Kâh dünyaya “mülteci/göçmen hamisi” olarak hava atan kâh onları AB’ye pazarlık unsuru olarak acımasızca ülke sınırları arasındaki dar geçiş alanlarına süren “rejimin”, göçmen/mülteci haklarını savunan Doktor ve insan hakları savunucularına yaptıklarına öfke duymamak, isyan etmemek mümkün değil.
Türkiye geçmişte tek parti rejiminden yeteri kadar çekti, şimdi de tek başkan rejiminden çekiyor. İnsan hakları savunucularına saldırıda rekor kıran ülkeleri İran, Çin, Rusya ve de TC olarak sıralayabiliriz. Hepsi de maşallah “Başkanlık rejimi”.
İnsan hakları savunucuları arasında doktorların başı çekmesi şaşırtıcı değil.
Dr. Sekouba Conde de bunlardan biri. Eşi Ayşe Lerzan Caner ile birlikte, “Göçmen Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği”nin kurucusu. Afrikalı göçmen ve mültecilerin sağlık hakkına odaklanan ve Türkiye’nin göçmen ve mültecilere yönelik sağlık politikalarındaki kısıtlılık nedeniyle tıbbi tedaviye erişemeyen göçmen ve mültecilere yardımcı olan, Fransız Dünya Doktorları örgütü ile birlikte çalışma yürüten bir insan hakları örgütüydü GYDD.
14 yıl teyzesinin evinde kiracı olduğum için daha çocukluğundan tanıdığım, daha sonra İHD’de birlikte çalışmalar yaptığımız Lerzan’ın ve eşi, saygıdeğer doktor Conde’nin başına gelenleri, yıllardır ülkeden uzak olduğum için yeni öğrendim. Ne yazık ki Türkiye’de insan hakları kurumlarının ihmal ettiği bir dosya bu.
Lerzan Caner’in doktor olan eşi ile böyle zor olan bir işe soyunması şaşırtıcı gelmedi bana. Ve onunla gurur duydum.
Çünkü babası da doktordu ve Türkiye tıbbının gurur duyduğu bir isim olan, adına kalp cerrahisi hastanesi kurulan Dr. Siyami Ersek’in ekibindendi, onun kardiyoloji şefiydi. Dr. Ayhan Caner, kızının ve damadının insanlık için yaptıklarını duyacak kadar yaşasaydı, o da gurur duyardı.
Lerzan 23 Mayıs 1958’de babamın çalıştığı Uşak’ta doğdu. Küçükyalı İlkokulu’ndan sonra Saint-Benoit Fransız
Lisesi’ni bitirdi. Sonra, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Fransız, Roman Filolojisi’nden mezun oldu. Daha Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. “Yirminci Yüzyıl Tiyatrosunda Don Juan Miti” adlı bir tez yazdı. Emekli olana kadar bir bankada çalıştı. İHD yanında TAYAD (Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği) ile de çalışma yürüttü. Hakkında ayrıca klasik cenazeye katılmaktan, hapishane önünde basın açıklaması yapmaktan davalar açıldı.
1984 yılında Ayşe Nur, itirafçı ifadesi ile aranma durumunda kalan üniversite öğrencisi olan Atıf’a dağıtım şirketinde iş verdi diye 40 gün gözaltında tutulmuştu Gayrettepe’de.
O zaman sadece Dr. Ayhan Caner’in ve Mehmet Ali Birand’ın desteğini görmüştüm. Böylece işkencenin belli bir sınırı aşmaması sağlanabilmişti, takip edenler olduğu için. Ayşe Nur da ne ser ne de sır vermişti! Ve dava bile açılmamıştı.
24 saat işkence odasında, başkalarına yapılan işkence dinletilmişti. Orada en üzüldüğü olay, arkadaşım İbo’nun geleneğinden bir tutuklunun, önce bayağı direnmesi sonra İzmir’den arkadaşlarının adresini vermesiydi. İşkenceciler, büyük keyifle “bu iş tamam, doğru İzmir’e uçakla” demişlerdi.
Ve 33 yıl sonra, yine bir “itirafçı” ifadesi ile Ayşe Lerzan Caner gözaltına alınıyordu eşi doktor Conde ile birlikte. Maalesef Caner/Conde çiftine dava açıldı. Daha beter olma halleri hep.
Bu ülke hiç mi değişmeyecek? Maalesef Caner/Conde çiftine dava açıldı. Daha beter olma halleri hep.
“2017’de, 2 Ekim’i 3 Ekim’e bağlayan gece saat 02.30’da kara maskeli, Latin Amerika’nın ölüm mangalarını andıran bir ekip evlerinin kapısını kırarak içeri girdi. Siyah olan eşine gözleri önünde işkence yapıldı. Ellerinde rapor da var.
Bir tanesi elindeki uzun namlulu silahla Doktor’un şakağına vuruyordu ha bire. Vatan Caddesi’ndeki merkeze götürüldüler. Doktor’un işkence şikâyetinden vazgeçmesi için çok baskılar yapıldı. 16 ay hapiste kaldılar. Lerzan; Silivri, Balıkesir Kepsut ve İzmir Şakran Kadın Hapishanelerinde kaldı. Dr. Conde’yi, Hristiyan olduğunu bildikleri halde IŞİD’lilerle aynı bölüme koydular, Harmandalı Geri Gönderme Merkezi’nde. 2019 12 Mart’ında da Doktor, ardından Lerzan Caner tahliye oldular. Eş durumundan dolayı oturma izni olmasına karşın sınır dışı etmeye kalktılar Doktor’u, Aydın Geri Gönderme Merkezi’ne koydular. Rejimin aile birliğine saygısı!
İsveç benim sınır dışı edilme talebini kabul etmedi. Umut ederim, bizim Anayasa Mahkemesi de İdare mahkemesi de Afrikalı Doktor Conde’nin sınır edilme istemini kabul etmez, bu ay içinde yapılacak duruşmada “aile birliği”ne saygı gösterir!
Afrika’ya bile yayıldık diyenler, mazlumlar için koşturan siyah bir Doktor’u sınır dışı etmezler!
Ha, bu arada yeni bir mahkeme tebligatı gelmiş benim için. Şu corona günlerinde bile “aman kaçırmayalım havasında” herhalde birileri.