Perşembe günü TJA aktivistleri, Riha Kadın Yaşam Evi, İHD, Amed Barosu ve Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu üyeleri son dönemde Serêkanî Telhamud Çadır Kenti’nde yaşanan fuhuş olaylarını incelemek üzere çadır kente gittik.
Kentten yirmi kilometre uzakta, toplama kampı niteliğinde yedi kilometre patika çöl yolundan sonra giriş kapısına vardığımızda, bizimle sadece ‘komutan’ dedikleri bir asker muhatap oldu. Araçtan bile inmeden, çadır kente girişin yasak olduğunu söyleyerek gitti. Yanına kadar gittiğimiz ve dokunmadan döndüğümüz, biz daha ordayken o tel örgülerle çevrili, yaklaşık on yedi bin insanın yaşadığı çadır kentte, sesini duyurmak için çırpınan kadınlarla birlikte mücadele etmeden hiç birimizin kurtulamayacağı hissiyle oradan ayrıldık. Yerelde kaymakam ve savcı, olayın soruşturma aşamasında olduğunu, gizlilik kararı dolayısıyla bilgi verilmeyeceğini, altını çize çize vurguladı.
Sanki olay münferit, istisna bir olaymış gibi yaklaştılar. Hatta olay nisan ayından beri takibe alınmasına rağmen hala sonuçlanmamış taşmış, tel örgülerle kaplı kuş uçurulmayan toplama kampını aşmış, ses kayıtları basına kadar ulaşmış, Serêkanî Belediye Meclis Üyesi ve belediye çalışanının da adının geçtiği herkesçe bilinmesine rağmen bizden ne gizlenmek isteniyordu, gizlilik kararıyla ne yapılmak isteniyordu(?)
Savaştan kaçıp toplama kamplarına bile razı olan kadınların, kamptaki çalışanların yüzde onu devlet görevlisi, geri kalanların da taşeron işçisi olmasına rağmen belediye meclisinin ve çalışanının ne işi var orada(?) İnsanlığa karşı işlenen suçları birbirinden koparıp bölüp, parçalamanın egemen zihniyetin stratejik siyaseti olduğuna bir kez daha tanık olduk.
Bugün DAİŞ’in dilsiz engelli kız çocuğuna tecavüz etmesiyle, Kilis’teki mülteci engelli kadına tecavüz edilmesi, Riha’daki cinsel istismarla Telhamut Çadır Kenti’nde yaşananların birbiriyle direk bağlantısı olduğunu tekrara tekrar öğrendik. Benzetme yapılmadan adını koymak. DAİŞ’in Şengal’e sardırmasıyla yollara düşenler Amed’e ulaşmayı başarmış Şengallileri önce Amed fidanlığına kayyumla el koyup, Midyat Afad Kampı’na zorla götürmesi, şimdi de oradan Kilis, Maraş kamplarına sürmesi, devletin Sincar Dağı’na saldırısıyla Şengal’i bir kez daha mültecileştirmesi arasında ne fark var(?) İnsanlığa karşı işlenen hiçbir suç merkezi hükümet ve devlet yetkisi alanı dışında, yetkililerin sorumluluğundan uzak yapılamaz.
Devlet kendisinin her şeyden sorumlu olduğunu yasal olarak belirlemişse, sorumlulukları yerellere devretmiyorsa, hatta yerel dinamikler yerellerin özerk olmaları önerisi getirdiklerinde ‘terör’ olarak nitelendiriliyorsa, tüm bu yaşananlardan devlet sorumludur. Açığa çıkarılmadığında ve kamuoyunu ikna edecek güvenilir bilgi aktarmadan, bilerek isteyerek suç işleyenleri, gerçek bilgiyi saklamaktan devlet suçludur.
Son olarak adını koyalım; biz kadınların tecrübe ettiği özellikle mülteci kamplarında veya çadır kentlerinde sadece devlet görevlilerin sorumlu olması suç oranını arttırıyor. Devlet yetkilisi ve yasalarıyla güvence altına alınmış erkek egemen zihniyet mülteci olmuş, hiçbir yasal güvencesi devlet yetkilisinden daha güçlü olmayan mültecilerin cinsel şiddete maruz kalması yaşanacaktır. Erkek egemen zihniyete otokontrol öğretecek olan sivil kadın inisiyatiflerin kamplara düzenli olarak alınması ve kolektif çalışması şarttır.