Önceki akşam, neredeyse uyumak üzereyken, eşim “Sizden biri ölmüş, kanser tedavisi görüyormuş galiba” dedi. Meğer… Kadri Kaya Hoca, ah!..
Benim halimi gören eşim, verdiği haberin vehametini anlamakta gecikmedi. Beni sakinleştirmek için epey uğraştıktan sonra, “cenazesine git istersen”, deyip beni avutmaya çalıştı. Son dakika olduğu için uçak biletleri çok pahalıydı ve söz konusu Kadri Hoca olunca, bilet almaya korktum!
Sizler bu yazıyı bir gün sonra okuyacaksınız ama ben bu satırları yazarken, Kadri Hoca’mızı Diyarbakır’da sonsuzluğa uğurluyoruz. Bedenim orada olmasa da, bunca yıllık emeğimi taşıyan ruhum orada. Mezarı başında yapmam gereken konuşmayı burada yapıyorum:
Kadri Hoca, bir zamanlar kamuda çalışıyordu. Hani şu, Eğitim Bakanlığı’nın okullarından birinde memurdu. Orada sıkıldı ve bize, yani Özgür Basın Geleneği ailemize katıldı. DİHA’nın kurucularından. Yani 2002 yılından bu yana-tam 16 yıldır-bizimleydi. Özgür Basın’da çalışmak, vahşi bir atın üzerinde durmaktan daha zordur. O kalabildi-durabildi.
Bizim gazetecilik geleneğimiz sınıfsaldan ziyade ulusal bir mücadelenin bir parçasıdır ya da aynasıdır. Bu yüzden, bize çok gelen oldu; ama koşullar kaldıramayacağı kadar zor olduğu için çoğu çok kısa kalabildiler. Kadri Hoca, sonuna dek kalabilenlerdendi. Üstelik yaptığı iş bakımından en zor yerdeydi.
Can ve kan pahasına kazanılan paranın en uygun şekilde dağıtılıp, değerlendirilmesi; yani harcanırken müthiş bir titizlik gösterilmesi gerekiyor. Bir şeyi tamir etmenin neredeyse yenisini almaya eşdeğer hale getirerek; insanları tüketim çılgınlığına çağıran kapitalist modernitenin rüzgarına kapılmamak kolay değil çünkü.
Oysa Kadri Hoca için bozulup da tamir edilemeyecek şey yoktu. Dahası tamir edilemese bile, o alet asla atılamazdı; çünkü oradaki bir parça, belki başka bir alette kullanılabilirdi. Var olmayan ya da az olan paranın adil bir şekilde dağıtılması çok önemliydi onun için. Aslında toplamda büyük bir miktara ulaşan paranın baştan çıkarıcılığına da, hiçbir zaman kaptırmadı kendisini.
Kadri Hoca, gazetelerimizin ve ajanslarımızın idari bölümünde çalıştığı için ona bazı sıfatlar bulma arayışı var. Örneğin “emektar” diyor kimileri. Sözlük anlamı “bir yere uzun süre emek veren” olsa da, “emektar”, “hizmetkâr”ın nazik söylenişidir.
Kadri Hocamız, Mamoste’miz, -dışarıdan biri değil-evimizin has evladıdır. Mamoste olmak, en büyük rütbedir zaten! Kadri Hocamızı, mamostemizi sonsuzluğa uğurluyoruz! O’nu tüm diğer şehitlerimiz gibi unutmayacağız! Unutmamak için, daha çok çalışacağız! Onların yerine de çalışacağız. Onların boşluğunu hissettirmeyeceğiz!
Kadri Kaya Hoca’nın ‘öğrencisi’ olmak, insanın çocuklarına ve hatta torunlarına anlatacağı en güzel-en onurlu anısıdır…