AİHM’in, Selahattin Demirtaş hakkında 2005’teki bir konuşması nedeniyle verilen cezayla ilgili ihlal kararı başvurusu reddedildi. Avukatları, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı
Hakların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Başkanı olduğu 2005 yılında Roj TV’ye katılarak yaptığı konuşma gerekçesiyle, hakkında “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla açılan ve hapis cezasıyla sonuçlanan davada yeni bir gelişme yaşandı. Gazete Duvar’ın haberine göre, özel yetkili Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010’da açıkladığı kararında, Demirtaş’a “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 10 ay hapis cezası vererek, “hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına” karar verdi. Yerel mahkemenin kararı Yargıtay’da onanması üzerine Demirtaş, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) yer alan düşünce ve ifade özgürlüğü ile ilgili maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. 9 Temmuz 2019’da Demirtaş’ın, AİHS’nin 10. Maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine karar veren AİHM, Türkiye’yi 2 bin 500 Euro manevi tazminat ile 1000 Euro mahkeme masrafı ödemeye mahkum etti.
AİHM’in ihlal kararının ardından Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvuran Demirtaş’ın avukatı Mesut Beştaş, AİHM’in kararında belirtilen ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için yargılamanın yenilenerek, beraat kararı verilmesini talep etti.
Mahkeme başvuruyu reddetti
Demirtaş’ın başvurusunu 28 Ocak 2020’de inceleyerek karara bağlayan mahkeme, hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararının kesinleşen hüküm niteliğinde olmadığı gerekçesiyle, Demirtaş’ın yeniden yargılanma talebini reddetti. Demirtaş’ın avukatı Mesut Beştaş, kararın kaldırılması için bir üst mahkeme olan Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığı itirazın da reddedilmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu.
‘Ret hukuka aykırı’
Başvuruda, AİHM’in ihlal kararı gereğince Demirtaş hakkında yeniden yargılama kararı verilmesi yasal bir zorunluluk olması gerekirken, yerel mahkemenin başvuru dilekçesi ve AİHM kararını incelemeden bu talebi keyfi ve hukuka aykırı bir şekilde reddettiği vurgulandı. Yerel mahkemenin Demirtaş hakkında verilen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararı kesin hüküm niteliğinde değerlendirmeyerek, AİHM’in davanın esasa dair verdiği ihlal kararı yok saydığına işaret edilen başvuruda, kesinleşen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararının yerel mahkemenin kararının aksine, infaz gören ve denetim ile birlikte adli sicil kaydına işlenen bir karar olduğuna işaret edildi.
Avrupa Konseyi’ne başvuru
Başvuruda, AİHM ihlal kararı gereğince yeniden yargılama yapılması gerekirken, talebinin reddine karar verilmesi nedeniyle Demirtaş’ın Anayasa’nın 36’ncı maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma ve 26’ncı maddesindeki düşünce ve ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği belirtildi. Başvuruda, AİHM’in verdiği ihlal kararının Demirtaş hakkında daha önce verilen hükmün sonuçlarının giderilmesine yönelik olmasına rağmen, yerel mahkemenin ihlal kararının sonuçlarının ortadan kaldırılmayarak, Türkiye’nin AİHS’nin 10. Maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile AİHS’nin 46. Maddesindeki AİHM kararlarına uyma taahhüdünü yerine getirmediği kaydedildi. Demirtaş’ın avukatı Beştaş, Türkiye’nin AİHM’in ihlal kararını uygulamadığı gerekçesiyle, AİHM kararlarının uygulamasıyla görevli olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine başvurdu.
‘Yargı dağılma sürecine girmiştir’
Kararı değerlendiren avukat Beştaş, yargının ciddi anlamda dağılma sürecine girdiğini belirterek, “Bu davada görüldüğü gibi, mahkemelerin ne şekilde karar vereceği öngörülemez bir noktaya gelmiştir. Bu öngörülemezlik, mahkemelerin yasanın ve hukukun gerektiği gibi uygulamamasından kaynaklanıyor. AİHM, Selahattin Bey hakkındaki yargılamanın düşünce özgürlüğüne açık bir müdahale olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Buna rağmen AİHM’in kararına uymak zorunda olan yerel mahkeme, yetkilerini aşarak yeniden yargılama ve beraat kararı vermesi gerekirken, bu talebimizi reddetti. Türk yargı mercilerinin yetki ve görev sınırlarının nelerden ibaret olduğunun birileri tarafından hatırlatılması gerektiğine inanıyorum. Yaşanan hukuksuzluklara ve haksızlıklara karşı koyma ve önüne geçme görevinin yargı mercilerine bırakılmasının ne yazık ki yakıcı bir ihtiyaç haline geldiğini düşünüyorum” dedi.
DİYARBAKIR