Türkiye’nin krizi denince akla gelen tarih nedir? 1915 yılı Osmanlı için sonun başlangıcıydı: Ermeni Soykırımı, İttihatçıların üstüne büyük bir savaş ve insanlık suçu olarak yıkılmıştı. Osmanlı’yı yıkılmaktan “soykırım” kurtaramadı. Bu tarihten tam 100 yıl sonra, yani 2015 yılında neler oldu? Ocak ayında Rojava devrimi Kobane’de DAİŞ’e karşı stratejik bir zafer kazandı. Saray rejimi aynı yılın Şubat ayında Dolmabahçe Mutabakat belgesini yırttı.
Savaş başladı. Abdullah Öcalan hala süren “tecrit” altına alındı. Ve Kürt halkına karşı “siyasi ve askeri” imha süreci yeni bir aşamaya yükseldi. Ve AB’ye üyelik için girişilen “reformlar”, “Reform Eylem Grubunun” (REG) aynı yılın Aralık ayındaki son toplantısıyla durduruldu. Bu adımlar rejim için “sonun başlangıcı” oldu: Ve bir yıl sonra “kontrollü darbe” oyunuyla OHAL rejimi kuruldu. Türkiye Suriye’de girdiği “Üçüncü Dünya Savaşında” yenilgiye uğradı. Dış pazarlarını kaybetti ve Ortadoğu’da “güç merkezi olma” hayali yıkıldı.
Şimdi yaşadığımız kriz patladı. Saray rejimi her yenilen devletin yaptığı gibi, “galip güçlerden” hangisine “teslim” olacağını düşünmeye başladı. Erdoğan kendisini teslim almaya çalışan ABD’ye karşı “yeni dost ve müttefikler ararız” derken bu “düşünceyi” yansıttı. Ve ansızın bir de baktık REG geçtiğimiz gün “toplanıvermiş.” Dört Bakan (Süleyman Soylu, Abdülhamit Gül, Berat Albayrak ve Mevlüt Çavuşoğlu) birden bire “reformcu” olmuş. Diğerlerini geçelim, Adalet Bakanı Gül şöyle konuştu: “23-24. fasıllarında yargı, adalet, özgürlük temelli başlıkları masaya yatırdık. Daha güçlü hukuk sistemi, daha güçlü demokrasi ve hükümet demektir.
Önümüzdeki dönem yargıya güvenin hızlanacağı ve yargıya güvenin artacağı bir dönem olacak. Yargı reformu strateji belgesini güncellemeye karar verdik. AB insan hakları ihlallerini önleme sözleşmesi güncelleyeceğiz. Bu süreçte AB ile olan diyaloğumuzu artırmayı hedefliyoruz.” Güler misiniz, ağlar mısınız. Reforma bakın: Mafyaya af, halka idam, Cumartesi Anneleri’ne yasak… Öcalan’a tecrit. “Teslim bayrağını” çekecekler de, bunu Washington’da mı, Berlin’de mi, Moskova’da mı, yoksa Pekin’de mi, IMF merkezinde mi yapalım diye kıvranıp duruyorlar.
‘Akrabanın akrabaya yaptığını…’
Bir medya “yıldızı” kaymak üzere. Kimden söz ediyoruz? Cumhuriyet Gazetesi’nden. Balbay ve kafadarları yakında yapılacak olan Cumhuriyet Vakfı Mütevelli Heyet toplantısında muhtemelen gazeteye el koyacaklar. Böylece Saray’ın kurduğu “AKP, MHP, Ergenekon, Susurluk, Çiller, Ağar” koalisyonunun Ergenekon kanadı “kendi resmi yayın organına” kavuşacak. Hal böyle olunca, gazetenin Ombudsman’ı Güray Öz, “zekice” bir adımla kendini değişikliğe hazırladı. Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis cezasıyla içeride yatan Ahmet Altan’ın Cumhuriyet Sanat ekinde yayınlanan bir yazısı nedeniyle gazetesini suçladı. “Gazetecinin gazeteciye yaptığını akrep akrebe yapmaz”. Sahi, Aydın Engin günlerden beri Cumhuriyet sayfalarından firar etmişe benziyor. Neredesin, ya hu? Akrep mi soktu?
Sincap düşmanı kundakçılar ve demokrat tulumbacılar
Sadece yemek parası karşılığında, gece muhabirliği yaptığım stajyerlik deneyimi, tabii ki TOMA ve ağaçla röportaj yapan ‘usta gazeteci’nin bölüm şefi olmasının da büyük etkisiyle, bana gazeteciliğin ne olmadığını ve bu hayatta ne yapmak istemediğimi henüz okulun ilk senesinde göstermiş oldu Ayşe Yıldırım Dersim’deki “siyasi yangını” konu alan çok güzel bir yazı yazdı. Dünkü Cumhuriyet’te yayınlandı. Şu çarpıcı cümle o yazıdan: “Sonuçta Kürt’ün, Alevinin ağacı, kuşu, kurdu, böceği de ‘etnik’ bir ayrımcılığa uğruyor bu ülkede. Ne de olsa bazıları ve bazı şeyler daha ‘yerli ve milli’…”
Gazetenin ombudsmanı Cumhuriyet’i “yakıyor”, gazetenin direnişçi yazarı “Cumhuriyet’e” sahip çıkıyor. Ülke çapında hayret uyandıran bir mücadele var: Kundakçılarla itfaiyeler arasındaki mücadele. Gazete dediğin kağıttır. Ormanların yaşlı kütüklerinden üretilir. Baş kundakçı Dersim’de ormanı yakınca, gazete kağıdı da tutuşur. Dersim yangını, aynı zamanda Cumhuriyet yangınıdır.
Gelin şu “tulumbacı” şarkısını hep birlikte analım. Biraz değiştirerek: “Yangın olur biz yangına gideriz Düz ovada keklik gibi sekeriz Yokuşlarda şahin olur uçarız Beyoğlu’ndan çıktık sandık selamet Galata’ya vardık koptu kıyamet Gazeteci sandık sana emanet Sandık sandıklar içinde çok şanımız var Hazreti Mevlaya yalvarmamız var”