Anaakım medyayı tamamen ele geçirmiş olması iktidarın işine yaramadı. Erdoğan’ı sabahtan akşama onlarca kanalda birden canlı yayınla izleyen onlarca ulusal, yüzlerce yerel gazetede okuyan AKP’li kitleler doz aşımına uğradı. “Hüloooğ” çekerek miting meydanlarına koşturan yüzbinler tabloda yok.
Havuz-Tahsis Medyası’nda yer verilmeyen cumhurbaşkanı adaylarına kitlelere seslerini ulaştırabilmeleri için, kitlelere de Erdoğan dışındaki cumhurbaşkanı adaylarına ulaşabilmeleri için yalnızca miting meydanları kaldı. Ve candan-cana iletişim, camdan-zoraki iletişimi fena pataklıyor. Seçim ikinci tura kalırsa Erdoğan’ın karşısına çıkacağı kesin görünen Muharrem İnce’nin mitinglerine CHP’liler dışında, AKP’liler dahil çok geniş bir meraklı yelpazesi katılıyor. İnsanlar İnce’nin sözlerini TV’lerde, gazetelerde göremeyince kendisini görme, kendisini kendisinden dinleme fırsatını kaçırmıyor. İnce’nin mitingleri Erdoğan’ınkilere hem kalabalık, hem coşku, hem etkileşim açısından nal toplatıyor.
Diğer yanda yüzbinler hapishanedeki kardeş-liderlerinin video-mesajını birlikte dinlemek için meydanları dolduruyor.
Miting meydanlarında gündemi belirleyemeyen Erdoğan, ABD’nin Membiç pistonuyla da, Kandil operasyonuyla da tabanını kıpırdatamıyor.
Görünüşe bakılırsa Erdoğan kaybediyor. Vaziyetin vehametinden etkilenen şakşakçıları, “seçimi yenilemekten” bahsetmeye başladılar bile.
Bizim cephede ise hile karıştırılmaması halinde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalacağı, Meclis çoğunluğunu ise muhalefetin alacağı neredeyse kesin bir kanaat. 30 Mart, 16 Nisan gibi seçimin kaderini değiştirecek bir hile de yapılabilir gibi görünmüyor. Sağın parçalanması sandık başındaki denetimi artıracak. Üstelik bu kez muhalefetin adayları 30 Mart ve 16 Nisan akşamındaki gibi havluyu atıvermeyeceklerini ilan ediyorlar. İnce, “50 bin avukatla YSK’nin önüne gideceğim, sandalyemi çekip oturacağım oraya” diyor. Akşener, “YSK’de abidik gubidik olursa önünde oturacağım, jiletle kazıyamayacaklar beni” diyor.
Şimdi burada duralım. Ya hile hurda önemsiz seviyeye indirilmesine ve HDP’nin barajı geçmesine rağmen 7 Haziran’da Meclis çoğunluğunu AKP-MHP koalisyonu alırsa; veya 8 Temmuz’a kadar geçecek süre içinde Erdoğan-Bahçeli ikilisi muhalefetin içine (7 Haziran’daki gibi ya da başka bir yolla) kamayı sokup kendi karşılarında bir blokun oluşmasını önlemeyi başarırlarsa… Ve Erdoğan, çoğunluğu olmadığı halde başkanlık yetkileriyle yönetebileceği bir Meclis’in oluştuğunu ileri sürerek İYİP ve SP tabanından ciddi bir oy devşirmeyi becerirse. Yani 7 Haziran’daki gibi “sağ sağlığını yaparsa”…
O zaman ne yapacağız?
Sandıktan çıkan diktatörlüğe boyun mu eğeceğiz?
Hele durun bir! Diktatörlük sandıktan çıkınca çivisi çıkan Türkiye birdenbire nizam ve intizam kazanmayacak. Her tarafı dökülen neoliberal yeni sömürge kapitalizmi çiçekler açmayacak. Dörtbir tarafında mafyaların cirit attığı devlet Viyana Filarmoni Orkestrası uyumu kazanmayacak. Erdoğan’ı Esat Şam’a, PYD Kamışlı’ya buyur etmeyecek. Krizler birbirini izlemeye, birbirinin içine girmeye devam edecek.
Sandıktan çıkacak diktatörlüğe karşı direnişin ilk barikatının nereye kurulacağı da az çok belli:
Neoliberalizmin bir uçtan sökün eden çöküşüne çare olarak sunulacak yeni “yerli ve milli” IMF reçetesine karşı direniş!
Ve bu direnişin ve ardından gelecek direnişlerin içerisinde ileri sürülecek, bağımsız-laik-kamusalcı-barışçı-feminist-özgürlükçü halk demokrasisi programı, diktatörlüğe karşı direnişin vaadettiği yeni kurucu politik zemini oluşturacak.
Peki ya görünen gerçek olur, Erdoğan Meclis çoğunluğunu kaybeder, muhalefetin arasına kama sokmayı beceremez, Erdoğan-Bahçeli koalisyonu çöker ve 8 Temmuz’da İnce davul zurnayla başkanlık koltuğuna oturursa…
Çivisi çıkan Türkiye birdenbire nizam ve intizam kazanır mı? Her tarafı dökülen neoliberal yeni sömürge kapitalizmi buhar olup uçar, ülkenin bütün kaynakları halkçı-kamusalcı-ekolojist-feminist bir ekonomik yeniden kuruluş hareketine seferber olur mu? Dörtbir tarafında mafyaların cirit attığı devlete şıpınişi Viyana Filarmoni Orkestrası uyumu kazadırılabilir mi? Esat İnce’yi Şam’a, PYD Kamışlı’ya mı buyur eder? Kriz mevsiminin yerini “Kiraz Mevsimi”mi alır?
Tabii ki hayır. Diktatör sandığa takılırsa diktatörlük de yeni sömürge kapitalizmi de Ortadoğu’daki kurtlar sofrası da yellere karışıp uçmayacak.
İnce, “düzeni kurtarmak” için yoksul halkı fedakârlığa, “ülkeyi kurtarmak” için Kürt halkını uysallığa çağırırsa, “toplumsal barışı kurtarmak” için toplumsal gericiliğe dokunulmazlık kazandırmaya kalkarsa ne yapacağız, nereden yapacağız?
Ağzımızın tadını bozmayalım ama bunları da düşünelim. Malum, fazla zaman kalmadı.
Not: Bu yazı eşzamanlı olarak www.sendika62.org’da yayınlanmaktadır.