ABD öncülüğündeki uluslararası komplonun önemli bir ayağı olan Rusya’da, büyük oy birliğiyle siyasi sığınma talebi kabul edilen Abdullah Öcalan’ın sınır dışı edilmesinde rol oynayan dönemin başbakanı Primakov’un, Barzani ailesiyle uzun yıllara dayanan yakın ilişkisi vardı
İsmet Konak*
Bilindiği üzere PKK Lideri Abdullah Öcalan 25 yıl önce 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkış yaptı. Yunanistan, Rusya, İtalya gibi ülkelere gitmiş ve son olarak Kenya’nın başkenti Nairobi’de 15 Şubat 1999’da Türk yönetimi tarafından tutsak alınmıştı. Öcalan bu 5 aylık süreçte tezahür eden siyasi panoramayı “çarmıh komplosu” olarak değerlendirmektedir. Yani ABD’nin akıldaneliği altında Rusya, İtalya, Yunanistan ve Türkiye’nin kendisine komplo kurduğunu yazmaktadır. 130 gün boyunca bir “sürek avına” maruz kaldığını ise her fırsatta dile getirmektedir.
Primakov Dumayı yok saydı
Rusya’nın komplo sürecindeki rolü oldukça ihtilaflı bir konudur. 9 Ekim günü Moskova’ya ulaşan Öcalan’ı havaalanında Rusya Liberal Demokrat Parti Başkanı Vladimir Jirinovskiy, yine aynı partiden 2 milletvekili Aleksey Mitrofanov, Aleksandr Filatov ve bazı Kürt aktivistler karşıladı. Jirinovskiy aynı zamanda Türkolog olduğu için Türkçe biliyordu ve Öcalan ile Türkçe konuşmuştu. Birkaç gün Jirinovskiy’in yazlığında kalan Öcalan, daha sonra Moskova yakınlarında Odintsovo tarafında bir eve yerleşti. Onun için finis ultimus Rusya’ya sığınmaktı. Bu çerçevede siyasi sığınma talebinde bulunulmuş ve 4 Kasım 1998’de Duma’da bir oylama yapılmıştı. 298 evet, 1 hayır oyu çıkmıştı. Yani Duma sığınma talebini büyük bir oy birliğiyle kabul etmişti. Lakin Başbakan Yevgeniy Primakov, Duma’daki iradeyi ve mevzuatı dikkate almamış ve Öcalan’ın ivedilikle sınır dışı edilmesi “emrini” vermişti.
Hiç şüphesiz Primakov’un tutumu, Öcalan’da büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. Nitekim 24 Kasım 1998 tarihinde Kommersant gazetesinden Leonid Gankin ile yaptığı bir röportajda Rusya’dan sınır dışı edilişini söyle anlatmaktadır: “Devlet başkanınız (Boris Yeltsin-İ.K.) bu süreçte hasta olduğu için son sözü Yevgeniy Primakov söylüyordu. Bana kesin bir şekilde ‘hayır’ dedi. Bu kararın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu yanlışlık, bana siyasi sığınma hakkı verilmesi için 4 Kasım’da Devlet Duması’nın oy birliği ile Boris Yeltsin’e bir dilekçe ile başvurma kararı aldığı dönemde oldu. 300 milletvekilinin katıldığı oylamada yalnızca bir kişi hayır oyu verdi. Devlet Duma’sı Türkiye’nin Kürtlere karşı bir soykırım politikası yürüttüğünü kabul etmiş ve Ankara’ya Kürt sorununun barışçıl bir yolla çözülmesi çağrısında bulunmuştu. Milletvekilleri benim Moskova’daki varlığımın Rusya’nın çıkarları için güçlü bir silah olduğunu anlamıştı. Ne yazık ki Primakov onlara kulak asmadı.”
Öcalan söz konusu röportajda özellikle ABD’nin Rus hükümeti üzerinde büyük bir baskı kurduğunu da belirtmektedir.
Primakov ve Barzani ailesi
Yevgeniy Primakov’un hayat hikâyesi de dikkate şayandır. Onun “lehf-i mahfuzu” oldukça karmaşıktır. 1929 yılında Kiev’de dünyaya geldi. Babası 1937 yılında “halk düşmanı” ilan edildi ve kurşuna dizildi. Primakov, özellikle Ortadoğu üzerine uzmanlaşmış bir figürdür. Mesela 1960’lı yıllarda Pravda gazetesinin Ortadoğu muhabirliğini yaptı. Bu süreçte Saddam Hüseyin, Tarık Aziz, Mele Mustafa Barzani ve Yaser Arafat gibi portrelerle tanıştı. Bu portrelerden Mustafa Barzani ve ailesiyle olan münasebeti uzun yıllar devam etti. 1990’lı yıllarda Mesut Barzani ile çok yakın bir dostluğu söz konusuydu. Uzun süre hem gazetecilik yapan hem de akademisyen olarak çalışan Primakov, Kürt sorununu ise çok yakından bilen bir şahsiyetti. Hatta Rusya tarihinde Kürt meselesini en iyi bilen üst düzey siyasetçi olarak görülmekteydi. Primakov ismi bilhassa Gorbaçov döneminde daha fazla popülerlik kazandı. Bu dönemin alamet-i farikası “perestroyka (yeniden yapılanma)” idi. Primakov bu politikanın mimarlarından biriydi. Bir bakıma Sovyetler Birliği’nin parçalanmasına zemin hazırlayan mekanizmanın parçasıydı.
Birlik dağıldıktan sonra siyasi arenada yeniden arz-ı endam eden Primakov, 1998 yılında başbakan oldu. Devlet başkanı ise Boris Yeltsin idi. Yeltsin rejimi, sosyalist üretimden kapitalist üretime geçişte ABD ile “al takke ver külah” ilişkisi içindeydi. Mesela Harward Üniversitesi’nin iki “fetanetli” iktisatçısı Lawrence Summers ve Andrei Shleifer, Yeltsin yönetimine “mürşitlik” yapıyorlardı. Yine Harward’da eğitim görmüş Jeffrey David Sachs, Yeltsin’e danışmanlık yapan ekonomi kurulunun içindeydi. ABD yönetiminin Rusya’daki piyasa transformasyonu için 50 milyon dolarlık bir kaynak ayırdığı ve Harward Üniversitesi’ni bu ulvi amaç için görevlendirdiği bilinmektedir. Bu vesileyle ABD, yeni Rusya’yı kendi ekseni içinde tutmaya çalışmaktaydı. Dolayısıyla Primakov hükümeti bu ilişkinin ruhuna uygun hareket etmek zorundaydı. Yani ABD’nin Öcalan hakkındaki “fermanlarına” da itiraz edemeyecekti.
Mitrofanov’un röportajı
Öcalan’ın Rusya’da yaşadığı komplo, aslında 2003 yılında biraz olsun gür şekilde tartışmaya açılmıştı. O’nu havaalanında karşılayan milletvekili Aleksey Mitrofanov, Stringer isimli haber ajansında Andrey Arhipov’un sorularını yanıtlamıştı. Mitrofanov söz konusu röportajda, Öcalan’ın Rusya’ya gelişinin çok gizli olduğunu ve dışişleri bakanlığının dahi bilmediğini ifade ediyor. Eğer bakanlık veya hükümetin bilgisi olsaydı bu sürecin iki yıl uzayacağını belirtiyor. Mitrofanov, devlet ricalinin bu süreci neden takip etmediği yönündeki soruya şu cevabı veriyor: “Üst düzey devlet görevlileri o zaman iktidar mücadelesiyle meşguldü. Zira 1998 yılıydı. Ülke Yeltsin’in zayıflığı karşısında çılgına dönmüştü. Kremlin’de koltuk savaşı patlak vermişti. Kriz, Skuratov davası ve bir de Primakov’un başbakanlığa yeni gelişi söz konusuydu. Oldukça karışık bir iç siyasi atmosfer vardı. Kimse ne bize yaklaşabildi, ne de bize dokunabildi. Başlarının belaya girmesinden korkuyorlardı.”
Röportajda Andrey Arhipov, Öcalan’ın sınır dışı edilmesi için bazı kişilere birileri tarafından para gönderilip gönderilmediğini soruyor. Mitrofanov, üstü örtülü bir üslup takınarak şu değerlendirmede bulunuyor: “Bu soruya cevap vermek istemiyorum. Bilmiyorum. Kafa karıştırıcı bir soru. Ayrıca Primakov’un Barzani ailesiyle uzun yıllara dayanan belirli ilişkileri vardı. Hem Mustafa Barzani hem de çocuklarıyla yakın münasebetleri vardı. Primakov, 1960’lı yıllarda Ortadoğu’da çalışırken Kürt direnişinin tam ortasındaydı. Barzani ailesinin Öcalan’ın partisiyle bir rekabet içinde olduğu biliniyor zaten. Sınır dışı edilmesinde Barzani ailesiyle kurulan ilişkiler veya bu aileye karşı sorumlulukları olan özel bir şahsiyetin rolü olabilir. Bir başka ihtimal ise başkanlığı amaçlayan Primakov bu bağlamda herhangi bir kargaşanın olmasını istememiş olabilir. Zira durumun gerginleşeceğini ve Türkiye’nin öfkeleneceğini biliyordu.”
*Bu analiz Mezopotamya Ajansı’ndan alınmıştır.