Biz insan hakları savunucuları için, Mart ayı özel ve yoğun bir aydır. Her haftasının ayrı bir önemi vardır. Örneğin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Biz kadınların en önemli mücadele günüdür. Bu yılda daha önceki yıllarda olduğu gibi “kadın kurtuluş” talepleriyle sokağa çıktı kadınlar.
İçinde bulunduğumuz coğrafyayı yöneten zihniyet hiç değişmedi. Erkek egemen, feodal, homofobik, transfobik bir anlayış. Kadınlara ayrımcılık yaşamın her alanında sürmekte. Kadınlar siyasette “erkekler ait alanlarda” kendilerine yer bulmaya çalışıyor. Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri her gün artmakta. T.C devleti bir yandan kadınlara yönelik şiddet alanında, çok değerli bir sözleşme olan Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ne imza atan bir yandan da yaşamın her alanında erkek şiddetini meşrulaştırıyor. 8 Mart’ta dahi, kadınlara “devlet eli” ile şiddet uygulanıyor. Mart ayının, diğer önemli bir günü de 16 Mart.
16 Mart, Kürdistan halkı için bir soykırım günüdür. Sömürgeci Irak rejiminin lideri Saddam emriyle binlerce Kürt insanının zehirli gaz ile katledildiği gün. Bu nedenle 16 Mart 1988 unutulmaz bir acı Kürt halkı için. 16 Mart 1978 günü de unutulmazdır. “Derin devlet” “kontrgerilla” ismine ne derseniz deyin. İttihatçı devlet yapısının bir geleneği olan “muhaliflere yönelik katliam” politikasını uyguladığı, gencecik insanların, İstanbul Üniversitesi önünde bomba ile katledildiği gündür 16 Mart.
Bugün Ortadoğu’da hala savaş ortamı yaşanıyor. Bu savaşların, çatışmaların en büyük nedenlerinden biri, Kürt halkının “ulusal kazanım” elde etmesini engellemesi çabasıdır.
Ancak 21 Mart, öyle bir gündür ki. Kürt halkı her 21 Mart’ta Newroz gününde yeniden uyanır ve bu uyanış hiç bitmez. Kısaca Mart ayı acı ve direnişin iç içe geçtiği bir ay olarak kalacaktır.