İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı”ndan yoksun bırakılmasını değerlendirdi: ‘‘Öcalan Yasaları’ olarak bilinen yasaların en ağırı budur’
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 18 Mart 2014 tarihinde İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a şartlı tahliye olmaksızın ömür boyu hapis cezası verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’üncü maddesinin ihlali olduğuna karar verdi. “Öcalan 2” olarak çıkarılan kararda Abdullah Öcalan’ın, “müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan tutukluya serbest kalma imkanının tanınması” anlamına gelen “umut hakkı”ndan yoksun bırakılmasıyla işkence yasağının ihlal edildiği tespitine yer verildi.
Asrın Hukuk Bürosu, Türkiye’nin ihlal kararına karşı herhangi bir adım atmaması üzerine 9 Ağustos’ta Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AK BK) yeni bir başvuruda bulundu. Başvuruya yanıt veren Türkiye, Abdullah Öcalan’ı “umut hakkı”ndan muaf tuttuğunu itiraf etti.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Türkiye’nin itirafını ve Öcalan’a dönük ikili hukuku Mezopotamya Ajansı’ndan Berivan Altan’a değerlendirdi.
‘4 bin kişi etkileniyor’
Türkiye’nin ölüm cezasını mevzuatından çıkarmış bir ülke olduğunu hatırlatan Türkdoğan, bir kişinin ölünceye kadar hapiste tutulmasını AİHM’in kabul etmediğini vurgulayarak, “Bu durumda Türkiye’nin AİHS’e taraf olan ve AİHM’in yargı yetkisini kabul etmiş bir ülke olarak mevzuatını değiştirmesi gerekir” dedi.
Abdullah Öcalan kararında mevzuata ilişkin bir düzenleme talep edildiğini dile getiren Türkdoğan, Türkiye’nin mevzuatı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı olduğunun altını çizdi ve şöyle devam etti: “Abdullah Öcalan’ın yararlanamayacağına dair özel kanun maddesinin kaldırılması hem de infaz kanunun 25’inci maddesi ve diğer maddeleri ile TMK 17’nci maddesinin mutlaka değiştirilmesi gerekiyor. Bundan hiçbir siyasi iktidar kaçamaz.” Abdullah Öcalan’a özel olarak getirilen bu düzenlemeden Türkiye’de bugün 4 bin kişinin tahminen etkilendiğini aktaran Türkdoğan, uygulamayı “uzatılmış ölüm” olarak değerlendirdi ve kaldırılması gerektiğinin altını çizdi.
‘İmralı ihlalleri kalıcı kanun haline getirildi’
Abdullah Öcalan ile birlikte infaz rejimine ikili hukukun yansıdığını sözlerine ekleyen Türkdoğan, devamla şunları belirtti: “Hem ölüm cezasını kaldırıyorsunuz hem de kişiyi umut hakkından mahrum bırakacak bir cezalandırma şekli getiriyorsunuz. Bu bakımdan infaz kanuna bir özel düzenleme getirilerek, kamuoyunda ‘Öcalan Yasaları’ olarak bilinen yasaların en ağırı budur. Diğer hususlar da vardır. Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda (CMK) avukat-müvekkil görüşmesini sınırlayan çok sayıda hüküm getirilmiştir. İlk uygulamaları İmralı’da yapılmıştır. Yanılmıyorsam 2004 ve 2005’te görüşmelerin kayıt altına alınması yolu ilk o zaman uygulanmıştır. Bu bugün CMK’da kanun haline gelmiştir. Sulh Ceza Hakimi’nin onayı ile görüşmeler kayıt altına alınıyor. OHAL döneminde tamamen yaygınlaştırıldı. Kalıcı kanun maddesi haline getirildi. Görüş yasağı ile ilgili uygulamalar, kişinin ziyaretçisiyle görüşmeden men edilmesi, telefon hakkından men edilmesi, iletişim hakkından men edilmesi, çeşitli kitle iletişim araçlarından yararlanamaması gibi çok sayıda husus ilk olarak uygulamaları orada başlatıldı. Şimdi yaygınlaştırıldı. İmralı Ada Hapishanesi’nde bunların tümünün ötesinde hiç bilmediğimiz bir durum söz konusu. Buna hukuk diyemeyiz, kanuni durumda diyemeyiz. İmralı Ada Hapishanesi’ne ile ilgili durum hükümetin bu uygulamaları nedeniyle tamamen politik hale gelmiştir. Yüksek Mahkemeler hukuk düzenini korumaz ise bu keyfiliğe neden olur. AİHM de bu konjektörde yeterli karar üretemiyor. Bu süreçler birbirini etkiliyor ve keyfiliğe neden oluyor. Siz bir hakkı sonsuza kadar yasaklayacak kararlar üretemezsiniz. Bir insan hiç avukatıyla görüşmemiş, Ailesiyle görüşemiyor. Yüksek Mahkemeler her zaman keyfiliği önleme gücüne ve yetkisine sahiptir. Kaçırılmış bir fırsat değildir. Öcalan kararını 2009’da Avrupa Bakanlar Komitesi gündemine alması gerekirken yıllar sonra aldı. 2021 yılında ‘umut hakkı’nı gündemine aldı. Yüksek mahkemelerin içinde bulunduğu durum şu; ağırlaşan siyasi krizlerden çok fazla etkileniyorlar. Bu da sadece Türkiye’de değil, dünyada da insan hakları değerlerindeki aşınma ile bağlantılı bir durum. Eylül ayı sonuna kadar durumu gözleyeceğiz. Bir cevap verilirse bu bizlere iletilecektir, biz de kendi görüşlerimizi vereceğiz. Cevap verilse de verilmese de biz beyanlarımızı tekrarlayacağız ve bu durumun gündemde kalmasını talep edeceğiz.”
HABER MERKEZİ