Taliban’ın Kabil’e (yeniden) girdiği 15 Ağustos gününden bu yana dünya üzerinde en çok bahsi geçen yerlerden biri Kabil Havalimanı. Önce alan etrafı ve içindeki yığılma ve kaos, ardından da IŞİD saldırıları ve patlamalar: 23 ABD askeri de içinde olmak üzere 175 ölü, yüzlerce yaralı.
Aynı havalimanı, hazirandan bu yana Türkiye’nin gündemindeydi. NATO zirvesi sırasında gerçekleşen Erdoğan-Biden görüşmesi sonucu kamuoyuna yapılan tek açıklama, ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi sonrasında Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nın güvenliği ve işletmesinden sorumlu olacağı olmuştu. Taliban, başından itibaren bu projeye karşı olduğunu açıkladı ama saray ve dışişleri sözcüleri, bu konuda ısrarcı olduklarını sürekli dile getirdiler. Sonunda, Türk asker ve sivil personelin Taliban kontrolüne geçmekte olan havalimanını terk ettikleri kamuoyuna açıklanmış bulunuyor. Ama bir saray sözcüsü, alanı koruma hevesi suya düşmüş olsa da işletmesinde ısrarcı olduklarını vurgulamayı sürdürüyor.
Gazeteci Coşkun Aral, geçtiğimiz hafta Kabil Havalimanı’ndan tarifeli uçuş yapan birkaç havayolu şirketi dışında, buranın çoğunlukla özel uçuşlarla uyuşturucu ticareti amaçlı kullanılmakta olduğunu açıkladı. Afganistan, resmi verilere göre, dünya üzerinde dolaşımda olan afyon bazlı uyuşturucunun yüzde 90’ını üretiyor. Çoğu İran, Türkiye ve Balkanlar rotası üzerinden Avrupa’ya ulaştırılan afyon, çoğunlukla bu rota üzerinde rafine edilerek eroine dönüştürülüyor. Ama güney komşu Pakistan içinde de bazı rafineriler var ve buralarda eroin üretiliyor. Eroine dönüşmüş ‘malın’ çoğunluğu da muhtemelen Kabil Havaalanı’ndan dış piyasaya aktarılmaya müsait hale gelmiş oluyor. Böylelikle yalnızca ‘mal’ hafiflemiş ve değerlenmiş olmuyor; kara trafiği içinde önemli bir ‘vergi’ payı sahibi olan İran, devre dışı bırakılmış oluyor.
Pakistan içindeki altı temel eroin rafinerisinin sahibi, eski Afganistan Başbakanı Gülbeddin Hikmetyar. Hikmetyar, 1979 Sovyet askeri müdahalesinden beri ‘cihat’ halinde bulunuyor. Pakistan Gizli Servisi (ISI) tarafından yetiştirilmiş; oradaki Afgan mülteciler arasında Hizb-i İslami örgütünü kurmuş ve kısa zamanda hem CIA’den hem de Pakistan’dan en büyük fonları alan ‘mücahit’ unvanını kazanmış. Aldığı mali desteğin bir bölümünü örgüt mensuplarının maaşı ve silah alımı gibi ‘cihat’ işlerine harcarken bir bölümüyle de Pakistan-Afganistan sınırına yakın bölgelerde rafineriler kurarak eroin imalatına başlıyor. Hikmetyar, uyuşturucu piyasasında rakipsiz, çünkü diğer ağalar, işlenmemiş mal satıyorlar. Hikmetyar’ın bu ticari ünü Türkiye kamuoyunda pek duyurulmuş değil. Örneğin, 1985’te İstanbul’da Erdoğan ile çekilmiş olan o meşhur fotoğraf altına bugünlerde laikçi medya tarafından yazılan ‘terörist’, ‘Talibancı’ gibi sıfatlar arasında ‘rafineri sahibi’ ya da ‘eroin ağası’ gibi unvanlara nedense hiç rastlanmıyor.
Hikmetyar, bizim İslamcı çevrelerde ‘mücahit’ olarak anılsa da Afgan halkları ve özellikle Kabil halkı arasında hiç sevilmiyor. 1992-93 arasında Hikmetyar’ın Hizb-i İslami örgütü, Kabil’i füzelerle bombalayarak 50,000 sivilin ölümüne neden olmuştu. Bu kötü namına rağmen Hikmetyar, bugünlerde bir kez daha siyaset sahnesinde. Eski Cumhurbaşkanı Hamid Karzai ve eski Dışişleri Bakanı Abdullah Abdullah ile birlikte Taliban temsilcileri ile ‘barışçıl geçiş’ görüşmelerini yürütüyor. Acaba bu isim, yaptığı işler ve gelecekte yapması muhtemel hizmetler ve olası işbirlikleri, Erdoğan-Biden görüşmesinde gündeme gelmiş midir? Bilinmez, çünkü tercümanı da ‘aileden biri’ olan o görüşmenin tutanaklarının nerede olduğu bilinmiyor. Bir tahminde bulunmak için, Hikmetyar-eroin-havalimanı üçlemesi üzerinde düşünmeye başlamak yanlış olmaz. Ne de olsa ABD ve DEA’nin bugüne kadarki icraatı, onların da küresel uyuşturucu sektörüne asıl olarak ‘kontrol’ amaçlı yaklaştıkları izlenimi veriyor.