Filistin yarası, sadece bir halkın değil Ortadoğu’nun kanayan yarası olarak tekrar kanamaya başladı. Barışın bir türlü sağlanamadığı bu bölgeden Hamas’ın İsrail’e karşı beklenmedik biçimde başlattığı saldırı İsrail’in karşılık vermesiyle büyüdü ve karşılıklı sivil alanlara yöneldi.
İsrail Siyonizmi yıllarca Filistin’in hak ve hukuklarını yok etmeye yönelik sayısız katliam yaptı. Çoğunluğu kamp çadırlarında yaşayan bir halkı esaret altında tutmaya çalıştı. İstediği zaman vurdu, istediği zaman açlığa mahkum etti.
Filistin halkının hayatını sürdürebilecek tüm imkanları sabote etti.
Yakın geçmişte Teel Zaatar’dan, Şabra ve Şatilla’ya, Cenin, Gazze gibi birçok katliam hafızalarda yerini koruyor.
Tüm olaylarda Yahudi ırkçılığını temel alan Siyonizme emperyal devletlerin açık desteği oldu. Barışçı İsrail bireylerini tenzih ederek söylersek; İsrail yöneticileri bu devletlerin Ortadoğu’daki eli kanlı jandarması görevini üstlendi.
Filistin her seferinde direndi. Gerillasıyla, ağıt yakan anasıyla, taş atan çocuğuyla ve kalemini bir silah gibi kullanan yazarıyla topyekün direnmesini bildi.
Yazıyı Filistin edebiyatındaki en güçlü damar olarak boy gösteren şair ve şiirlerden yürütmeye çalışırsak külliyatlı bir birikimle karşılaşırız.
Mücadeleye paralel olarak Filistin’de sanatın içeriği ve üslubu da değişikler göstermiş, şiirde içe dönük, baş eğmeci temalar yok olmuş, yitip gitmiştir. Bu içerik değişikliği neredeyse Arapça şiirin tümünü etkilemiş, içeriğini değişikliğe uğratmıştır. Filistin şairleri sanatın ancak varoluş kavgasına bağlı olarak gelişip büyüyeceğini ve bu mücadelenin kişilik, kimlik kazanabileceğini kanıtlama açısından iyi bir örnektir.
Arapça şiirin Filistin damarındaki öncülerden Mahmut Derviş sadece şiirleriyle değil; çalışmaları ve konuşmalarıyla da önemli kimliktir Filistin mücadelesinde. Bu kimliğini ‘Kimlik Kartı adını’ taşıyan şiirde Siyonistlere karşı şöyle gösteriyordu:
“Künyede kayıtlıyım sayfanın ta başında / Kaydet Arabım. Bu kimliğimin numarası belli değil / Çocuklarımın sayısı sekiz / Dokuzuncusu da yolda / Yaz sonunda burada / Kızıyor musun / Kaydet Arabım taş ocağında çalışıyorum / Emekçi yoldaşlarımla / Sadaka bekleyecek değilim kapında / Konağının önünde küçülecek değilim / Kızıyor musun / Kaydet Arabım adım var yalnız, yoktur soyadım /…Bana ve torunlarıma hiçbir şey bırakmadın / Şu kayalıklardan başka / Ve diyorlar ki hükümetiniz bunları da alacakmış / Öyle mi / Öyleyse kaydet / Kaydet birinci sayfanın en başına / Nefret etmem insanlardan saldırmam hiç kimseye/ Ama aç korlarsa beni yerim etini toprağımı gasp edenin / Kolla açlığımı kork benim açlığımdan / Kork benim öfkemden kolla kendini.”
Mahmut Derviş, bir dönem Hamas ve El Fetih arasında çıkan çatışmayı: “Aslında kendi illüzyonlarıyla savaşıyorlar” diyordu. “Olmayan bir Filistin devletini kontrol için birbirleriyle mücadele ediyorlar. Gazze açık hapishaneye çevrildiği için, iş, ilaç ve yiyecek bulamayanlar kiminle savaşacaklarını bilmediklerinden çaresizlikten birbirleriyle savaşıyorlar” diyerek karşı çıkmış, eleştirmişti.
Mahmut Derviş yine kendisi gibi ünlü Filistinli bir şair olan Fedvâ Tûkan’a böyle seslenmişti: “Ey kız kardeşim! yirmi yıldır biz sadece şiir yazmıyoruz direniyor, savaşıyoruz.”
O Fedva Tukan ki dönemin İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan’ın, onun bir şiirinin yirmi komandoya bedel olduğunu, mısralarının on suikastten daha yıkıcı olduğunu söylemesi hafızalardan silinmemiştir.
Filistin elbette her zamanki gibi direnecektir ama Hamas’ın da sivillere yönelik her saldırısı haklı bir davaya gölge düşürecek, acıları katmerleştirecektir.
Yaşamak ve yaşatmak adına, insanlık değerleri adına çatışmayı durdurmak, barışçıl çözümler bulmak, kanayan bu yarayı bir an önce durdurmak için başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, tüm devletlere ve kuruluşlara sorumluluk düşüyor.