Sorular iyidir, sormaya devam. Cevaplar da iyidir, dinlemeye devam. Kaybolan hisler için ilanlar, kansız yaralarımız için kabuklar, elbette naylondan teselliler bulmalıyız. Kaygan zeminlerde dikkat etmeli, kavgasız yerlerde kıyametler koparmalı. Dünya bunlar ve bizlerle dönüyor, durmuyor da inelim.
Bir şeyler yapılıyor önce, sonra isimler bulunuyor ve hükmü sefa sürüyor. Öldürücü ıstıraplar, sessiz acılar, dünya ahvali de sayılabilir; katliamlar, tecavüzler, işkenceler, kan ve gözyaşı yani. Çağrılmadan gelmez iyilikler ve en çok da kötülükler. Bazıları çok hızlı, bazıları çok basit, bazıları dipsiz kuyular gibi, sonsuz sanılır.
Bırakmak, bakmamak, düşünmemek bir dünya forsu, fiyakası kafa karıştırıyor ve alkışlar alıyor. Değişmeyen şeyler, değişen şeyleri kendisine ve sonra birbirine benzetiyor. İlkler, tekler, biricikler, enler, sanki evvellerini unutmuş, unutuluşa inanmamış. Hayatımızda dolanan ölüm, dolanan tecrit herkese bir ev bulmuş, her an çökebilir.
Bir yere gitmiyoruz, rüzgâr da bizi sürüklemiyor artık. Aşklar, ayrılıklar, aşksızlıklar, özlemler, arızalar peş peşe çullanıyor insanın üstüne. Düello yok, pusu var bu topraklarda, her şey mübah sayılmış ta o zamanlardan beri. Baş ağrısı, kangren, irin, tırnak, virgül getiriyor gelmekte olanı; çürümek bulaşıcıdır.
Ağır ve yalpalayan günlerin cenderesi, anıların savaşı, unutmanın hatırı koyvermenin kuyusudur, Yusuflar her yerden çıkar gelir. Kafalar karışır, rivayetler örnek alınır ve kabahatler silsilesi bir çığ gibi çöker. Yaşamak irtifa kaybına kırmızı halılar seriyor. Böyledir bazen yaşadığını görmek, hayal etmek ve gerçekten görmek. Hayat gerçekleri kaybetmez, düşürür.
Sonraları var bazı şeylerin, başlangıçları tayin eder. Tereddütleri, tahminleri yerle bir edip yavaş yavaş afallattırıp aşina yapar her günü, alışkanlıkları, yolları. Yüzleştikçe silinen ve yeniden şekillenen aura. Çok çalımlı bir maske, şekil ve şemal değiştirir, yeni yollar çıkarır. Ezberlemek mi, ertelemek mi, kıskaçlar ve bariyerler arasında gidip gelmek, yaşatır.
Hafıza haritasından seçmek unutmayı ve unutmamayı. Girsek bir yere ve harikalar evinde pencerelerden baksak, hapsolsak bu rüyada. Dışarısı hep bir yer, dünya değil, bir şey değil yanılsaması. Kabul; büyük kaybettik, kazıklandık bir de. Kıyaslamakla başlayan yollar, her zaman insanı yolsuz bıraktı, savaşlarda ve barışlarda da.
Bilmediğimiz dilde biri bir şarkı söyler, derdimize de neşemize de eşlik edip bir eşik gösterir. Gitmekle kalmak arasında, her şeyle herkes arasında, eşya ile insan, tabiat ve değişmek birbirini kovalar. İnsanlar perdeler çekmiş ve perdelerin arkasında gizlenmiş. Gelenler, geçenler, gelmekten imtina edenler ve gitmekten vazgeçenler göçü, bir yerlerde.
Utanmayı çaldılar, rezilliği övdüler, vasat hayalleri tek geçer akçe saydılar. Bu uğursuz çağda, şu kahır yıllarında herkesten bir şeyler alıp götürdüler. Kalma zamanı, kaçma mevsimi, kanma günleri dönüp duruyor çevremizde ve çeperimizde. Bize etraf, bize merkez, bize matematik bulup coğrafyayla sınıfta bıraktılar.
Geçer dedik, geçmiş dedik, gelir dedik ve hiçbir şey yerinden kımıldamadı. Kırıldığımızla, kırgınlıklarımızla kendi köşemize çekilip kendimizi çekiştirip durduk. Dışarısı neydi, içeride neler oluyordu, bilmezdik. Umutlar vardı tabii, eskidendi hep ve her şey zaten eskidendi. Böyle başlar yaşıyor gibi yapmak ve bir ömür buna alışmak. Şaha kalkan hayat, kim bilir hangi dağın başında bize bakıp gülüyordur, duyalım ve görelim.
Haftanın kitap önerisi: Edgar Allan Poe, Eureka-Maddi ve Ruhsal Alem Üzerine Bir Deneme / Çeviren: Aynur Turan, Alakarga Yayınları