CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu birkaç gün önce sosyal medya hesabından bir video yayınladı. Eşi Selvi Kılıçdaroğlu’nun da yer aldığı videoda Kılıçdaroğlu, yetersiz beslenme sıkıntısı çeken çocuklar için çağrıda bulunuyordu.
CHP’nin “okullarda bir öğün yemeğin çıkması ve eğitimde ‘fırsat’ eşitliğinin sağlanması”yla ilgili verdiği araştırma önergesinin AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedilmesine tepki gösteren CHP Genel Başkanı videosunda “Ekonomi hepimizi vurdu. Çok yoksullaştık. Buna artık yoksullaşma denmez. Bir ekonomik şiddet ile karşı karşıyayız. Bunun adı olsa olsa zulüm olur. Tüm ülke, işlemediğimiz bir suçun cezasını çekiyor gibiyiz. Ekonomik terördür bu. Ancak bu yoksulluk, terörün en kötüsü, çocuk yoksulluğu” diyordu.
Kılıçdaroğlu haklı. Çocuk yoksulluğu gittikçe derinleşen yıkıcı bir şiddet biçimi. Zaten Genel Başkan öğretmenlerle konuştuğunu, bazı çocukların okula götürdüğü beslenme çantalarında kuru ekmek ve su olduğunu ve çocukların bir kısmının beslenme saatinde arkadaşlarından saklandığını, bazı çocukların baygınlık geçirdiğini de anlattı. Tam da yoksulluğun çocuklar için şiddete dönüştüğü yeri…
“Bir insan neden yoksul evlatlarımızın beslenme çantasını reddeder, inanın aklım almıyor! Yapacak bir şey yok, acı ve ıstıraplarının üstesinden gelme mücadelesine kendi başımıza devam edeceğiz” diyerek çocukların maruz bırakıldığı yoksullukla mücadeleye şimdiden başladıklarını da anlatıyordu Kılıçdaroğlu. AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedilen CHP’nin okullarda bir öğün yemeğin çıkması önerisini de “İktidara gelir gelmez okullarımızda bir öğün ücretsiz yemek uygulamasını hemen hayata geçireceğiz” diyordu. Ama hemen, bugün için de bir çağrıda bulunuyordu: “Kurumlara, iş insanlarına, herkese çağrımdır: Belediyelerimize bu konuda destek verin!”
Eşi Selvi Kılıçdaroğlu ise “Gerçekten de utanıyoruz, utanmakla kalmıyoruz üzülüyoruz, içimiz acıyor bu yaşananlar karşısında” dedi.
Selvi Hanım da haklı. Çocukların aç kalması gerçekten utanç verici. Bazı rakamlar bu utancın tablosunu bakın şöyle dolduruyor: OECD’nin son verilerine göre, çocuk yoksulluğu konusunda üye ülkelerin ortalaması yüzde 12,8 olarak açıklanırken, Türkiye’de bu oran yüzde 20’nin üzerinde bulunuyor.
Derin Yoksulluk Ağı’nın Eylül 2021’de yayınladığı “Türkiye’de Çocuk Yoksulluğu” raporunda İstanbul’da ikamet eden, düzenli geliri olmayan, günlük ve güvencesiz işlerde çalışan 103 hanenin yüzde 13’ünde çocukların çalıştığı görülürken, yüzde 6’sında eve sadece çocukların gelir getirdiği ortaya çıktı. Derin yoksulluk altında yaşayan çocukların ise hurdacılık, seyyar satıcılık, tekstil işçiliği ve atık kağıt işçiliği gibi ağır koşullarda çalışıyor.
Rapora göre, ailelerin yüzde 85’i yeterli besine ulaşamıyor, yüzde 74’ü bebek maması ve bezi almakta zorlanıyor, yüzde 21’inin bebek bezi ve mamasına ulaşımı dahi söz konusu değil.
Türkiye İstatistik Kurumu’na göre ise üç çocuktan biri yoksul. “İstatistiklerle Çocuk 2021” raporuna göre yoksul çocuk sayısı 7 milyon 378 bin. 2020 yılı için bu oran yüzde 32,1’e karşılık geliyor.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Sosyal İşler, Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi de 2022 Mart’ında bir rapor yayımladı. Bu rapora göre ise Covid-19 pandemisiyle birlikte dünyada çocuk yoksulluğu artmaya başladı ve Türkiye çocuk yoksulluğu konusunda endişe verici ülkeler arasında yer alıyor.
Durum bu kadar açıkken Kılıçdaroğlu’nun çocukların yoksulluğunu ele alması, bu konuya odaklanması oldukça önemli. Zaten geçen hafta hazırlığı yapılan CHP Çocuk Politikası çalıştayında çocuk yoksulluğu temel konulardan biriydi. Okullarda bir öğün ücretsiz yemek verilmesi de elbette -hiçbir çocuğu incitmeden, olası zararlardan koruyarak- olması gereken.
Ancak yeniden söylemekte fayda var: Yoksulluk bir sonuç. Aynı zamanda yeni ihlallere yol açan, derin izlere bırakan, eşitsizliği yeniden yeniden üreten bir kısır döngü. Çocuk yoksulluğu ile mücadele ederken okullarda verilecek ücretsiz bir öğün yemekten söz etmek yetmez. Çocuk yoksulluğu; gelir dağılımındaki eşitsizlikle, ebeveynlerin işsizliğiyle ya da güvencesiz çalıştırılmasıyla, iyi bir eğitimin artık iyi bir gelecek oluşturmasındaki yetersizlikle, ayrımcılıkla, ekonomik ve sosyal hakların hayata geçmeyişiyle ve elbette hesabı sorulmayan yolsuzlukla birlikte konuşulmazsa olmaz. Olması gereken; çocukların açlığına çare bulmak için Kılıçdaroğlu’nun çağrı yaptığı iş insanlarının ve belediyelerin de uygulayıcısı olduğu tüm ekonomik, kültürel ve sosyal politikalarının gözden geçirilmesi, “fırsatların eşitliğini” değil “hak ve özgürlüklere erişimde eşitliği” temel alan politikaların uygulanması. Yoksa Eduardo Galeano’nun* dediği gibi açlığı öldürmek yerine açları öldüren ölümden mustaripmişiz gibi olur.
*Eduardo Galeano, Biz Hayır Diyoruz, çev B. Kale, Metis Yayınları, 2006