Afet ve acil durumlara ilişkin tek yetkili kurum olan AFAD, 81 ilde doğrudan valiye bağlı İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri ve 11 ilde bulunan bölge Afet ve Acil Durum Arama ve Kurtarma Birlik Müdürlükleri ile çalışmalarını yürütüyor. Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 16. Maddesine göre AFAD, “Görevleriyle ilgili konularda kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, Türkiye Kızılay Derneği ve konu ile ilgili diğer sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve uluslararası kuruluşlar ile işbirliği ve koordinasyonu sağlamakla yetkili.” AFAD’ın sivil toplum kuruluşlarıyla” işbirliği protokolüne” göre, sivil toplum kuruluşları akredite edilmeden afet bölgelerinde hizmet veremiyor.
Burada dini cemaatler ve tarikatlar tarafından kurulan ve kamu yararı statüsü verilen sosyal dayanışma amaçlı dernekler ile vergi muafiyeti olan vakıflar devreye giriyor. Aynı zamanda “yardım ve bağış toplama” hakları ve AFAD tarafından verilen akreditasyon sertifikaları olan bu kurumlar, siyasal ayrıcalıklardan da yararlanarak afet bölgelerinde her türlü faaliyeti yürütüyor. AKP yandaşı dini cemaatlerin, kişi ve kuruluşların dışında kalan dernek, vakıf ve yerel yönetimlerin afet bölgelerine girmesine izin verilmiyor. Afetler için ayni ve nakdi yardımları toplayan ve Kandili’nin aksine depremlerin şiddetini birkaç puan düşük açıklayan AFAD’ın afaki işleri, İçişleri Bakanlığı tarafından organize ediliyor.
1913’de Dahiliye Nezareti adıyla kurulan ve Cumhuriyet dönemine intikaliyle Bakanlık düzeyine gelen İçişleri Bakanlığı, bugünkü teşkilat yapısına 1983’de kavuştu ve 1985’de çıkarılan 3152 sayılı Kanun ile yeni yapısına süreklilik kazandırıldı. 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne dair 1 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde, İçişleri Bakanlığı’nın görev ve yetkileriyle teşkilat yapısı yeniden düzenlendi. Bu bağlamda siyasal ve toplumsal alanda Başkanlık rejiminin görünen ve görünmeyen yüzünü yansıtan İçişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığından sonra en geniş görev ve yetkiye sahip oldu.
Toplumda diğer bakanların adı bile bilinmezken İçişleri Bakanı medyada sürekli boy göstermeye başlayan Soylu’nun 4 bakan yardımcısıyla yönettiği İçişleri Bakanlığı, Emniyet’ten Jandarma’ya, Sahil Güvenlik’ten Göç İdaresi’ne, Sivil Toplum İlişkileri’nden Nüfus ve Vatandaşlık İşleri’ne, İller İdaresi’nden Mahalli İdarelere, Kaçakçılık ve Organize suçlardan Afet İşleri’ne kadar devletin en temel işlerini yapıyor. Bakanlığın 2020 bütçesi, 9.6, Jandarma’nın 22.9, Emniyet’in 38.9, Sahil Güvenliğin 1.1, Göç İdaresi’nin 2.5, AFAD’ın 1.6 milyar TL ile toplamda 76.6 milyar TL’dir. 2018 yılı itibariyle 250 bin polis, 20 bin mahalle bekçisi, 177 bin jandarma, 6 bin sahil güvenlik ve 3 bin AFAD olmak üzere toplamda 456 bin personeli bulunuyor. Hiçbir bakanlığın bu derece geniş ve toplumsal hayatı doğrudan ilgilendirilen görevleri yok. Bu niteliğiyle İçişleri Bakanlığı rejimin temel dayanağını oluşturuyor.
Üstelik bu kadar yetki ve görevle donatılmış olan bir kurumun başında seçilmiş değil, atanmış bir kişinin olması, halkın oylarıyla seçilmiş belediye başkanı ve meclis üyelerini görevden alabilmesi rejimin antidemokratikliğini gösteriyor. Yürütmenin tek kişinin iradesine bırakıldığı, parlamentonun yetkilerinin iyice sınırlandığı, yargının yürütme tarafından yönlendirildiği, bakanların atamayla geldiği Türk tipi başkanlık sisteminde Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma Bakanlığı rejimin saç ayaklarını oluşturuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişlerini kendisi yürütüyor. Milli Savunmayı eski Genelkurmay başkanına emanet ediyor. İçişlerini de kendisine bağlılığıyla öne çıkan Soylu’ya devretmiş görünüyor.
Erdoğan’dan sonra en geniş idari ve siyasi yetkiye sahip kişi konumunda olan Soylu’nun, birçok konuda fikir serdetmesi, günlük politikada taraf olması, muhalefete karşı saldırgan bir tutum izlemesi gündemde kalmasını sağlıyor. Elazığ Depremi’nde iki kişinin kurtarılmasına yardım eden bir Suriyelinin, “Vatandaşlığa alınması” için talimat vermesi, depremle ilgili sosyal medya paylaşımları için “savcıları harekete geçirmesi” gibi siyasi ve hukuki yaptırımları bu konumundan kaynaklanıyor. Erdoğan’dan sonrası için yapılan bir ankette Soylu’nun adının ön plana çıkması, AKP içindeki popülaritesini göstermekle birlikte, hiç kimse rejim çarkının bir dişlisi olmaktan öteye gidemiyor.