Her yıl Eylül ayının ilk haftasında Ahtamar adasında yapılan geleneksel ayin, bu yıl pandemi sebebi ile sesiz geçecekmiş. Lakin halkların bu topraklara, miras bıraktıkları ortak hafızada Ahtamar adası hiç susmaz. Ermeni ozan Hovhannes Tumanyan’ın “Ahtamar” şiirine işlediği destansı aşk ile Kürt dengbêj Hesen Cizrawi’nin ustalarından dinledikten sonra dilinden düşürmediği “Metran İsa” stranınındaki aşkı, yüz yıllardır anlatır. Adanmışlığın adası, aynı zamanda aşkın adasıdır.
Ahtamar destanı, Metran İsa destanından daha eskidir. Çünkü dengbêjler’in seslendirdiği Metran İsa stranında adanın ismi Axtırman/Ahtamar diye geçer.
Ahtamar destanında adaya da adını veren maşukanın ismi Tamar’dır. Metran İsa destanında ise Meryem. Ahtamar destanında âşık isimsiz bir çobanken, Metran İsa destanında Ali’dir.
Ahtamar destanındaki Tamar adadaki rahibin kızıdır. Bu aşkı duyan ve rahatsız olan rahip ya da Hovhannes Tumanyan’ın demesi ile “birileri” aşığın ve maşukanın ölümüne sebep olur. Metran İsa destanında ise rahip Ermeni Meryem ile Kürt Ali’nin ölmemesi için ölümü göze alır.
Tamar’a âşık olan çoban, küçük kıyı köyünden her gece göle açılır ve Tamar bir sığınakta yaktığı ateş ile ona rehberlik eder. Yüreği ağzında yüzer her defasında adaya çoban ve büyük bir sabırsızlıkla onu bekler Tamar. Fırtınalı karanlık bir gecede Tamar’ın yakmadığı ateşle çobanı göle çeken “kötü birileri” çoban kıyıdan iyice uzaklaşıp deli dalgaların kucağına düşünce “Meşaleyi söndürürler.” Aşkın kıblesini yitiren âşık, deli dalgalarda kaybolduğunda “Ah! Tamar!” çığlığı yankılanır kayalıklarda.
“Sabah vakti, deniz yorgun
bir cesedi getirdi,
Dudağında, titrek, donuk,
iki sözcük:
Sanki ölüm sırasında
Mırıldanmış:”Ah! Tamar! …”
Hovhannes Tumanyan’ın şiirinde yer almayan Tamar’ın akıbetine dair rivayet odur ki o da kendini gölün sularına bırakır.
Metran İsa destanında ölümden kaçan âşıklar kadar, ölüme meydan okuyan Metran İsa’nın yiğitliği de anlatılır.
Meryem’in dillere destan güzelliği, Van valisinin kulağına gidince, Meryem’e talip olur. Adı zulümle anılan Valiye yok demek ölüme davetiye çıkarmaktır. Korkudan Valiye evet diyip güzel Meryem’i onunla nişanlandıran babanın kaygısını taşımayan Meryem, kaderini kendi belirler; ölüm, valiye varmaktan yeğdir. Sevdiğine kendisini kaçırmasını söylediğinde, Ali de Meryem’in babasının kaygılarını taşır. İlkin yok der, lakin Meryem valiye vardığında ölmektense, o da birlikte ölmeyi yeğler. Bir sabah vakti daha gün, Van, vali ve kötülük uyanmamışken, Meryem ve Ali Van’dan kaçıp onları ölümden kurtaracak tek yaşam alanı olan, Ahtamar adasına sığınırlar. Bilirler ki bahtı ile nam salan Metran İsa adanın pahasına, inancına leke sürmemek için, canını vermeden, canlarını vermez.
Vali tez zamanda âşıkların yerini öğrenir ve elçi gönderip Ali’nin ve Meryem’in kendisine teslim edilmesini ister. Metran İsa yok dediğinde ise bin kese altın vermeyi vaat eder. Metran İsa’nın gönül dünyasında altının payesi yoktur.
Valinin tehditlerine temkinli yaklaşıp, tedbiri elden bırakmaz. Zalim valinin zulmüne karşı hazırlıklara başlar; adanın dört bir yanına hendekler kazıp, tuzaklar kurar, kıyıdaki Ermeni köylerine haber salar. Vali adanın etrafını sardığında ahali de valinin etrafını sarar, Meryem için ölümü göze alamayan vali, geri çekilir; aşk için ölümü göze alan âşıklar muratlarına erir.
“O zamandan bu zamana değin” sadece Meryem ile Ali’nin aşkı değil, “Metran İsa’nın ismi ve yiğitliği de / düşmedi dengbêjlerin dilinden”
*Metran; piskopos demek