Siyanürle altın aramaya karşı en önemli direniş Bergama köylülerinin direnişidir. Bergama direnişi ekoloji mücadelesinin mihenk taşıdır. Bu nedenle ülkenin tüm ekoloji mücadelesi veren kurumları Ekoloji Birliği adı altında birleşik mücadele kararını da Bergama’da aldı. O günden bu güne Dersim’de, Mazıdağı’nda ve nihayet Kaz Dağları’nda ve daha birçok doğal yaşam alanında siyanürle altın arama işletmeciliği yapılmaktadır. Bunların çoğu uluslararası şirket ortaklığıyla ulusal şirketlerce yapılmaktadır. Yerel şirket-sermaye demeye dilim varmadı, öyle değerli bir kelimeyi “Yerel” bu kan emiciler için kullanmayacağım. ÇED raporu almak, yasa ve yönetmeliklerde sömürü için tüm düzenlemeler yapılmaktadır. Bu sömürü yasaları hukuk maskesiyle süslenmekte ve mücadele edenler sömürü hukuku ile karşı karşıya kalmaktadır. Talan ve tahribatlara karşı direniş ve yaşam alanlarını korumaları suç sayılmaktadır.
Halepçe katliamının simgesi elma kokusuydu, siyanürle altın aramanın ise acı badem kokusudur. Halepçe’de çocuklar “Dayê behna sêva tê” (Anne elma kokusu geliyor) diyerek yaşamlarını yitiriyor, katlediliyorlardı. Kaz Dağları, Mazıdağı, Dersim ve diğer siyanürle altın arama yapılan alanlarda çocuklar annelerine “Anne acı badem kokusu geliyor” demesin ve diğer canlılar böyle bir şey yaşamasın, birileri kazanacak diye yaşamlar yitmesin; durun, durdurun… Nükleer atıkla eşdeğer tehlike barındıran siyanürle altın arama, insan-doğa için çok büyük tehlikeler barındırmaktadır. Ucuz diye tercih edilen bu yöntem ülke şartlarında hiç kaygı taşımadan kullanılmaktadır ve bir an önce durdurulmalıdır. Sermaye gruplarına yeraltı-üstü varlıklar; su, orman, toprak, hava ve ne kadar doğal varlık varsa kirletmesine, tahrip etmesine rağmen peşkeş çekmekte beis görmeyen bir sermaye yanlısı iktidar var.
Bulunduğumuz yerelde yoğunluklu olarak bir ekoloji mücadelesi yürütmemize rağmen Kaz Dağları’nda olamamanın üzüntüsünü yaşıyor ve 270 günü aşkın bir süredir Kaz Dağları’nda mücadele eden, yaşamı savunan ve talana karşı direnenlerin mücadelesini selamlıyorum. Kaz Dağları direnişçilere yasak sermaye talanına serbest… Ülke de bir baştan bir başa her yerde sermayenin saldırıları var, güzel olan ise her saldırıya karşı bir mücadele ağı ve direnişin olmasıdır. Fiili olarak yanlarında olamasak da Ahmed Arif’i de anarak bu sözü duygularımızın tercümanı olsun; “Asıl bizim aramızda güzeldir hasret ve asıl biz biliriz kederi.’’
En yakın zamanda Kaz Dağları’nda, Salda Gölü’nde, Hewsel Bahçeleri’nde sırt sırta verip kazanacağız.
Tüm yaşam alanlarımıza aralıksız saldırılar devam etmekte; bütüncül bir kan emici anlayışla karşı karşıyayız. Krizi fırsata çeviren bir iktidar ve bu iktidarın desteklediği bir sermaye hunharca saldırılara aralıksız devam etmektedir. Bizler onların koyduğu kurallara uyalım diye tüm yasal müeyyideleri bizlere karşı sermayenin yanında bir anlayışla yürürlüğe koymaktalar. Özellikle son beş yılda bizler dört duvara sıkıştırıldık, bizlerin açık alanda basın açıklaması yapmasına dahi izin verilmezken talan, tahribat yapan kan emicilerin yolu hep açık oldu. Korona salgınıyla bu daha da açığa çıktı. Sermaye kazansın diye fabrikalarda, sanayide üretimin devamı için yüz binlerce kişinin sağlığı bu salgın döneminde hiçe sayılmaktadır. Salgında inşaat, maden, turizm, enerji sermayesi işgal ve istilaya devam etmektedir. Doğa-emek sömürüsünü esas alan sermaye durmayacaktır.
Tam da buna istinaden Ataol Behramoğlu’nun yıllar önce söylediği bu sözü hala güncelliğini korumaktadır: “Ve cellât uyandı yatağında bir gece, tanrım dedi bu ne zor bilmece, öldükçe çoğalıyor adamlar bense tükenmekteyim öldürdükçe.’’ Aslında en zor süreçlerde hep yükselen bir ekoloji mücadelesi tarihi önümüzde durmakta, güç vermekte bize ve biz de umudu dayanışmalarla hep diri tutucağız. Saldırı bütüncülse mücadele de bütüncül olmalıdır. Hewsel Bahçeleri, Kaz Dağları, Mazıdağı, Kanal İstanbul, Salda Gölü, Hasankeyf mücadelesi ve dahası aynı zamanda yaşam mücadelesidir, dayanışma ve umudu büyüteceğiz.