‘Zehirli erkeklik’ olgusu siyaset kültürünü de zehirlediğini söyleyen Akademisyen Fatmagül Berktay, ‘Toksik erkekler, hakları olanın kendilerine verilmediğini düşünüyor ve bunun sorumlusu olarak kadınlarla onları koruyan hukuk düzenini görüyor. Türkiye’de de kadınları koruyan yasalara saldırının arkasında da bu var’ dedi
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) İzmir Kadın Meclisi, 25 Kasım etkinlikleri kapsamında Akademisyen Fatmagül Berktay’ın katılımıyla “Türkiye ve dünyada toplumsal cinsiyet eşitliği” konulu söyleşi düzenledi. Alsancak Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde düzenlenen söyleşinin yapıldığı salonda, “ILO 190 sayılı şiddet ve tacizin önlenmesi sözleşmesi imzalansın.
‘Toksik erkekler kadınları koruyan hukuk düzenini suçluyor’
Söyleşide konuşan Berktay, “Kadınlar itiraz ediyor, haklarına sahip çıkıyor ve güç dengeleri de değişmeye başlıyor. Cinsiyetçilikte kabul gören bir şey olmaktan çıkıyor. Bu da erkeklik krizine yol açıyor. Toksik erkekler, hakları olanın kendilerine verilmediğini düşünüyor ve bunun sorumlusu olarak kadınlarla onları koruyan hukuk düzenini görüyor. Türkiye’de de kadınları koruyan yasalara saldırının arkasında da bu var. Bu sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde oluyor. Bunun arkasında eril iktidara meydan okunmadığı günlere dönme isteği yatıyor” dedi.
‘Zehirli erkeklik olgusu siyaset ve kültürünü de zehirliyor’
Bu zehirli erkeklik olgusunun siyaset ve kültürünü de zehirlediğini vurgulayan Berktay, bunun da kutuplaşmayı ve düşmanlaşmayı körüklediğini belirtti. Eril otoriterlik söyleminin hegemonik bir ideoloji olduğuna dikkati çeken Berktay, “Bu hiper güçlü erkekler aynı zamanda kendilerini birer mağdur olarak gösterip bir kimlik siyaseti yürütüyorlar. Feminist hareket içinde de kimlikçi eğilimler var. Sınırları katı olarak çizilmiş dogmatik hareketlerle zehirli erkekliğin saldırısına karşı koyamayız. Her kimlik gibi toplumsal cinsiyet kimliği de içinde iktidar barındırır. Kimlik arayışı kişiyi ve grubu kendisini olmayan şeyden ayırması anlamına gelir. Daima farklılık yaratmaya ve üretmeye iter. Hepimiz iktidar ilişkileri içinde yaşadığımız için ötekiler üretmek anlamına geliyor” diye belirtti.
‘Bu karanlıktan kurtulmak ortak politik eylem ile mümkün’
Bu anlayışa karşı ortaya atılan kesişimsellik kavramına da değinen Berktay, şöyle devam etti: “Ben buna bütün ezilenlerin dertleriyle dertlenmek diyorum. Farklı ayrımcılık biçimlerinin nasıl örtüştüklerini ortaya koymaya çalışan bir yaklaşım. Herhangi bir tür ayrımcılığın başka önyargılardan kopuk olmadığını ve bir araya geldiği zaman bunların daha da derinleştiğini öne sürer. Bu nedenle de topluma yönelik olarak daha geniş bir analiz yapma imkanı veriyor. Dünyaya daha bütünsel bakarak, birlikte mücadelenin imkanlarını daha fazla sunuyor. Demokrasi yokluğu ile cinsiyetçiliği birleştirmesi ise çok önemli. Çünkü bugün kadın hareketi kadın hareketinden çok daha fazlası. İçinde bulunduğumuz bu karanlıktan nasıl kurtulacağız, bu ortak politik eylem ile mümkün. Kimlikçi politikaların tekçi mutlakçılığına karşı çıkmak gerekiyor.”
Kadınların erkeklerle birlikte mücadelenin yollarını bulması gerekiyor
Bütün ezilenler gibi kadınların da kamusal alanın ve politikanın dışına itilmeye çalışıldığını vurgulayan Berktay, “Feminist teorinin demokratik teoriye açılım yapması gerekiyor. Her ikisi arasında nasıl güçlü bir bağ bulunuyor. Bu gerçekleri sadece kadınların görmesi yetmiyor. Erkeklerin daha fazla görmesi gerekiyor. Kadınların da demokrasinin ve kamusal haklara sahip olma haklarının savunulması için erkeklerle birlikte mücadele etmenin yollarını bulması gerekiyor. Yalnızlaşmak çok zayıflatan bir şey. Maden ocaklarında ölen erkek işçilerin sorunları bizim sorunlarımız değil mi? Dolayısıyla bunu teorik olarak da yükseltmemiz gerektiğini ve net olmamız gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu.
Söyleşi, etkinliğe katılan kadınların konuşmaları ve soru-cevap bölümü ile sona erdi.
HABER MERKEZİ