Araştırmalarını Güney Afrika’da Johannesburg’daki Witwatersrand Üniversitesi’nde sürdüren Achille Mbembe’nin çalışmalarının merkezinde ırksal sorunlar var. Kamerun kökenli olan Mbembe, Amerika Birleşik Devletleri’nde Kuzey Carolina’daki Duke Üniversitesi’nde on beş yıl ders verdi. Mbembe ile Liberation’dan Maria Malagardis konuştu.
Tüm yeryüzünü saran bu seferberliğin vardığı boyutları nasıl açıklıyorsunuz? Video sebebiyle mi bu?
Polisin işlediği görev kusurları üzerine video görüntüleri daha önce de çıkmıştı; ama tüm yeryüzünde aynı etkiyi yaratmamıştı. Daha ziyade üç neden görüyorum. Öncelikle bu infaz –infaz diyorum, çünkü söz konusu olan bu– solunum işlevlerine saldırma özelliği arz eden Kovid-19 pandemisiyle çakıştı. Dolayısıyla ölümcül bir solunum hastalığının yeryüzünü vurduğu bir bağlamda, aleni bir cinayetle karşı karşıyayız. ABD’de ise bu olay Afrika kökenli Amerikalı topluluğu özel olarak etkiliyor. İkinci olarak, dünyanın her yerinde, uzun süre ABD’deki Afrika kökenli Amerikalılar’a reva görülen muameleyi yaşayan başka çok insan olduğunu gösteriyor. Sadece Fransa’da polisin Sarı Yelekliler’e ya da emeklilik reformunu protesto edenlere karşı ne şekilde davrandığına baksak yeter: gözü çıkarılanlar, eli kopanlar, gözyaşartıcı gazlar. Üstelik burada da en temel bedensel işlevlere, özellikle de solunum işlevine saldırılıyor. Son olarak, bu küresel seferberlik, demokrasi karşısındaki bir güven bunalımını göstermektedir, ya da bunun sonucudur. Tehlike durumunda adaletin ve yasanın insanları artık korumadığı duygusu geniş ölçüde paylaşılıyor.
Yine de işin merkezinde ırksal sorun yok mu?
Fransa’daki seferberlik tam da 2016’da jandarmaların elinde ölen Adama Traoré olayının etrafında billûrlaştı. Yüzlerce yıllık köleciliğin mirası, hâlâ bugün, Siyah çehresinin tam olarak herhangi bir insan gibi görülmemesine yol açıyor. Uzun zaman boyunca bir mal gibi görülmüştür o. Ayakta kalmış bilinçdışı bir önyargıdır bu. Kaldı ki Fransa uzun süre kendini bundan esirgenmiş hissetmişti, zira modern ırkçılığın geliştiği dört coğrafi alan olan ABD, Brezilya, Karayipler ve Güney Afrika’nın bir parçası değildi. Köleciliğin ve yerleşim sömürgeleştirmesinin birleştiği yerlerdi bunlar. Fransa’da kölecilik ile sömürgeleştirme uzun süre boyunca “başka yerde” vuku bulmuştu; “Bu hikâyelerin bizimle ilgisi yok” demeyi mümkün kılıyordu bu. Ama bugün, artık başka bir yerin parçası olmayıp burada kalacak bir siyah azınlık var. Dolayısıyla burada da, ırksal sorunların amerikanlaşması riski var. Avrupa ülkelerinin çoğunda aynı şey geçerli.
Bu bir lânetlenmişlik mi yani?
Bu ırksal damgalamadan kaçınmak neden mümkün değil? Afrika diz çöktüğü müddetçe sürecektir bu. Ya da daha ziyade, yerel veya dış güçler sömürmek için kıtanın ensesine dizlerini dayadıkları müddetçe. Afrika kökenli Amerikalılar’ın ya da Avrupa’daki Afrikalı göçmenlerin ikinci kuşağının artık Afrika’yla bağları kalmamışsa da (simgesel bağlardan başka), bu kıtanın görüntüsü ve yazgısı, onların yaşam koşullarını hâlâ belirliyor. Kaldı ki George Floyd’un ölümü Afrika’da da, dünyanın artakalanına bağımlı durumunun tamamen bilincindeki bir gençliğin öfkesini uyandırdı ve “sömürgelerin bağımsızlaşması” sözü 50’li yıllardaki gibi moda oldu.
Bu küresel seferberliğin bir şeyleri değiştirebileceğini düşünüyor musunuz?
Öngörmesi zor; tam da bu karşı çıkışta, bir bireyin başına gelenin hayli ötesinde şeyler olduğu için zor. Neo-liberal ekonominin git gide daha fazla, canlının antitezi haline geldiği bir bağlamda patlıyor bu öfke. Büyük yangınlar, çevre felâketleri ve pandemi gibi, sürekli alevlenme yaşanan bir dönemde bulunuyoruz. Irkçılığın endişe verici gerçekliğinin ardında temâyüz eden soru ise resmen şu: Bir canın ağırlığı nedir? Önemli olan canlar hangileridir? Karşı çıkmanın hayırlı bir sonucu olabilirse, bizi ne siyah ne beyaz ortak bir insanı yeniden icat etmeye iten yeni bir canlı bilincine katkıda bulunmakla varılacaktır bu sonuca. Hatta yeryüzündeki bütün türleri kapsayan “Yeryüzü sâkini” kavramıyla…
(1) Yayımlanan son kitabı : Brutalisme, éditions La Découverte, Şubat 2020.
*Medyascope.tv.com’dan alınan bu söyleşiyi Haldun Bayrı çevirdi.