Belki de Ahmed Arif şiirinin büyük başarısı ve muamması, şiirlerinin şairin kendi kişiliğinin yalın, dobra, mitsel ögeleriyle örtüşmesidir. Şiirindeki her imgelem şairin düşmanlarını huzursuz eden, dostlarını sevindiren kışkırtıcı karakteriyle öylesine uyumludur ki okur, şiirinde şairin, şairde şiirinin temsilini bulur ve her ikisine aynı anda bakmanın esrikliğini yaşar
Ahmet İlhan
Edebi nesnelere dair yaklaşımlar geliştirirken ne tür öznel kaygılara, odaklanmalara, ölçülere sahip olursak olalım, söz konusu edebi eserin varoluş koşullarını aşarak on yıllar sonra da hala okuruyla kalma, okurunu takip etme gücüne sahip olup olmadığı temel referans olmalıdır, diye düşünmeliyiz. Eserin; dönemleri, anlayışları, siyasi ve sanatsal iklimleri aşarak okuruyla kalma durumu ve eserin zamanı takip eden tüm öznel değerlendirmeler üstü gizil gücü ve dayanıklılığı; hayatlarımız bütünüyle değiştiği halde bizi sürekli esere döndürmeye, eserde tutmaya neden olur. Ahmed Arif’e ait eserin aşılamaz boyutta özgün olma savunusunda bizi haklı kılan bu anlaşılması zor, tuhaf ve verimli gücüdür. Ahmed Arif’in şiirlerinin 1940’lı yıllar ile 1951 arası dönemde bazı dergilerde yayımlandığı ancak yayımlanmadan önce de binlerce okur tarafından diden dile aktarıldığı, ezberlendiği bir vakıadır. 1940-51 arasında yazılan şiirler tüm dergilerde yayımlandı. Şiirler ilk kez kitap olarak yayımlanacağı 1968 yılına gelinceye dek on binlerce okura ulaşmıştı ve okur tarafından çok sevilip sahiplenilmişti. Hemen hemen tüm şiirleri önemli müzisyenlerce bestelenmişti. Ahmed Arif, “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı kitabıyla ve kitaba girmemiş ama okura sunulmuş toplam 29 şiiriyle Shakespearevari bir tekil kanon olmaya hak kazanmıştır.
Ahmed Arif’in HPE metni dönemin diğer şairlerinin metinlerinden farklı olarak şairinin özgün ve baskın karakterinin katışıksız, güçlü izlerini taşır. Bu anlamda A. Arif şiirleriyle karşılaşmak kaçınılmaz biçimde onun kendisiyle de karşılaşmak anlamına gelir ve bu bakımdan onun şiirini yapı bozumuna uğratmak da zordur. Bu nedenle A. Arif şiirini doğru, anlamlı ve yetkin bir okumayla sürdürmek için, şairin hayatı ve karakterinin şiirinin karakteriyle birlikte bir alegori oluşturduğunu ve bu alegorinin kodlarının doğru biçimde anlam alanına yerleştirilmesiyle mümkün olabileceğini bilmek gerekir.
Ahmed Arif şiirinin ilk bakışta göze çarpan yerelliği, feodal çağrışımları, yüzeysel okumalarda yanıltıcı bir etkiye dönüşür. Ki birçok kentsoylu küçük burjuva şair ve eleştirmen şairin feodal ve yerel özelliklerine dikkat çekmişlerdir. Oysa bu bütünüyle sığ, kolaycı ve yaftacı bir yaklaşımdır. Zira daha derin ve dikkatli okumalarda, şairin deamon’nun, insanlığın yüce ideallerini (özgürlük, eşitlik, devrim, adalet…) işaret eden evrensel bir ethos’un izlerini taşıdığı görülecektir. Aynı zamanda da şiirinin güncelle olan yoğun bağlam ve ilişkisi üzerinden de şairin şahsi pathos’unun güçlü vurguları barındırdığı da izlenebilecektir. Bu bakımdan A. Arif şiirinin logos’u kolay anlaşılır görünmekle kolaycı yaklaşımları yanılgıya taşıyan bir tuzak da barındırır. Bu tuzaklar da eleştirmen ve yorumcuları, A. Arif şiirini rasyonalleştirirken hatalara sürüklemektedir. Fakat şiirinin etkisi her tür rasyonalleştirme girişimlerinin üstünde bir yerde, bir çeşit dokunulmazlık halesi içinde güçlü bir şekilde varlığını sürdürür.
HPE’nin çağdaş şiirin türlü eğilim, grup ve poetik anlayışlarına ve geleneğe dayalı biçimlerine benzemeyen bir çeşit dönem şiirinin tür dışı formunu temsil eden yapısı, zorlama bir yorum gibi görünse de onu, bir tür tüm bağımlılıkları reddeden anarşizan bir ethosa taşır. Burada HPE’nin estetik başarısının, türün bazı yönlerden erişilmez bir örneği olmasının nedenlerine ulaşmamızda bizi zorlayan nedir, sorusu ister istemez gündemi meşgul etmektedir. Çoğu eleştirmen ve yorumcunun bu soruya cevabı, HPE’den bazı leitmotif örnekleri sıralamak ve bu klişeler üzerinden şiirinin bütünsel yapısını, değerini dışarıda bırakan, soyut, indirgemeci ya da salt övgüsel söylemler üretmek biçiminde olmaktadır. Ancak HPE’yi salt retorik gücü, lirik büyüsü ve çeşitliliği ve işaret ettiği düşünsel, sosyolojik, ideolojik kodlar üzerinden tanımlamak artık mümkün görünmüyor. Zira HPE’nin kendine özgü estetiğinin okur, eleştirmen ve yorumcuların onu yerleştirmek istediği konum ve düşünsel, estetik yaklaşımları sistematik olarak yetersiz ve yer yer geçersiz kılan, bütün onların toplamının hem içinde hem üstünde bir özelliğe sahip olduğunu ortaya çıkarmak gerekiyor.
Belki de Ahmed Arif şiirinin büyük başarısı ve muamması, şiirlerinin şairin kendi kişiliğinin yalın, dobra, mitsel ögeleriyle örtüşmesidir. Şiirindeki her imgelem şairin düşmanlarını huzursuz eden, dostlarını sevindiren kışkırtıcı karakteriyle öylesine uyumludur ki okur, şiirinde şairin, şairde şiirinin temsilini bulur ve her ikisine aynı anda bakmanın esrikliğini yaşar. Benzer bir uyuşum bir başka dev şair Nazım Hikmet’in şiiri ve şahsi yapısı arasında da var. Bu durum şiir ve şairle ilgili her zaman ‘mutlaka daha fazlasına işaret ediyordur’ algısı yaratır ve ilgi daima canlı kalır. HPE’nin başarısı bir yönüyle de şairinin gizemli kişiliğinde yatar. Susanna Tamaro’un ‘Bakışınla Aydınlanır Dünya’ romanında dediği gibidir biraz: “Çünkü muhtemelen yaratıcılık ve rahatlık uyuşabilen iki gerçeklik değiller” Şairin, şiir dışı yaşamının özellikle siyasi boyutu yönüyle zahmetli, zor, katlanılması güç eziyetlerle dolu olması, onun şiiriyle yaşamı arasında hem simbiyotik bir ilişki yaratmış hem de şiirine ve şiir dışı yaşamına ait mitsel bir söylem zemini üretmiştir. Öznel yaşamının şiirsel mitosu ile şiirinin anlamsal içeriği birbirine içkin gelişmiştir. Kısacası A. Arif’in şiirsel yaratıcılığı, kendi öznel yaşamından büyük oranda beslenmiştir. Ve yine Tamaro’nun deyişiyle: “Söz karanlıkla beslenir. Ve onların kimi, zaman şaşırtıcı bir ışıkla parlamalarına izin veren tam da budur.” (Can Yayınları, 2019,s.23) şairin hem net, kararlı hem de dışa kapalı, suskun, muammalı karakteri şiirimizin toz duman içindeki kozmosunda şiiriyle birlikte güçlü bir ışıkla beliren bir yıldız gibi parıldamasına varan yolu açmıştır. Şiiri de şairi de parlatan hayatlarında güçlü bir kontrasın var olmasıdır. Kontras yoksa şairin de şiirin de belli bir düzen içinde var olan, sıradan ve genel geçer ölçülerle yaşam bulan onaylanmış bir hayatı oluyor. Ahmed Arif ve HPE miti, hem kendi yaşamı hem şiirinin anlamsal konumu itibariyle kendi varoluş amacını karşılayan doğru bir hesabın sonuçlarıdır. Ahmed Arif’in mitsel ruh yoğunluğunun kökeninde, ait olduğu soylu insani geleneğin sağlam yapısından edindiği granit kadar sert, aşınmaz özsaygısı vardır. HPE de bu devrilmez, yıkılmaz, yenilmez epik varlığın öz suyundan yaşam bulan şiirdir.
Ahmed Arif şiiri, daha önce üretilmiş hiçbir şiirsel biçime, gruba, öncüye, geleneğe yaslanmadan tamamen özgün bir ses, eda ve biçimle yaratıldığı için ve kendinden sonrası için de taklit ve takip etmesi nerdeyse imkânsız bir benzersizlik ve zorluk taşıdığı için ne kopyalarıyla, taklitleriyle sulandırılabilmiştir ne de sanatsal, ideolojik, kültürel bağlamlarından koparılabilmiştir. Bu da Ahmed Arif şiirlerini örneği az bulunur bir biçimde zamanın, mekânın ve değişen yaşamsal dinamiklerin aşındırmasından korumuş, çıktığı yalçın dorukta parıldayışı, ışığı sönmeyen bir granite dönüştürmüştür.
A.Arif, şiirsel amblemini uzakta da olsa hiç sönmeyen, sabırla parlayan bir yıldızda bulmuştur. Belki Nazım Hikmet’te bu amblem öfkeli patlamalarıyla volkanik bir gezegendi. Fakat öyle anlaşılıyor ki Arif’in sabırlı bir suskunlukla bilediği direncinden büyük ve tek bir patlamayla (bigbang) HPE ortaya çıkmış ve genişleyerek, çoğullanarak anlam ve bilincin kozmosunda yaratıcı bir evrene dönüşmüştür. Şair, çektiği sıkıntılar, uğradığı zulüm ve haksızlıklarla ömründen ç-alıp onu, HPE’nin ömrüne katmıştır. Kendisi de HPE’nin ömrünce yaşayacaktır. A. Arif’in şiirsel vizyonu, yerkürenin her tarafında haksızlığa, zulme, adaletsizliğe maruz kalanların soylu öfkesinde, devrimci direnişinde yer bulacak ve varlığını devam ettirecektir.