Açlık Grevleri İzleme ve Takip Koordinasyonu, açlık grevlerine dair açıkladıkları raporda ‘Siyasal iktidarın ölümler yaşanmadan barışçıl yollarla gerekli tedbirleri alması ve talepleri değerlendirmek üzere harekete geçmesi gerekmektedir’ diyerek siyasi iktidar ve yetkili kurumların adım atması gerektiğini vurguladı
Amed Barosu, İnsan Hakları Derneği (İHD) Şubesi, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Şubesi, Tutuklu Aileleri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (TUAY-DER) tarafından oluşturulan Açlık Grevleri İzleme ve Takip Koordinasyonu, cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine dair hazırlanan raporu, Amed Barosu Adli Yardım binasında kamuoyu ile paylaştı.
‘Siyasal iktidar ve yetkili kurumlar adım atmadı’
Açıklama metnini okuyan Amed Barosu Cezaevi İzlem Komisyonu Sekreteri avukat Reyhan Gök grevlerin 22’nci gününde olduğunu kaydederek, açlık grevlerinin sonlanması için siyasal iktidar ve yetkili kurumların bir adım atmadığını ifade etti.
Gök, “Mahpusların onurları, yaşam hakkı ve sağlık hakları başta olmak üzere tüm hakları devletin sorumluluğundadır. Açlık grevlerinin herhangi bir aşamasında hapishane kurumlarının olası şeker, tuz ve vitamin yasağı; yaşam hakkı bağlamında zamana yayılmış işkence ve kötü muamele olarak ele alınabilecek bir tutumdur. Açlık grevine başlayan mahpuslara yaşamın devam etmesi için en az alınması gereken 5 büyük su bardağı su/sıvı, 2 çay kaşığı (2 gr) tuz, 5 yemek kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı karbonat ile 500 mg B1 vitamini içeren kompleks B vitamini preparatları sağlanmalıdır” diye belirtti.
Gök, asgari düzeyde alınması gereken bu maddelerin kısıtlanması durumunda, geçmiş yıllardaki açlık grevlerinde olduğu gibi, tutsakların beyin fonksiyonlarında kalıcı hasarlara ve hatta ölümlere sebep olacağına dikkat çekerek, şöyle devam etti:
“Ek sağlık sorunlarının ortaya çıkmasını engellemek amacıyla; açlık grevi eylemi gerçekleştiren mahpusların sağlık çalışanları tarafından onamlarına uygun olarak düzenli takip edilmesi, ihtiyaçları olan su, tuz, şeker ve B vitamininin sağlanması, kendilerine bakamayacak duruma geldiklerinde refakatçi imkanı sağlanması, tecrit altında tutulmamaları ve zor kullanmaktan kaçınılması gerekmektedir. Nitekim Dünya Tabipleri Birliği 1991 tarihli Malta Bildirgesi’nde açlık grevcisini ‘zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişi’ olarak tanımlamıştır.”
‘Gerekli duyarlılık gösterilmeli’
Meslek örgütleri olarak tutsakların sağlık haklarının korunması için tüm yetkililerin gerekli duyarlılığı göstermesi gerektiğini vurgulayan Gök, “Anayasa 17/3 ve AİHS 3. maddesinde hükümlünün hangi ceza nedeni ile ilgili olursa olsun gayri insani yahut haysiyet kırıcı bir ceza infazına ve muamelesine tabi tutulamayacağı, yine sözleşmenin ‘özgürlük ve kişi güvenliği, hakkı’ ile ilgili 5/1-a bendinde mahkûmiyet üzerine, usulü dairesinde hapsedilmesi gerektiği; 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 2. maddesi ise ‘ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamayacağı ve ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet veya sosyal köken ve siyasi veya diğer fikir yahut düşünceler ile diğer toplumsal konumlar yönünden ayrım yapılamayacağı’ şeklinde düzenlenmiştir” dedi.
‘İktidar harekete geçmeli’
Gök, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde mutlak iletişimsizlikle devam eden tecridin, Anayasa’ya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanuna aykırı olduğunu söyledi. Siyasal iktidarın açlık grevcilerinin talebini süreç daha tehlikeli bir noktaya evirilmeden değerlendirmesi gerektiğini vurgulayan Gök, “Aksi takdirde, mahpusların sağlık ve yaşam hakkına yönelik ortaya çıkacak üzücü sonuçlardan da yine siyasal iktidar sorumlu olacaktır. Bu nedenle Adalet Bakanlığının ve ilgili kurumların bir an önce hareket geçmesi gerekmektedir” şeklinde konuştu.
Tutsakların açlık grevi eylemi konusunda siyasal iktidarın ölümler yaşanmadan barışçıl yollarla gerekli tedbirleri alması ve talepleri değerlendirmek üzere harekete geçmesi gerekmesi gerektiğini kaydeden Gök, “Soruna temel hak ve özgürlüklerin esas alınarak yaklaşılması ve taleplerin bu doğrultuda değerlendirilerek çözüme kavuşturulması için biran önce Adalet Bakanlığını, ulusal ve uluslararası hukuk ve insan hakları kurumlarını duyarlı olmaya davet ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Kaynak: MA