkemelerin siyasi iktidar tarafından yönlendirildiği iddialarını güçlendiriyor.
İşte bu koşullarda Akbelen Ormanı ve İkizköy zeytinlikleri için hazırlanan bilirkişi raporu ve bu raporu dayanak yaparak şirketin çıkarı için doğa yağmasına yol veren mahkeme kararı kabul edilmez içerikte. Mayıs 2022’de hazırlanan ikinci bilirkişi raporunda madencilik faaliyetlerinin orman ekosisteminin tamamen yok edileceği kabul edilmesine karşın aynı raporda bölgedeki tüm kömürün çıkarılabilmesi için Akbelen Ormanı’nın madenciliğe açılması gerektiği savunuldu ve yurttaşlar bu bilirkişi raporuna itiraz etti.
3.kez atanan bilirkişi heyeti bu kez bir adım daha ileriye giderek zeytinlikleri yok sayarken, ormanı kereste olarak değerlendirdi. Tarımsal çevre ve ziraat mühendisliği açısından yapılan bilirkişi değerlendirmesinde; “Bölgedeki zeytin ağaçlarının çoğunun 70’li yıllarda verilen maden ruhsatlarından sonra dikildiğinden korunması gerekmez” diye belirtilirken tam da YK Enerji’nin ağızından konuşuyorlardı.
Orman Mühendisliği açısından yapılan değerlendirmede ise Akbelen Ormanı’nın bir ‘odun ormanı’ olduğu belirtilerek madencilik yapılması uygun bulundu. Sermayenin gözlüğünü gözüne takan bilirkişilerin ormana bakarken aynen YK Enerji gibi ormanı odun-kereste gibi görmesi elbette mümkün. Bir orman değerlendirilirken ‘bilirkişinin’ kıstası canlı bir ekosistem olan ormanı kereste olarak değerlendirmek değil o ekosistemin yüzlerce yılda oluştuğunu ve yok edilemeyeceğini değerlendirmesi beklenir.
Kaz Dağları Kirazlı’da onbinlerce ağaç katledilip altın madeni açma girişimi yüzbinlerin desteği ile durdurulmuştu. Maalesef ağaç kesimleri ve orman ekosistemi yok edilmesinin ardından bu kazanımın gelmesi buruk bir sevince yol açsa da bu kez Akbelen’de böyle bir duruma düşmeden orman ve zeytinlerin aynı duyarlılık ve kitlesellikle savunulmasına acil ihtiyaç var. Akbelen ve İkizköy zeytinleri için verilen yürütmeyi durdurma kararı bilimsellikten ve vicdandan yoksun bilirkişi raporunu dayanak yapan mahkeme tarafından iptal edilmesi YK Enerjinin jandarma korumasıyla bölgeye saldırıya geçme ihtimalini yükseltiyor.
İki yıla yakın süredir bölgede nöbet tutarak ormanı ve zeytinlikleri koruma mücadelesinde yer alan doğa dostlarını ve İkizköylüleri yalnız bırakmamak çok önemli. Kaz Dağları’nda kendisini gösteren ve gidemese de yüreğiyle orada olanların aynı duyarlılığı Akbelen için göstermesi katliamı durdurabilecek biricik tutum olacaktır. Akbelen’de nöbet eylemi mutlaka genişlemeli ve güçlendirimelidir. Şu an sermayenin pusuya yattığını ve ormana dalmaya hazırlandığını görmek durumundayız. Bunun en büyük kanıtı ise atanan bilirkişilerin niteliği ve mahkemenin bu niteliksiz raporu kabul etmiş olmasıdır.