Geçen hafta önceki dönem HDP Eş Genel Başkanı ve Van milletvekili Pervin Buldan ile CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sanatçı Pervin Chakar’ın konserine gitmeleri ve konser sonrasında Özgür Özel’in Pervin Chakar’ı sahnede tebrik etmesi üzerine Chakar’ın etnik kimliğini sanatın önüne koyan bir güruh saldırıya geçti. Bu güruhun saldırısı üzerine yaşanan tartışmalardan sonra şunu gördük ki yüz yıldır bu coğrafyada Kürt kimliği adına kendilerini ifade eden veya itirazlarını dile getiren her birey planlı bir şekilde bu güruh tarafından saldırıya uğramıştır.
Tekçilik gömleği giydirilmeye çalışılan bu toplumda Kürtler her zaman tekçilik gömleğini giymeyi ret etmişlerdir. Kürtler bu coğrafyada kendi kimlikleriyle birlikte eşit bir yaşamı önermişler ve bunun yaşama geçirilmesi için de mücadelesini sürdürmüşlerdir.
Ancak otoriter, baskıcı ve tekçi sistemin hegemonik kimliği olan ‘Türk’ ırkçılık zihniyle zehirlenmiş olanlar ise Kürt’ten Kürt olma özgüveni ve kabulü ile gelen her ifade etmelere veya Kürt’ün bir bütün olarak yok sayılmasına yapılan itiraza; hukuki, siyasal veya sosyolojik cevap vermek yerine kendini ifade eden veya itiraz eden Kürt’ü hedefe almışlar, linç etmişler hatta öldürmüşlerdir.
Kürt’e yönelik saldırı sadece sanat alanında olmamıştır. Yaşamın her alanında kendini ifade etmeye çalışan veya itirazlarını yükselten Kürtlere saldırı olmuştur.
Bu saldırılar gösterilmeye çalışıldığı gibi sadece bir kesimin ırkçı şovenist duygularla yapılan saldırılar değildir. Bu saldırılar ‘devletin bekası’ safsatasıyla otoriter, baskıcı ve tekçi devlet aklı tarafından organize edilen saldırılardır. O nedenle bu saldırılar çoğu zaman hedef aldıkları öznenin yaşamına kastediyor. Bu saldırıların asıl motivasyonu Kürt’ün iradesini kırmak, pasifize etmek, itiraz edemeyecek şekilde itibarsızlaştırmak olduğu gibi bir taraftan da Kürt’e ait her şeye tahammülsüzlük, hazmedememezlikten de kaynaklanıyor.
Sadece son 30 yılda birkaç örnek vermek gerekirse.
90’lı yıllarda demokratik siyaset yapan Kürt öznelerine televizyonlardaki tartışma programlarında sordukları ilk soru ‘PKK terör örgütü mü? değil mi?’ baskısıyla özneyi hem sindirmek, itibarsızlaştırmak hem de siyasetçiyi hedef göstermek istiyorlardı. Nitekim DEP Milletvekili Mehmet Sincar 4 Eylül 1993’te Batman’da herkesin gözü önünde katledildi.
Herkesin, her kesimin saygı gösterdiği, gizli veya açıktan müziğini dinlediği sanatçı Ahmet Kaya 10 Şubat 1999’da, “Magazin Gazetecileri Derneği” ödül töreninde “Kürtçe şarkıya klip çekeceğim” diyerek Kürtçe beste yapmayı düşündüğünü ifade edince, kendisine çatal bıçak fırlatıldı ve toplu linçe uğradı. Onun da tıpkı Yılmaz Güney gibi önce sürgüne sonrasında da yaşamının yitirilmesine neden oldular.
Tahir Elçi, Diyarbakır Baro Başkanı. Kendisi de bu topraklarda hukukun üstünlüğü ve toplumsal sorunların demokratik sınırlar içinde çözülmesi için mücadele eden hukuk insanı. Özellikle 90’lı yıllardaki mücadelesi kolluğun işkenceleri ve köy yakmaları gibi hukuksuzluklarına karşı durmuş ve meslektaşlarıyla birlikte Kürt halkının umudu olmuşlardır. Ancak o da diğer Kürt özneleri gibi hedef gösterilmekte gecikilmedi. Hem de 90’lı yılların pratikleriyle hedef gösterildi. Tahir Elçi 15 Ekim 2015’te CNN Türk’te yayınlanan “Tarafsız Bölge” isimli programda “PKK terör örgütü değildir. Bazı eylemleri terör niteliğinde olsa bile PKK, silahlı siyasal bir harekettir. Siyasal talepleri olan, çok ciddi desteği olan bir siyasal harekettir” açıklamasını yaptı. Bunun üzerine hemen Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldı. Tahir Elçi 20 Ekim 2015’te gece 02:00’de Diyarbakır Barosu’ndaki odasında gözaltına alındı.
Tahir Elçi’nin sözleri sosyolojik ve hukuki bir tespiti barındırıyordu. Tahir Elçi’nin sosyolojik ve hukuki tespitler içeren sözleri bizlerin de sözleriydi, bizler adına da söylenmişti. Bu tespitler üzerinden tartışılmadan ve bu tespitler kategorik olarak ret ediliyorsa Kürtlerin barış içinde eşit ve özgür yaşama alanının ortadan kaldırılması demektir.
Nitekim Tahir Elçi, otoriter, baskıcı ve tekçi devlet aklının Kürtlerin kültürel miraslarına saldırılarına dur demek ve kamuoyunun dikkatine sunmak için 28 Kasım 2015’te Dört Ayaklı Minare’nin dibinden dünyaya seslendiği sırada dünyanın gözü önünde katledildi.
Son zamanlarda tartışma konusu olan ve yine Kürtlerin hedefe oturtulduğu, linçe uğradığı ırkçı saldırılardan biri de Pervin Chakar konseri. Pervin Chakar dünyaca ünlü opera sanatçısı ve başarılı bir sopranodur. 19 Kasım 2023’teki konserine HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ve CHP genel Başkanı Özgür Özel de Pervin Chakar’ı dinlemeye gittiler. Konser sonunda CHP Genel Başkanı sanatçıyı tebrik etmek için sahneye çıktı ve tebrik etti. CHP Genel Başkanı’nın Pervin Chakar’ı tebrik etmesi üzerine ırkçı şovenist grup hem Pervin Chakar’ı, hem Özgür Özel’i esas olarak Kürtleri hedef tahtasına koydu ve saldırmaya başladılar.
Bir de Diyarbakırspor’dan Amedspor’a yeşil sahalarda 55 yıldır değişmeyen ırkçı saldılar var. 1968 yılında kurulan Diyarbakırspor daha ilk senesinde Kırıkkalespor deplasmanında ‘Kürtler dışarı’ tezahüratlarıyla tanıştı. O günden bugüne Kürtler spor adına gittikleri her deplasmanda ırkçı saldırılara maruz kaldılar.
Amedspor seyircisine tam 7 yıldır deplasman yasağı uygulanmaktadır. Amedspor takımı da Diyarbakırspor’dan bu yana tam 55 yıldır gittiği her deplasmanda ırkçı sloganlarla karşılanmakta, yöneticileri, sporcuları sözlü ve fiziki saldırılara maruz kalmaktadır.
Kürt gazetecilerin sistematik ve periyodik olarak gözaltına alınmaları, kaçırılmaları, katledilmeleri, Kürt müzisyenlerinin konserlerinin iptal edilmeleri, Kürt tiyatrolarının sahnelenmesinin yasaklanmaları ve en son Kürtçe öğretmeni Mizgin Yalçın’ın öğrencilerine Kürt coğrafyasının isimlerini öğrettiği için linçe uğraması da planlı ve tahammülsüz saldırıların son örnekleridir.
Şu tespiti açık ve net bir şekilde yapmak lazım. Anlatılan örneklerde de anlaşıldığı gibi saldırı konusu sadece Kürt’ün ideolojisi, Kürtün partisi ya da Kürt’ün takımları değildir. Saldırı bizzat Kürt’ün kendisine yapılmaktadır.
Yüzyıldır bu coğrafyada Kürt’ün işçisi/memuru, Kürt’ün iş insanı/bürokratı, Kürt’ün siyasetçisi/sanatçısı, Kürt’ün sanatı/sporu, Kürt’ün ölüsü/dirisi ve Kürt’ün doğası hiçbir ideolojik farkı gözetilmeksizin sırf Kürt’e ait oldukları için saldırıya maruz kalmakta.
Kürtler şuna karar vermeliler; Bu saldırılara karşı bireysel kurtuluşu mu önceleyecek yoksa kolektif kurtuluşu mu? Yüz yıllık deneyimde görüldü ki bireysel kurtuluş anlayışı ahlaki olmadığı gibi, bireysel kurtuluşun mümkün olmadığı deneyimlenmiştir. Otoriter, baskıcı, tekçi devlet aklı işi bittiğinde kendisine hizmette sınır tanımayan Kürt’ü de ezmek veya yok etmekte tereddüt etmemiştir. Yine Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bütün farklı inanç, etnik, ideolojik kimlikler şunu açıkça bilin ki Kürt’e yönelik bu saldırılarda Kürtlerle dayanışmazsanız bu saldırılardan siz de kurtulamazsınız.
Son söz de Özgür Bey’e. Pervin Chakar konseri nedeniyle maruz kaldığı saldırılara özgüvenle cevap vermesi ve bir sanatçıya karşı nezaketli tutumunu sahiplenmesi bugün için kıymetli, yarınlara için de umut verici. Türkiye siyasi muhalefetinin en büyük handikabı otoriter, baskıcı devlet aklının çizdiği sınırlarda kalmasıydı. Özellikle söz konusu Kürtler ise. Kürtlerin yanında olmadıklarını, Kürtlerle görüntü vermediklerini ‘valla, billah’ şeklinde yemin etme ayinlerine başlarlardı. Özgür Bey’in Pervin Chakar’ın kimliği nedeniyle maruz kaldığı saldırıya özgüvenle cevap vermesini kutluyorum.