Bütün değerlerin insan hayatında önemli yeri vardır. Her değer kendi yerinde daha değerlidir, ama eğer değerler arasında önem açısından ille bir sıralama yapılacaksa kendi adıma adaleti en öne alırım. Çünkü adaleti ikame etmek için birçok değerin yan yana gelmesi gerekir. Dolayısıyla adalet denen değerin varlığı, birden fazla değerin varlığını gerektirdiği için değeri katmerleşir.
Adalet için inanç gerekir; değerine ve herkes için gerekli olduğuna inanmadan adalet tesis edilemez.
Adalet için bilgi gerekir; bilmeden adalet oluşturulmaz. Adalet için bilinç gerekir; bilginin yüklediği sorumluluğu fark etmeden adalet gerçekleştirilemez. Adalet için fedakârlık gerekir; hoşuna gidenden vazgeçmeyi göze almadıkça adalet sağlanamaz.
Adalet için basiret gerekir; kalpler ve vicdanlar selim aklın, vahyin, ilahi öğretilerin, nebilerin, sâlih (insanlık icin müspet uretim yapan) kulların yönelttiği yönlere yönelmedikçe adalet vücût bulamaz.
Adalet için âşk gerekir; yürekler, değerlerin câzibesiyle dolmadıkça yakınların, akrabaların aleyhine olanı kabul etmeyi içselleştiremez. Değerleri her şeyden öncelemedikçe adalet hayat bulamaz. Adalet kin ve nefret gerektirir; sineler, düşmanın nefretini aşacak şekilde; zulmün, azgınlığın nefretinden taşmadıkça; azgınlığa ve zulme duyulan nefret, düşmana duyulan nefretin önüne geçmedikçe adalet garantiye alınamaz. Hülasa adalet için çok şey gerekir.
Çok şeyi gerektiren elbette çok değerlidir. Çok değerli olan herkes için gereklidir. Kimse çok değerli olandan bigâne kalamaz, hiç kimse ona yüzünü çeviremez, sırtını dönemez. Ne ulûhiyet, ne nübüvvet, ne velayet, ne vekâlet, ne şahadet hiçbiri adaletsiz olamaz.
Adaletin olmadığı bir yerde bu sıfatların hiçbirinden söz edilemez. Beşerin ulûhiyete karşı ubudiyetini ifa edebilmesi için nübüvvetin getirdiği direktiflerin adil şahitleri olarak hayat sürdürmesi gerekir.
Adil olma vasfını yitiren beşer, adaleti öteleyen, erteleyen bir anlayışla ancak sefaletin ve rezaletin temsilciliğini yapabilir. Adil olmadıkça erdem ve erdemlilik adına bir tek pratik sergilenemez. İnsanlık, tarihinin hiçbir döneminde adaletten ve adalet arayışından vazgeçmemiştir. Ancak beşer, tarihin hiçbir döneminde adaletten bugünkünden daha çok -dile yansıyan bunca şedid talebine rağmen- yoksun kalmamıştır.
Adalet her zaman herkes için gerekliliğini hiç bu kadar ihsas ettirmemiştir. Beşerin hangi sorununun temelinde adaletten yoksunluk yoktur ki? Hangi sorunu ele aldığımızda, kaynağında, kıyısında, köşesinde ama mutlaka bir yerinde adaletsizliğin yatmadığına şahitlik edebiliriz ki? Ve hangi sorunu çözmeye adaletle yaklaştığımızda çözemeyiz ki?
Çözümünde adaletin rol almadığı; adalet olmadan çözülebilecek bir sorunun varlığını hangi birimiz tasavvur ya da tahayyül edebilir ki?
Adalet: Vacib-ul vücudun olmazsa olmaz vasfı. Adalet: Varlığın fıtratına bahşedilen meziyet.
Adalet: Varlığında kemalin hazzının hissedildiği haslet.
Adalet: Yokluğunda noksanlığın, anlamsızlığın buhranında yaşanılan vaziyet… Sahi iman sahibi birinin adalet uğruna feda edemeyeceği bir tek şeyi olabilir mi? Varsa iman sahibinin daha önceleyecek şeyi, “Ey iman edenler, iman ediniz”den daha çok derdine deva, sorununa çare olacak başka bir yol bulunur mu?
Adaletten yoksun bir hayat ızdıraptır. Adaleti öncelemeye sevk etmeyen bir iman, murdardır… Adalet uğruna feda edilmeyecek kadar önemsenen yaşam, zillete duçardır. Adaletin hâkim olduğu günleri insanlığın görmesi dileğiyle… Vesselam!