Erdoğan’ın ekonomi yönetiminde yaptığı değişiklikler olumlu bir etki yapmış değil. Söylenen acı reçete ise yoksulluk ve işsizlik kıskancında olan yurttaşlara kesilecek
İktidarının siyasi tercihleri sonucu yıllardır ekonomide “acı reçete”ye maruz kalan toplum, en son AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın, “Acı da olsa doğru reçeteleri uygulamaktan çekinmeyeceğiz” diyerek yüksek faizi kabullenmesi, yeni krizlerin habercisi oldu.
“Acı reçete” vurgusu ne demek. İşsizliğin daha da artacağı öngörülürken yurttaşları reçete de ne bekliyor MA’dan Selman Güzelyüz’ün haberine göre kriz daha da derinleşecek ve vergi oranları artacak
1.7 milyon daha işsiz
Yeni tedbirler kapsamında kapatılan veya kısmi hizmet verecek iş kolunun başında hizmet sektörü geliyor. Çoğunluğu asgari ücretle çalışan sektör çalışanları, böylece yeni işsizlik dalgasıyla karşı karşıya. İşsizliğin yanı sıra ücretsiz işten çıkarmalar ve kısmi çalışma uygulaması da işçi ve emekçileri yoksullukla karşı karşıya bırakacak. Nisan ayında 3 milyon 243 bin, Mayıs’ta 3 milyon 282 bin, Haziran’da 2 milyon 486 bin, Temmuz ayında ise 1 milyon 710 bin işçi, “Kısa Çalışma Ödeneği” adı altında çalıştırıldı. İkinci defa uygulamaya alınan tedbirlerle birlikte yeni işsizlik dalgası da kapıya dayandı.
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi ve Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ebru Voyvoda’nun, “Covid-19 Salgının Türkiye Ekonomisi Üzerine Etkileri ve Politika Alternatiflerinin Makroekonomik Genel Denge Analizi”ne göre, Türkiye’de işsiz sayısı 4,7 milyon kişiden 11,7 milyona yükselecek.
Enflasyon artacak
Türkiye’nin kronik sorunları başında gelen enflasyonun, önümüzdeki dönemde de yükselmesi bekleniyor. Türk-İş’in Ekim ayına dair yaptığı araştırma raporunda, dört kişilik bir ailenin sadece mutfak masrafı için yapması gereken harcama tutarının son bir ayda 60 TL artığı, son bir yıl itibarıyla mutfağa gelen ek yükün 222 TL olduğu görüşü yer aldı. Verilerine güvenin iyice sarsıldığı Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yüzde 2,13 olarak açıkladığı Ekim ayı enflasyonu, Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGRUP) tarafından yüzde 2,56 olarak açıklanması, gerçek enflasyon rakamlarının saklandığını gösteriyor. Enflasyonun yükselişine işaret eden bir diğer durum da bir türlü durdurulamayan döviz kuru. Döviz kurunun yüksek seviyelerde olması, ithal girdilerin maliyetini arttırdığında, söz konusu maliyet artışları mal ve hizmet piyasalarında satılan ürünlerin fiyatına yansıyarak, enflasyona neden olacağı öngürülüyor.
Vergi yükü
Toplum, devasa boyutlara ulaşan işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığın, yeni kapanmalarla artacağı düşüncesinde. Özellikle pandemiyle birlikte devletin gelirlerinde yaşanan düşüş, yine vergilerle telafi edilecek. Alınan vergilerin çoğunluğunu ise dahilde alınan ve yurttaşların bilincinde olmadan ödediği vergilerden oluşuyor. Mevcut şartlarda yaptığı 150 TL’lik gıda harcamasına 11 TL Katma Değer Vergisi (KDV) ödeyen bir kişinin, “acı reçete” ve yüksek faiz uygulamalarıyla 13 ile 15 TL vergi ödemesi bekleniyor. Her sıkıştığı dönem vergi avına çıkan iktidar, böylece 2006-2019 döneminde Özel Tüketim Vergisi’nden (ÖTV) 1 trilyon 176 milyar TL gelir elde etti. Söz konusu gelirin 81,8 milyar lirasını da alkollü içecekler oluşturdu. Sadece 2019 yılında alkollü içkiler üzerinden alınan ÖTV tutarı ise 14,7 milyar TL oldu. Ekim 2020’de bütçeye KDV ve ÖTV’den önemli gelir geldi. Ekim’de yurtiçi satılan mallar üzerinden alınan dahilde KDV, yüzde 120 oranında artarak 10,6 milyar lira, ÖTV ise yüzde 69 artışla 21,4 milyar lira oldu. Sonuç itibariyle kamu zararları, toplumun daha çok çalıştırılmasıyla, daha fazla artı değer üretmesiyle, sömürülmesiyle ve vergi ödemesiyle telafi edilecek.
Kredi borçları ödenemiyor
Uzun süredir alarm veren hane halkı, bireysel ve şirket borçları, yeni kısıtlamaların yanında, politika faizinin yüzde 475 baz puan artırılarak yüzde 15 seviyesine çıkarılması, piyasadaki kredi faizlerinin ise yüzde 20’yi aşmasıyla yeni bir çıkmaza giriyor. Türkiye ekonomisinin değer ve istihdam üretememesi sonucu, yaşamını krediyle idame ettirenler, yeni kredilerle eski kredi borçlarını ödeme yolunu seçmek zorunda bırakılacak. Piyasa faizlerin artmasıyla birlikte eski kredi borçlarını bu kez de yüzde 20 olan faiz oranlarıyla yeni kredi çekme yoluna başvuracak olanlar, borç kriziyle karşı karşıya kalacak. Mevcut durumda hane halkının borç miktarı son bir yılla yüzde 20,5’lik artışla 659,2 Milyar TL olurken, icra dairelerinde bekleyen dosya sayısı 22 milyon 986 bin adet. Sonuç itibariyle hükümet pandemi döneminde felç olan ekonomiyi borçlanma yoluyla canlandırma politikası, toplumu yeniden borç sarmalına itecek gibi görünüyor.
Yoksulluk yaygınlaşacak
Türk-İş’in çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla her ay yaptığı “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması” Ekim ayı sonuçlarına göre, dört kişilik ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı, -yani açlık sınırı- 2 bin 482 lira olarak belirlendi. Yoksulluk sınırı ise 8 bin 86 lira oldu. Türk-İş’in enflasyon hesabına göre ise gıda enflasyonunda 12 ay itibarıyla artış oranı yüzde 20,59 oldu.
Türkiye’deki toplumun yoksullaştığını gösteren bir diğer veri de Dünya Bankası’nın açıkladığı en son veriler oldu. Buna göre, Türkiye’de 1,5 milyonluk yeni bir yoksullar katmanı oluştu. İkinci kapanmanın etkisinin ise daha yoğun olacağı vurgulandı. Yine Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye’de yoksul hanelerin oranı yüzde 10,4’ten yüzde 14,4’e çıktı. Oluşan yeni bir buçuk milyonluk yoksulluk katmanı içinde yer alanların yüzde 23,4’ü, herhangi bir sosyal yardım almıyor. Tüm göstergelerle birlikte mevcut kriz hallerine yenilerinin ekleneceği ve kriz faturasının yine topluma ödetilmeye çalışılacağı göz önüne alındığında, toplumu ciddi bir yoksulluk bekliyor.
HABER MERKEZİ