Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘acı reçete’ açıklaması IMF’nin uygulamalarını hatırlattı. 2008 yılında ‘IMF devri bitti’ diyen AKP, ‘IMF’nin acı reçetelerinden kurtulduk’ açıklaması yapmıştı
AKP iktidar olduğundan bu yana, çıkardığı tüm yasa ve yönetmeliklerle sermaye çıkarlarını büyüterek bugüne geldi. Yıllardır süren ekonomik krizi ortaya çıkaran şey her değerin ve yurt dışından alınan borçların sermaye kesimlerine aktarılmasıyla yaşanırken, faturayı yine tek değer üreten emekçi kesimlere kesmeye hazırlanıyorlar. Sadece 2020 yılı içinde çıkarılan yasalar, yönetmelikler ve Cumhurbaşkanlığı kararları ile sermaye kesimlerine adeta dikensiz gül bahçesi yaratılmıştır. Bu süreçte ortaya çıkan ‘ekonomik krizin’ tüm yükü her zaman olduğu gibi açlığa ve yoksulluğa itilen emekçi kesimler olacak. Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın duyurduğu yeni bir ‘acı reçete’ ile açlık sınırı altında olan asgari ücretin sürdürülmesi, memur ve emekliler ile işçilerin toplu sözleşme görüşmelerinde ‘0’ zammın dayatılacağı anlaşılırken bu durum, IMF’nin ‘acı reçeteleri’nin tipik bir örneğidir.
IMF ile yapılan stand-by’lar!
IMF’nin acı reçeteleri; çiftçi desteklerinin kesilmesi, işçi ve memur ücretlerinin düşük tutulması üzerinden uygulamaya kondu. Kapitalist sistemin bir sermaye havuzu olan IMF’nin başlıca hedefi, sömürge ve yarı sömürge ülkelere sermaye ihracı yaparak, aktarılan sermayenin nasıl kullanılacağına, emekçilerin ücretlerinin hangi seviyede tutulacağına, yatırımların nereye yapılacağına kadar karar veriyor olmasıdır. Türkiye ile IMF arasında ilk olarak 1961’de stand-by anlaşması yapıldı. Tüm zamanlarda IMF ile yapılan stand-by anlaşma sayısı 19 olurken, Türkiye dünya üzerinde IMF ile anlaşma yapan ilk 3 ülke içindeydi. Türkiye, 1961-1970 arası her yıl IMF ile bir stand-by anlaşması yaptı. 1970’ten 1978’e kadar IMF ile stand-by anlaşması yapmayan Türkiye, 1978’ten 1980 yılına kadar birer yıllık anlaşmalar gerçekleştirdi. 1980 yılında 24 Ocak Kararları sonrası 18 Haziran 1980’de 3 yıllık vadeyle IMF ile en uzun stand-by anlaşması gerçekleştirildi. 1983 yılı sonunda ise anlaşmaya bir yıl daha eklendi. 2001 krizinden sonra Bülent Ecevit’in 57. hükümeti, IMF’den 19 milyar dolarlık kredi alırken aynı zamanda IMF tarafından hükümete ekonomiden sorumlu bir bakan atandı.
2002’ye göre borç 3.5 kat arttı
Son anlaşma ise AKP eliyle 2005’te yapılırken, 2008 yılında IMF ile stand-by anlaşması yapmama kararı alan AKP, IMF’nin ‘acı reçetelerinin’ tarihin tozlu sayfalarına taşındığını iddia etmişti. Bu iddiayı AKP’ye yaptıran şey dönemsel olarak dünyada ortaya çıkan aşırı sermaye birikimiydi. Dünya devi şirketler ellerinde biriken devasa sermayenin, IMF eliyle ve aynı zamanda kendi kurdukları sermaye fonları eliyle ihracına başladı. AKP, IMF karşıtlığını Türkiye’nin ulaştığı bir zenginlik olarak sunup bir propaganda aracına dönüştürdü. Oysa IMF ile anlaşmalarını kısıtlayan tek şey IMF’nin yatırımları nereye yapacağına karar veriyor olmasıydı. Diğer fonlardan, iktidarın oluşturmayı hedeflediği havuz şirketlerin yapabilirliği üzerinden geliştirdikleri projeler ile krediler almaya başlandı. AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılında dış borç stoğu 130 milyar lira civarındayken 2019 yılı sonu itibariyle bu rakam 437 milyar dolara ulaştı. IMF ile ilişkilerin kesildiği yıl olan 2008 yılında asgari ücretin dolar karşılığı 409 dolardı. 31 Ekim 2020 itibariyle asgari ücret 279.3 dolara geriledi. Hem dış borçta inanılmaz artışın ortaya çıkması hem de asgari ücretteki düşüş IMF politikalarının halen sürdürüldüğünü ortaya koymaya yetmektedir.
AKP, IMF’ye rahmet okuttu
2019 sonu itibariyle tüm çalışanlar içinde asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 43 olarak açıklanmasına karşın 2014 yılından bu yanan SGK’nın kaç işçinin asgari ücretle çalıştırıldığı bilgisini vermesi yasaklandı. Son verilere göre asgari ücretle çalışan işçi sayısı 10 milyon olduğu belirtilmesine karşın bu sayının ve oranın çok daha yüksek olduğu verilerin saklanmasından anlaşılabilmektedir. 2003 yılında tüm çalışanların içinde asgari ücret alanların oranının yüzde 9 olması ise iktidarın sermaye yararına, işçiye düşman politikaların en önemli göstergesidir. Bu durum, IMF’nin emekçileri açlığa ve yoksulluğa iten uygulamalarının çok daha ileriden AKP eliyle uygulandığını göstermeye yetmektedir. IMF’nin acı reçetelerinin amacı sermaye birikimini arttırma hedefidir ve AKP iktidarı bu durumu kesintisiz sürdürmektedir. Tek farkı bu birikimin ya da daha doğru tabirle bu sömürü ve yağmanın hangi ellerde birikeceğine AKP’nin karar veriyor olmasıdır. ‘Milli-yerli’ vurgulamalarındaki tek gerçek sadece bundan ibaretti. Ancak son gelişmeler bu inisiyatifi kaybetmeye başladığına işaret ediyor.
EKONOMİ SERVİSİ