Türkiye’de asgari ücret konusunda büyük tartışma var. Kılıçdaroğlu kolayını bulmuş: Kazandığı her belediyede, asgari ücreti 2200 TL’ye çıkaracakmış.
Türkiye’nin tüm belediyelerinde kaç kişi çalışıyor? Eğer yanılmıyorsam bu sayı 300 bini geçmiyor.
Demek oluyor ki, CHP Türkiye’deki bütün belediyeleri kazansa, bu 300 bin belediye çalışanı yaşadı. Maaş, şu sıralar “FETÖ”cülükten tutuklanma eşiğine gelen Emin Çölaşan’ın deyişiyle 2200 “törkiş lira”…
Eh, az sayılmaz. Böylece CHP yerel seçimlerde oylarına bu 300 binlik personelin oylarını ekleyebilir. Sonra? Sonra iş üç nalla bir ata kalır. Yani Üsküdar’ı geçebilmek için.
Türk-İş’e göre açlık sınırı 2 bin TL. Yoksulluk sınırı ise 6 bin 500…
Quto bu son sayıyı duyunca dilini ısırdı. “Teşkalayı bırak Veysi abe, dedi, Sur’da bu parayla adama zengin diyiler…Qırıx abem ayda iki bin alsam her sabah ciger kebabı yerim diyi…”
Doğru.
Bu durumda “sosyolojik” olarak ne beklenir?
Yoksulluk ve hele de açlık sınırındakilerin bir punduna getirip vitrindeki “sarı yelekleri” yağmalayıp, sokaklara dökülmesi beklenir, değil mi? Dökülemezler. Hemen “Saray fena yapar” demeyin. Dökülememenin sebebi “diktatörlük” değil. Dökülebilmek için gerekli “sarı yelek” yok.
İşte haber: Aydın Doğan’ın kızı Hanzade Doğan, Takvim gazetesinin “Paris’in yandığı günlerde Hepsiburada.com da sahne aldı. Olayların simgesi olan sarı yeleklerde yüzde 80 indirim yaptı. 5 TL’ye satışa çıkardı. Sepetler doldu taştı” haberinden sonra “sarı yelek” satışını durdurdu. Vatandaş “sarı yelek” olmadan sokaklara nasıl dökülsün? Gelelim yazının başlığına: “Açlık sınırındaki insanlar açlık grevi yapabilir mi?”
“Açlık sınırı” lafına aldanmayın. Bunun anlamı şu: Eğer ayda 2 bin TL’den bir kuruş az geliriniz varsa, “açsınız”. O halde başlığı düzeltelim: “Aç insanlar açlık grevi yapabilir mi?” Saray rejimi bu soruya “yapamaz” diyor. Polis Amed, Batman ve Van HDP İl binalarını bastı ve Leyla Güven’le dayanışma amacıyla açlık grevi yapan bütün kadınları gözaltına aldı. Türkiye’de şu anda 16 milyon açlık sınırında, 48 milyon yoksul. Sayılar, TÜİK’i esas alan Tüketici Hakları Derneği’ne ait. Açların ve yoksulların “açlık grevi” yapması neden yasak?
Korkudan.
Düşünün bu 16 milyon aç ile, 48 milyon yoksul “sarı ceket” giymeye kalkarsa?
Ne olur?
Olanlar olur?
Diktatörlük rejimlerinde “genel grevler”, “sokak kalkışmaları” olmaz. Olduğu zaman bilin ki diktatörlük zaten yıkılmak üzeredir. O nedenle rejim “Gezi korkusunu” diri tutmakta.
“Gezi korkusunu diri tutmakla” birlikte, şu anda bir Gezi isyanının işaretini Taksim’de aramamakta. İşareti Amed’de, Batman’da, Van’da aramakta. Ve bu illerin HDP binalarındaki kadınların “açlık grevlerini” basmakta. Bu kadınlar dağda değiller. Barikatlarda değiller. “Hendeklerde” değiller. Alanlarda değiller. Sokaklarda değiller. Hatta “kapı önlerinde” bile değiller.
Neredeler?
Partilerinin İl binalarının içinde.
Yeni Yaşam Gazetesi’ni, Evrensel’i saymazsak onların seslerini duyuracakları bir medya yok. İl binalarının önünden geçenler bile içeride ne olduğunu bilmez.
O halde?
Bu telaş, bu zorbalık neden?
Korkudan.
Hepi topu 50-60 kadın, tirajı yüz bini bulmayan bir iki gazete…
Demek ki, bu “açlık grevlerinde” bir şeyler var. 55 yaşındaki Leyla Güven’in başı çektiği bir “tehdit algılaması”…
Korku.
Yalın bir talep: Öcalan’ın üstündeki tecrit kalksın. Şiddetsiz, gürültüsüz, patırtısız bir eylem: Açlık grevi…
Hayret değil mi? “Yedi düvele Türk şamarı atan” şu Saray’daki telaş nedendir?
Yüzlerce polisle yapılan baskınların sebebini birileri şu halka açıklasın bakalım.
Quto “ben açıkliyem” diye bağırdı.
“Erdogan benim dayemden korkiy, çünkü benim babam da ondan korkiy…Qırıx abem Allahtan korkmaz, dayeden korkiy. Dayemin agzından tek söz çıksın, feriştahı gelse geri dönmeyi…”
Amed’de, Batman’da, Van’da Kürdistan’ın dayeleri açlık grevi yapıyor. Zindanda ölüme meydan okuyan Leyla daye ile dayanışma amacıyla.
İşte korkunun kaynağı bu…
Korkmakta haklılar.