Abdullah Öcalan’ın ‘çarmıha gerilme’ ve ‘tabutun hazırlanması’ olarak nitelendirdiği uluslararası komplonun 130 gün süren Avrupa sürecinden sonra küresel güçlerin pazarlık ve işbirliğiyle film sahnelerini aratmayacak bir operasyonla Türkiye’ye getirildi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlangıcı olarak değerlendirdiği, uluslararası komplo, yıllar içerisinde uluslararası güçlerin dahil edilmesiyle sürdürüldü. Küresel güçlerin dahil edilmesiyle Abdullah Öcalan, komploya dahil olan Şam hükümetinin baskılarıyla 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkmak zorunda kaldı.
Abdullah Öcalan için 130 gün sürecek olan “sürek avı” böyle başladı. Abdullah Öcalan bu süreç için, “Ben Türkiye’nin değil, uluslararası komplonun mahkûmuyum” tespiti yaparak, şunları söyledi: “İlk çivi Moskova’da çakıldı; ihanetin yılan soğukluğunu yaşadım. İkinci çivi Roma’da çakıldı; kapitalizmin ince oyunlarına karşı onurdan vazgeçmedim. Üçüncü çivi Atina’da çakıldı; eşi görülmemiş dostluğa bir ihanet karşısında adeta dilim tutuldu, felç oldum. Dördünü çivi Nairobi’de çakıldı; idam cezasıyla arandığım Türkiye’ye teslim edildim. ‘Çarmıh (dört çivi) komplosu’ sonucu Marmara Denizi’ndeki İmralı tek kişilik ada hapishanesine konulup, çarmıhta ölme (idam edilme) beklentisi içine alındım. Türkiye’nin komplodaki rolü burada ölümümü bekleme, yani infaz ve gardiyanlık olmaktadır.”
İlk adım: Atina
“Uluslararası Komplo Atina Davası” kitabında Suriye çıkışında önünde dağ ve Avrupa yolunun olduğunu belirten Abdullah Öcalan, Yunanistan Parlamentosu ve hükümetinin tutumunu baz alarak Yunanistan’a gittiğini, ancak Atina Havalimanı’nda durumu anladığını aktarırken, “Tuzağa çekilmiştim ve böylece ABD, İngiltere-Simitis komplosunun ilk adımı hayata geçirilmişti” yorumunu yaptı. Burada
iltica talebinin işleme konulmadığını kaydeden Abdullah Öcalan, “Uluslararası hukuk ve Yunan yasalarına göre mahkemeye gönderilmesi gereken iltica talebim prosedüre uyulmayarak görüşülmekte ve hakkımda Yunanistan’ı derhal terk etmem kararını almaktadırlar. Bu hukuk ve yasa dışı karar, havaalanında bizi bekleten istihbarat yetkilileri Kalenderidis ve Stavrakakis’e iletiliyordu. 4-5 saat boyunca Atina-Hellinikon havaalanının transit bölümünde bekletildik. Büyük bir tehdit ve telaşla aynı gün saat 17.00’a kadar çıkmam gerektiği, aksi halde zorlanacağım biçiminde bir tavırla karşılaştım. Alelacele yapılan vize işlemleri ve Yunanistan Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan özel bir uçakla aynı gün Moskova’ya götürüldüm” diye anlattı.
Moskova ve sonrası
Rusya’da Numan Uçar ve Rusya güvenlik elemanları tarafından karşılandığını ifade eden PKK Lideri, “Önce Liberal Demokrat Parti Başkanı Jirinowski’nin evine ardından bir dağ evine götürüldüm. Yanımdaki görevlilere siyasi iltica başvurusu verdim. Rusya’da bulunduğumu öğrenen ABD ve Türkiye’nin devreye girmesi sonucunda Rusya Başbakanı Yevgeni Pirimakov, Duma’nın iltica kararını uygulatmayacak, yasadı bir şekilde Rusya’yı terk etmemi dayatacaktı. Hakkımda uluslararası hukuk, Rusya yasalarının tanıdığı iltica hakkı, mahkeme kararı ve tutuklama gibi yasal prosedürler burada da uygulanmayacaktı. (…) Etrafımızda bizi pazarlayan bir ağ vardı. Bu gelişmeler üzerine Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı Duma’ya siyasi sığınma talebinde bulundum. Duma, 4 Kasım 1998’de 1’e karşı 298 gibi neredeyse oybirliğiyle sığınma talebimi kabul etti. Böylece Rusya Federasyonu’nun bana siyasi sığınma hakkını tanımasını onaylıyordu” diye belirtti.
Roma’ya gidiş
Rusya Federasyonu’nun siyasi sığınma hakkı tanıyan kararına ilk olarak ABD tepki verdiğini dile getiren Abdullah Öcalan, “ABD’nin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubun, yaptığı açıklamada, ‘Rusya hükümetinden Öcalan’ı hemen sınır dışı ya da iade etmek için gereken adımlarını atmasını istedik. Hiçbir ülke sığınma hakkı tanımamalıdır’ diyordu. Duma kararını tanımayan Rusya Başbakanı Primakov, 9 gün süre vererek, ülkeden ayrılmamam durumunda zor kullanılacağı tehditlerinde bulunuyordu. İtalya’daki temsilcimiz Ahmet Yaman aracılığıyla haber ettiğim İtalya Yeniden Kuruluş Komünist Partisi (PRC) Milletvekili Ramon Mantovani’nin devreye girmesiyle 12 Kasım 1998 tarihinde Rusya’dan İtalya-Roma’ya geçtim. Böylece Rusya ziyaretim 33 gün sonra son buluyordu” diye aktardı.
ABD baskı yapıyor
“Dönemin Başbakanı Massimo D’Alema’nın karşı koyacak gücü yoktu. İtalya hükümeti kendine güvensizdi ve belirleyici olma güçleri yoktu. Adeta bir suçlu muamelesi yapıldı” diyen PKK Lideri, “İtalya hükümeti, siyasi ve ekonomik baskı altına alındı. Bizzat ABD ve Clinton devreye girerek, İtalya üzerinde baskı uygulamaya başladı. ABD Başkanı Bill Clinton, 24 Kasım 1998 tarihinde iki kez telefonla aradığı İtalya Başbakanı D’Alema’ya ‘Tarihi bir hatadan kaçının’ diyecekti. Ben ise, bu süre içinde Avrupa’da bulunma amacıma ilişkin olarak yaptığım açıklamalarla Kürt sorununun demokratik çözümü ve barışın sağlanması için çabalıyor, bu yönlü çeşitli çağrılarda bulunuyordum. 26 Kasım 1998’de yaptığım bir açıklamaya tepki gösteren dönemin ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin, ‘Öcalan bir an önce Türkiye’ye iade edilmelidir’ diyordu. Baskılar buradakinden (İmralı) bile daha şiddetliydi. Başbakan da yapılanları biliyordu. Sonuç olarak bir teminat verilmesi durumunda ülke sınırları dışına çıkabileceğimi bildirmek zorunda kaldım” diye aktardı.
Büyük pazarlıklar yapıldı
“İtalya dolayısıyla Avrupa’daki niyetim Kürt sorununu demokratik bir platforma çekmekti. Zorlasam kalabilirdim, İtalya cesur davranmayarak geri adım attı. İtalya, Almanya ve Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa ülkelerinin kapıları bana fiilen kapatılmıştı” diyerek yeniden Rusya’ya döndüğünü anlatan Abdullah Öcalan, pazarlık üzerine gittiği halde Rusya’da daha sert bir tutumla karşılaştığını, tecrit edildiğini aktararak, aynı günlerde ABD’lilerin Ankara’da çeşitli oyunlar tezgâhladığını ifade etti.
Bu sürecin çarmıh ve tabutun hazırlanması olduğunun altını çizen Abdullah Öcalan, “Moskova’dakiler ilk çivileri sıkı vuruyorlardı. Belli ki karar, üst düzeyden ve kesindi. Kurdistan’a gitme isteğimi ilettim. Önce ‘Ermenistan üzeri sınıra bırakabiliriz’ denildi. Buna karşın Tacikistan’ın başkenti Bişkek’te köy evi gibi bir yere götürüldüm” diyerek, burada 8 gün tam bir tecrit altında tutulduğunu anlattı. Rus yetkililerin amacının kendisini Suriye üzerinden Türkiye’ye teslim etmeyi amaçladığını, bu teklifi kabul etmediğini ve böylece rotanın yeniden Yunanistan’a çevrildiğini belirtti.
29 Ocak 1999’da yeniden Atina Havaalanı’na indiğini söyleyen Abdullah Öcalan, buradaki sürecin artık bir tuzağa dönüştüğünü, çeşitli oyalamalar ve baskılardan sonra bizzat Başbakan Kostas Simitis’in emriyle yeniden Rusya yoluna çıkarıldığını ifade ederken, “Bunun için Minsk seçildi. Plana göre bir uçak beni Atina’dan Beyaz Rusya’nın Minsk kentine, ikinci bir uçak da Lahey’e götürecekti” dedi. O günlerde yapılan büyük pazarlıklar olduğunu belirtti. “Sonradan ortaya çıktı ki bir gün önce (30 Ocak) Davos’ta gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu toplantısında Rusya Başbakanı Primakov ile ABD’li petrol şirketleri arasında durumum pazarlık masasına yatırılmış” dedi.
Rusya’nın kirli ilişkileri
Minsk Havaalanı’nda bu pazarlığın ortaya çıktığını, dahası bütün Avrupa’daki bütün uluslararası havalimanlarına kendisinin içinde bulunduğu herhangi bir uçağa iniş izni vermeme konusunda alarm verildiğini anlatan PKK Lideri, “Açık oyun oynadılar. Minsk havaalanında ve ağır kış koşullarında saatlerce Yunan uçağında bekletildim. Ortada bir belirsizlik vardı. Tüm ısrarlara rağmen uçaktan inmememiz üzerine Yunanistan uçağı 31 Ocak’ı 1 Şubat’a bağlayan gece saat 04.00 sularında tekrar Atina’ya döndü. Yunanistan’ı terk etmemi istiyordu. Bunun üzerine bir kez daha iltica talebinde bulundum. Ama talebim yine işleme konulmadı” diye kaydetti.
Daha sonra götürüldüğü Korfu Adası’nda Kurdistan’a dönme isteğini ilettiğini ancak bu talebin hiçbir zaman kabul edilmediğini dile getiren Abdullah Öcalan, bu sırada Ankara’da Ecevit ve Genelkurmay Harekât Başkanı ve Başbakanlık Askeri Danışmanı Korgeneral Yaşar Büyükanıt’ın bir araya gelerek, planlar yaptıklarını anlattı.
‘Güney Afrika’ yalanı
Afrika yöneliminin bu aşamada ortaya çıktığını, Yunanlı yetkililerin “Afrika’da büyükelçiliğimizde kalacaksınız. Oralar Yunan topraklarıdır, dokunulmazlığı var. Bizim dışımızda hiçbir güç müdahale edemez ve siz orada güvenli bir şekilde kalacaksınız. Can güvenliğiniz sağlanacak” demesine karşın, durumun belirsiz olduğunu, Kenya’dan ise hiç söz edilmediğini belirterek, hiçbir resmi kaydı olmayan bir uçağa bindirilerek, götürüldüğünü anlatırken, Yunanistan yetkililerinin kendisine “Hiçbir sorun yok, Kenya’ya gidersiniz. Güvenlik açısından en uygun yerdir, 15 gün içinde de bir Güney Afrika Cumhuriyeti pasaportu hazırlanıp size verilecektir” dediğini de aktardı.
“Kenya’ya sürüklenmemin de bilinçli bir planlamaya dayandığı, her şeyin önceden ayarlandığı, Türkiye’nin ise Kenya Havaalanı’nda teslim almak ile görevlendirildiği ve tüm bu süreçlere ABD’nin önderlik ettiği ortaya çıkacaktı” diyen PKK Lideri, süreci şöyle anlattı: “Kaçırıldığım gün (15 Şubat 1999) komplo ile ilgili basında yayımlanan haberler üzerine, o dönem Güney Afrika Cumhuriyeti Hamburg Başkonsolosu olan Şaih, yaptığı açıklamada ‘Öcalan’ın Roma’da bulunduğu sırada PKK yetkilileri ile bir görüşme yaptık. Ancak Yunanistan’a böyle bir teminat vermedik ve bu yanıltıcı bir açıklamadır’ şeklinde konuşacaktı. Onlar için Kenya, sonraki teslim operasyonu için biçilmiş bir kaftandı. Çünkü orası ABD’nin tam kuklası bir rejimdir. CIA ve İsrail ajanlarının elindedir.”
Öldürme ya da kaçırma
Aynı günlerde İmralı yarı açık cezaevinin boşaltılarak, Genelkurmay’a devredildiğini belirten Abdullah Öcalan, 10 Şubat’ta İstanbul’dan kalkan uçağın Uganda’nın Entebbe Havaalanı’na indiğini belirterek, 15 Şubat’ı şöyle anlattı: “Uçağın belirleyici öğeleri silinerek yerine sahte Malezya bayrağı ve öğeleri yerleştirilir ve saat 13.55 sularında Nairobi Jomo Kenyatta Havaalanı’na doğru yola çıkar. Havaalanına inen uçak burada beklemeye başlar. Anlaşma gereği; Türk ekibi uçaktan ayrılmayacak, Yunanistan Büyükelçisi Kostoulas da yanına Kalenteridis’i alarak beni elçilikten çıkmaya ikna edecek, kapıdan çıktıktan sonra da Kenya yetkilisi Noan Arap Ta ve emrindeki polislerce kaçırılarak havaalanında bekleyen Türk timine teslim edilecektim. Aynı gün, Kenya hükümeti plakalı 5 araba, 3 Land Rover tipi cip saat 18.00 sularında tam 14 gündür bulunduğum Büyükelçi Kostoulas’ın evinin bahçesine park etti. Hükümet güvencesi olmadan çıkmayacağımı söyledim bunun üzerine Kenyalı yetkili, ‘Uçak hazır bir an önce çıkın. Gece yaklaşıyor, geceleyin neler olabileceğini garanti edemem’ diyordu.”
Son gün: Komplo tamamlanıyor
Aynı gün, kendisine iltica dilekçesinin Yunanistan tarafından kabul edildiği yalanının söylendiğini aktaran PKK Lideri, sonraki sürece dair şunları söyledi: “Büyükelçi Kostoulas ve Kalenteridis’in inandırıcı bir şekilde hem Kenyalı polislere hem de Pangalos ve Simitis’e ilişkin güvence vermeleri tereddütlerimi azalttı. Bunun üzerine ‘O halde gidebiliriz’ dedim. (…) Mutfakçılar, elçiliğe bağlıydı. Bu arada ilaç, uyuşturucu kullanma durumları da olabilirdi. Çünkü o gün (15 Şubat) bir nevi durumum uyur-gezer gibiydi. Dolayısıyla sağlıklı düşünmeden alıkoyulmam için gerekli dozajda ilaç kullanmış olmaları yüksek bir ihtimaldi. Evin kapısına yol aldığımda karar yeteneğimin giderek zayıfladığını hissedebiliyordum. Normal direncimde değildim, bir uyuşukluk hali vardı. Kapıdan çıkıp bahçedeki elçilik arabasına hereket ettiğim sırada önüme çıkan Kenyalı polisler tüm tartışma ve itirazlara rağmen beni Büyükelçi Kostoulas ve Kalenteridis’in gözü önünde zorla kendi araçlarına bindirdiler. Beni dolambaçlı yollardan havaalanına götürdüler. O sırada bilincim de giderek zayıflıyordu. Beni ciple kaçıranlar Kenya güvenlik ve istihbarat yetkilileriydi. Havaalanına vardığımızda herhangi bir polis ya da arama noktası da yoktu. Direk havaalanına girdik ve doğrudan uçağa götürüldüm. Uçağa binme anına kadarki bölümde Türkler yoktu. Uçağa girer girmez içindeki Türk Özel Timi, bir şey demeden üzerime çullanıp, beni yere yatırdı. Üzerimdeki her şeyi alıp, bantlarla her tarafımı bağlayıp, gözlerime de aynı kalın bantlarla yapıştırıp uçağın arkasına bıraktılar. Bilincim artık neredeyse tamamen gitmişti. Yürüyecek durumdaydım ancak düşünecek durumda değildim. İki saat sonra uyandım. Uçak iki defa indi; biri Mısır diğeri ya İsrail ya da Kıbrıs’tı. Gemiyle 4 Şubat’ta boşaltılıp, benim için özel olarak inşa edilen ada hapishanesine getirildiğim de ise 16 Şubat sabahıydı. Aynı gün Başbakan Bülent Ecevit, Türkiye’ye getirildiğimi kamuoyuna açıklayacaktı.”
Kaynak: MA