Bakanlık istediği kadar “çocuk işçiliği değil bu bir ‘eğitim-öğrenim süreci’” desin durumun hiç de öyle olmadığını, Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) devam eden çocukların emek sömürüsü başta olmak üzere bir dizi hak ihlaline maruz kaldıklarını, iş cinayetleri dahil çocuk işçiliğinin her boyutunu yaşadıklarını defalarca söyledik.
2023 yılı Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre MESEM’lere devam eden çocuk sayısı en az 1 milyon 405’e ulaştı. Bunda elbette Bakanlık tarafından sürdürülen kampanyaların rolü büyük. MEB çocukların bu sisteme 8. sınıfta yani 13-14 yaşında dahil olduklarını, buralarda haftada sadece bir gün okula, dört gün işe gittiğini, çocuklara ödenen ücretin -devam ettiği sınıfa göre değişmek üzere- asgari ücretin ya üçte biri ya yarısı kadar olduğunu ve hatta buralarda çocukların iş kazalarına ve cinayetlerine maruz kaldığını bile bile bu kampanyaları yürüttü. Kampanyalarda kullanılan “Haftada 1 Gün Okul”, “Maaş ve Sigorta!”, “İş Garantisi!” sloganları; yoksullukla, sistemin küçük yaştaki çocuklarda bile yarattığı gelecek kaygısıyla ve bu kaygının giderilmesinde eğitimin son seçenek olarak düşünülmesiyle birlikte buralara devam eden çocuk sayısının son iki yılda korkutucu bir hızla artmasını sağladı.
MESEM’lerle ilgili dikkat çekici bir durum daha vardı. Geçen yıl yayımlanan bir yönetmelik ile “devamsızlıktan kalan çocuklara” mesleki eğitim merkezlerine geçiş hakkı tanındı. Böylece pek çok sebep ve hatta ihlal yüzünden devamsızlık nedeniyle okula devam edemeyen çocukların yaşadıkları ve maruz kaldığı ihlaller görmezden gelinmiş, hatta derinleştirilmiş oluyordu.
Son birkaç aya hatta birkaç haftaya bakalım… MESEM’lere devam eden ve bu süreçte yönlendirildikleri işyerlerinde yaşamını kaybeden çocuklara…
Manisa Alaşehir Sümer Oral Mesleki Eğitim Merkezi Elektrik Tesisatları ve Pano Monitörlüğü dalı 11. sınıf öğrencisi Zekai Dikici haftada bir okula, diğer günlerde ise elektrik tesisatında çalışmak üzere özel bir işyerine gidiyordu. 25 Eylül 2023 günü mesai saati 08.00-17.30 olmasına karşın saat 19.00 civarında çalıştığı inşaatın beşinci katından düşerek yaşamını kaybetti.
Diyarbakır Şehit Abdulvahap Çokur Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 10. sınıf öğrencisi Ömer Çakar ise MESEM kapsamında sene başında bir klimacıda staja başladı. Ömer, 21 Aralık’ta klima tesisatını döşemek için götürüldüğü Oto Galericiler Sitesi’nde dengesini kaybederek zemine düştü, ağır yaralanarak yaşamını kaybetti.
İstanbul’da Mesleki Eğitim Merkezi kapsamında haftanın bir günü okula giden 14 yaşındaki Arda Tonbul haftanın diğer dört gününde metal, demir ve çelik alanında faaliyet gösteren Karaağaç Mahallesi İstanbul Caddesi’ndeki Özkanlar Metal Demir Çelik Endüstrisi AŞ’de çalıştırılıyordu. Arda iş yerinde saç büküm makinesinde çalıştığı sırada kafasını sac büküm makinasına sıkıştırmıştı. Kafası sıkıştığı yerde 16 dakika boyunca kurtarılmayı bekledikten sonra hastaneye kaldırıldı ancak ne yazık ki Arda yaşamını kaybetti.
Çocukların denetimsiz, güvensiz, uzun saatler patronları tarafından “rahatlıkla” çalıştırılabildikleri MESEM’lere yönlendirilmeleri ve bunun bir övünç kaynağı olarak bakanlık tarafından sahiplenilmesi ile birlikte “Türkiye çok uzun süredir çocuk işçiliğine karşı etkili mücadele etmekten vazgeçti” cümlesini kurmak herhalde yanlış olmaz. Hem kamu idaresi, 2018 yılını “çocuk işçiliği ile mücadele yılı” ilan etmesine karşın mevcut durumu bilmeden hazırladığı eylem planı ile bunu bir kere daha düşündürtmüştü.
İki gün önce İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi yeni bir rapor yayımladı. Bu rapora göre 2023 yılında en az 1932 işçi yaşamını kaybetti. Yaşamını kaybedenlerin en az 54’ü 14-17 yaş arasındaki çocuk. Geçtiğimiz hafta Kurye Hakları Derneği de 2023 yılı Moto Kurye Ölümleri raporunu paylaştı. Bir yıl içinde en az üç çocuk moto kurye olarak çalıştırılırken yaşamını kaybetti. Moto kurye olarak çalışmak çocuklar arasında da gittikçe yaygınlaşıyor. Oysa oldukça tehlikeli bir iş kolu. Ayrıca her ne kadar büyük alışveriş siteleri 18 yaş üstü kişileri çalıştırdıklarını iddia etseler de 18 yaş altında çocuklar yakınlarının açtıkları hesaplar üzerinden sisteme dahil oluyorlar. Dolayısıyla kayıt dışı çalışabiliyorlar. Bu sektör de bu nedenle çocukların maruz kaldığı riskler bakımından yakın dönemde yaşanılacaklara ilişkin acı ipuçları veriyor.
Ancak kamu idaresi hangi iş kolunda çocuk işçiliği bakımından neler oluyor, bilmiyor. Sivil toplum örgütlerinin hazırladığı raporları alıp ulusal ve yerel düzeyde politika geliştirmiyor. Çünkü dedim ya “Türkiye çocuk işçiliği ile mücadele etmekten vazgeçti” cümlesi ne yazık ki hiç yanlış değil. İşte bu yüzden tam bu noktada sendikalara büyük iş düşüyor. Sadece örgütlenme yapabildikleri işyerlerini değil kendi işkollarında, çocuk işçiliği temelinde geniş bir izleme yapması çok önemli. Elbette yoksulluğun, sömürünün sertleştiği ve yaşam kayıplarının bu kadar arttığı noktada izleme yetmez. Kamunun çocuk işçiliğini önlemekten vazgeçtiği yerde en azından sendikalar ve sivil toplum örgütleri bir araya gelmeli, önlerine acil ortak eylem planı koymalı. Yoksa her yeni gün, yeni bir çocuğun daha çalıştırılırken öldüğü haberini almak olağanlaşacak ve bu ölümler gittikçe görünmez olacak…
Oysa Haydar Ergülen söylemişi: “Bir çocuğun ölümü yalnızca kendi ölümü değildir, başka çocukların da ölümüdür. Onun ölümüne neden olanların çocuklarının da ölümüdür. Bir çocuğun ölümü ağırdır, uzundur, yazılması zordur. Bir çocuğun ölümü büyüktür ve çocuk ölür, ölümü büyür. Ölümün büyüdüğü bir yerde ise her şey küçülür, ülke de, cennet de, hayat da, gelecek de, düşler de…”.