Kadın özgürlüğünün önemine dair değerlendirmeler yapan kitaplarında sık sık PKK Lideri Abdullah Öcalan, sık sık ‘Kadının özgürlük düzeyi toplumun düzeyini gösterir. Benim için nirengi noktasıdır. Özgürlük, kadın için her şeyden daha değerlidir’ vurgusu yaptı
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne doğru giderken Kürt kadınlar, “Jin, jiyan, azadî’ şiarıyla direnişi örmeye devam ediyor. Kurdistan’da kadınlar, kendini kadın özgürlüğünün savunucusu olarak tanımlayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü de alanlarda haykıracak. Abdullah Öcalan, İmralı’ya getirildiği 15 Şubat 1999’dan bu yana yeni yaşam paradigmasını ‘ekolojik, kadın özgürlükçü ve demokratik’ temeller üzerine kurdu. Uluslararası komployla getirildiği İmralı Adası’nda kadın özgürlük mücadelesi için ‘yarım kalan yaşam projem’ diyen Abdullah Öcalan, 25 yıl boyunca hem avukat hem de aile görüşlerinde kadın özgürlük mücadelesi ve önemine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
‘Neolitik devrim, bir kadın devrimidir’
“Kadın savaşımı, aslında tarihi bir sorundur” diyen Abdullah Öcalan, “Neolitik devrim, bir kadın devrimidir; bu coğrafyada oluşmuş ve Fırat, Dicle ve Zap’ın doğduğu yerde gelişmiştir. Buralarda başlar ve Çatalhöyük’e kadar gider. İlk tarımı ve hayvancılığı kadın geliştirir. Örneğin iki leoparla tek başına kendisini korur. Oralarda yapılan kazılarda hep kadın heykelcikleri çıkar, çünkü orada kadın egemendir. Kadın egemen bir toplum vardı. Ama daha sonra kadın, egemenliğini adım adım yitirmeye başladı. Sümer’in çıkışıyla devletin din, siyaset, rahiplik gibi üst kurumları da oluşunca, kadın adım adım kendi egemen konumundan uzaklaşmıştır. Fakat o zamanlarda dahi İştar gibi kadın tanrıçalar var. M.Ö. 2500 yılına kadar hakimler. Babil’in doğuşu ile birlikte, kadının iktidardaki birincilik sırasından uzaklaşması kesinleşir. Alt olur; hem cins hem de sınıf hakimiyeti kurulur. Babil bu çerçevede gelişen bir devlettir. Sonra bunu Yehuda, İranlılar alıp uygular. Grekler, Hintler alıp uygularlar. Kadın adım adım kaybeder. Eskiden kadına ait olan her şey silinmeye başlar” dedi.
‘Kendinizi yeniden yaratmalısınız’
Kadın tarihinin incelenmesi önerisinde bulunan ve kadının özgün örgütlenmesi, özgürleşme mücadelesinin de tarihsel olarak incelenmesi gerektiğini de sık sık vurgulayan Abdullah Öcalan, 28 Şubat 2001’de gönderdiği mesajında şunlara yer verdi:
“Kadının tarihi araştırılırken, bu tarih üç döneme ayrılmalıdır. Birinci Dönem İlkel Kömünal Çağdır; buna kadının çağı da diyebiliriz. Mitolojik olarak Tanrıçalar çağıdır. M.Ö. 10 000-4000 yıllarına denk gelen bu döneme Neolitik Çağ da denilir. Kadının hakim olduğu bir çağdır. Kadın ekseni etrafında gelişir; tarımın geliştirildiği, hayvanın evcilleştirildiği, insanın özüne yakın olduğu bir dönemi ifade ediyor.
İkinci dönem M.Ö. 4000- 2000 yılları arasına denk gelir. Büyük bir boğuşmanın yaşandığı bu dönem, ataerkil aileye geçiş dönemidir. Mitolojide Tanrıça İnanna ve Tanrı Enki simgelerinde, Sümer mitolojisinde karşılığını bulur. Bu dönemi derinliğine çözmek için, mitolojiyi ve Sümer Devleti’nin yapısını iyi incelemelisiniz. Kadının köleleşmesi büyük bir boğuşma altında gerçekleşti. Kurnaz Tanrı Enki ve Babil Yaratılış Destanı’nı, diğer mitolojileri, Hint ve Avrupa mitolojilerini de bu temelde derinliğine anlamalısınız.
Üçüncü dönem son aşamadır; M.Ö. 2000 yıllarından başlayarak günümüze kadar gelir. Erkek egemenliği ekseninde gelişen, ekonomik, kültürel, siyasal tüm alanlarda erkeğin büyük zorba gücünün yarattığı 4000 yıllık bir dönemdir. Alt ve üst tüm toplumsal yapıları kendisine göre düzenleyen bu büyük sömürü, Babil egemenliğinden başlayarak, Asur’la pekişerek günümüze kadar geliyor. Bu dönemi derinliğine çözümlemek için, M.Ö. 2000 yıllarından, Babil ve Asur’dan alıp günümüze kadar gelişimini incelemek gerekir. Üç tek tanrılı dini ve 4 kutsal kitabı ve bunlarla bağlantılı olan kitapları inceleyebilirsiniz. Tanrı kavramının ortaya çıkışını ve tanrıça kavramının ortadan kalkışını, Yunan teolojisini, Hint Mitolojisi’ni ve Kitab-ı Mukkade’si incelemeli, aralarında bağ kurmalısınız. Tanrıça İştar, Sümerlerde İnanna, Mısırda İssis, Yunanlarda Afrodit olarak karşımıza çıkar. Tanrıca İştar’ın erkek karşılığı Dumuzi, Tammuz’dur. Mısırda İsis ve Osiris, Yunanda Afrodit-Adonis olur. Bunlardan alıp Avrupa Mitolojisi’ni, -ki bireysel bir mitolojidir- mitolojiden dine ve bilimsel kitaplara geçebilirsiniz. Kronolojisi böyle olabilir. Siyaset ve sömürüye dayalı sistemleri, kadının köleleşme süreci incelenerek derinleşmenizi, kendinizi adeta yeniden yaratmanızı diliyor, 8 Mart’ı bu temelde kutluyorum.”
‘Önce kendiniz olmalısınız’
“Özgür düşünce, özgür beyin, büyük bir düşünmeye ve yaşamaya ihtiyaç var” diyen Abdullah Öcalan, kadının en eski sınıf, en eski meta ögesi olduğunu vurgulayarak, şunları ekledi:
“Ne kadar özgürlük istiyorsunuz? Ne kadar gücünüz var? Özgürlük istiyor musunuz? Özgürlük ruhun ve aklın gıdasıdır. İnsan özgürlük gıdası ile insan olur. Ama cefası çoktur. Cins çok çirkinleştirildi. Kadınlık manevi işkence haline getirildi. Bu konudaki yanlış yaklaşımlar, yani sadece cinsi yaklaşım çok çirkin. Bu konu ile mücadele ettik, aşmak istedik. Aşmak çok önemli. Klasik evlilik ve aile üzerinde durduk. Dipsiz kuyu gibi olan aile çözülmeden sorun çözülmez. Ekmekten, sudan daha çok özgürlüğe ihtiyaç var. Kendi kendinizle mücadele etmeniz gerekir. Kendinizi tepeden tırnağa yenileyeceksiniz.
Kadın kendisinin değil, birileri ona sonsuz sahip. Kendi kendinizi yenmeniz gerek. Erkek kadına karşı acımasız, kadın kendine karşı daha acımasız. Erkek ve kadına karşı nasıl savaş vereceksiniz? Uyanık, akıllı, dikkatli ve büyük bir mücadele gerekir. Bu tamamen demokratik bir mücadeledir, düşünce eylemidir. Özgürlük, barış militanlığı gerekir. Ama kadınlar zorbalığa karşı kendilerini donatmalı, güçsüzlüğünü aşmaya çalışmalıdır. Kadın güçsüzlüğünden ötürü bu anlayışı ortadan kaldıramıyor. Özgürlük olmadan her şey haramdır. Namusu burada doğru bir anlayışa oturtmak gerekir. Asıl namus burada başlar. Benim için namus özgürlüktür. Erkek çok kurnaz, kadın da bu süreç içerisinde kurnazlaşmıştır ama erkek hakimdir. Bunu aşmak irade ve güç ister. Bunun için demokratik çalışma yapılabilir. Demokratik savaş vermek gerekir. Önce kendiniz olmalısınız.”
‘Devrimi tüm dünyaya yayabilirsiniz’
Özgür kadının yaratılmasının bir ülke ve bağımsızlıktan daha önemli olduğunun altını çizen Abdullah Öcalan, kadının özgürlüğünün toplumu özgürleştirecek bir panzehir olduğuna işaret etti. 21’inci yüzyılın da kadın yüzyılı olacağına 2000’li yıllarda dikkat çeken Abdullah Öcalan, 30 Ağustos 2000’de şunları söyledi:
“Kadının kendine dayalı politika sürecine girmesiyle insan hakları, toplum ve kültürel hakları, doğa ve çevre sorunlarına duyarlılık, çocuk hakları, sağlık ve eğitim sorunlarında derinliğine açılımlar sağlanması beklenilmelidir. Neolotik Devrim kadın tarihinin yaratıcılığının gerçekleştiği o coğrafya –(ki buraya verimli hilal), Toroslar ve Zagros arası, ‘altın hilal’ denir- kadın devriminin beşiğidir. Kadın devrimi Sümer ve Mısır uygarlığının yaratılmasına ve kadının Neolotik Devrim’de yarattığı tanrıça kültürüne bağlıdır. Bu coğrafya tanrıça İsis ve İştar’ın yeridir. Kadın burada aslında görkemli bir tarihe sahiptir. Sümerlerde kent devletiyle başlayan sınıflı toplumdan sonra kadın bu şansını günümüze kadar yitirdi. Sizler bu şansı tekrardan elde edebilirsiniz. Attığınız adımın, yaşadığınız bölgede Neolotik Devrim’in çağdaş anlamda yeniden gerçekleşmesi anlamına geldiğini düşünüyorum. Yalnız Kürt kadınları olarak değil, Türk, Fars, Arap ve Avrupalı kadınlarla birlikte bu devrimi tüm dünyaya yayabilirsiniz. Devriminizin başarısı için her şeyi ortaya koymanızı ve özgürleşmenizi diliyorum.”
Sömürge düzeni
Yine kadın sorunun demokratikleşmenin önündeki en büyük sorun olduğunu ifade Abdullah Öcalan, “Kadın demokratikleşmeden toplum demokratikleşemez. Ekmek, su, onur, yaşam bununla bağlantılı” dedi. Kadının özgürlüğü önündeki engelleri aşmaları için birçok kez önerilerde de bulunan Abdullah Öcalan, “Kadının özgürlük düzeyi toplumun düzeyini gösterir. Benim için nirengi noktasıdır. Özgürlük, kadın için her şeyden daha değerlidir” diye belirtti.
Kadınların, ekonomik, özsavunma, ekolojik anlamda da kendi özgün örgütlenmelerini, kendilerine alternatif yaratmaları gerektiğine işaret eden Abdullah Öcalan, “Kadın eşittir yaşamın kaynağı. Kadınlar yaşamın merkezidir. Kadın olmadan yaşam olmaz. Kadınların bedenleri üzerinde kurulan sömürge bütün sömürgelerin temelini oluşturmaktadır. Kapitalist sistem de buna dayanmakta. Ekonomi aslında kadının işidir. Ben size ekonominin tanımını yapayım. Eski-antik Yunan’da ekonomi kadının işidir. Bütün ekonomiyi kadın çekip çevirir. Kapitalist sistemde her şeyi erkek ele geçirmiştir. O yaptıkları makinelerle de hamburger gibi, bu işi kadınların elinden aldılar. Çocuk beslemek, yemek, ekonomi doğası gereği kadının işidir, erkek ne anlar bundan. Erkek bu işi kadından alarak yaşamın kaynağını da denetimi altına almıştır. Erkek, yemek yapmaktan bunu paylaşmaktan anlamaz. Ekonomi eşittir kadın, kadın eşittir yaşamın kaynağı. Kapitalist sistem ekonomiyi kadının elinden alarak bütün dünyayı denetimi altına almıştır. Kadının özgürlüğü, dünyanın özgürlüğüdür. Kadınlar her alanda örgütlenmelerini yapmalılar. Kadınlar isterlerse dünyayı değiştirebilirler. Sorunların demokratik çözümüne katkı sunabilirler” ifadelerini kullandı.
‘Barış kadın işidir’
Kadınların demokratikleşmenin öncüsü olduğunu, barışa büyük katkılar sunacağını da her görüşmesinde vurgulayan Abdullah Öcalan, “Barış çok cesur bir duruş şeklidir. Barış kişiliği en yaratıcı, en cesur, en savaşçı, en özgür kişiliktir. Savaş ve vahşi şiddet, gelişmemiş kişiliklerin işidir. Barış yok, barışçıl geçinenler günlük olarak savaşı körüklüyor. Kadının doğası barıştan yanadır. Demokratik cumhuriyetin kadın hareketi yaratılmalı. Demokratik toplum, demokratik anayasa, demokratik yaşam için özgürlük, örgütlülük ve eylem önemlidir. Analar ve kadınlar daha çok barış insanıdır. Zaten savaş önce kadına karşı geliştirilmiştir ve erkek işidir. Kadınlar barış insanıdır ve sosyal insandır. Kadının doğası, savaşı ve sınıflaşmayı kabul etmez; doğallığı gereği sosyalist bir kişiliği vardır, sosyalist yaşama yatkınlığı vardır. Erkeğin yaşam ilişkisi ise zorbalıktır. Erkeğin egemen kimliği ile ilgisi var. Barış kadının en çok serpileceği bir dönemdir. Savaşsa erkeği geliştirir. Sürekli yoğun barış militanlığı yapılmalı. Kadının barış hareketine militan düzeyde katılması önemlidir. Barış kadın işidir. Barış ve demokrasiye öncülük ederseniz, militan bir kişilik yaratırsınız” diye belirtti.
‘Kendinizi tanıyın’
Kadına dayatılan gerici yaklaşımlar, tecavüz kültürü ve ‘namus’ kavramlarına karşı da Abdullah Öcalan, “Namus, eko-nomos’tan geliyor. Eko-nomos, ev yasası, kadının yaptığı işler, ev işleri, kadına ait işler anlamına geliyor. Eko-nomos, ekonomi, kadın işidir, üretime dayalıdır, ekonomist de bu işi yapandır, ekonomist kadındır. Yanlış yorumlanan bir namus kavramı var. Ben daha önce de tanrıçalaşma demiştim. Bu da kendini tanımak demektir. Kendini tanımak da bilgelik, yetkinlik, kavramaktan geçer. Kadınlar tarihi bilsinler, kendi tarihlerini öğrensinler, Neolitik tarihi bilsinler, sosyolojiyi, ekonomiyi, felsefeyi bilsinler, böylece kendilerini tanırlar. Kendinizi tanıdığınız oranda tanrıçalaşırsınız. İnannalaşmak, İştarlaşmak anlamaktan, kavramaktan geçer. Böylece toplumsal baskıyı, baskıcı sistemi aşabilirler. Her gün tecavüz kültürüne maruz kalıyorsunuz. Önce günlük tecavüz kültürünü aşmalısınız. Bu günlük tecavüz kültürünü bile aşarsanız, bravo derim. Kadın katliamı, kültür katliamından, halk katliamından daha tehlikelidir. Kadın yaşamın, toprakların sahibi. Aşk adına kadının ruhu ve fiziğinin katliamını önlemeliyiz. Ne basit kadınsılığı ne de erkek egemenliğine boyun eğmemeliler. Namus kendi kimliğini, öz varlığını korumaktır. Benim namus anlayışımda kadın, kendini özgür kılan ve kurallarını kendi belirleyen, kendi kurallarını dayatan ve yaşatan kadındır” tespitlerinde bulundu.
‘Özgürlüğü istiyorsan kendini yetiştir’
“Kadın hareketi, bir insanlaşma hareketidir. Bununla insanlık kazanacak” diyen Abdullah Öcalan, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Kadının amacı güneş kadar net ise, yöntemini bulur. Özgürlük tutkusu güçlü ise, her yol ve yöntem bulunur. Özgürlük konusunda lafazan olmamak lazım. Kafanızın içinde erkek egemen düşünceler varsa şeytan olursunuz. ‘Nasıl yapacağız, önümüzü tıkıyorlar’ yakınmasına çok kızıyorum. ‘Önümü açın’ diyenlerden nefret ediyorum. Bunu diyerek erkekten yardım istiyorsunuz. Başkalarından yardım istemeyin. Sen önce Kaf dağını aş, beynini ve yüreğini geliştir. En büyük yoldaşın özgürlük tutkusudur. Beyin ve yüreğini çalıştır, ama iyi yoldaşlar gerek. Unutmayın, benden daha tehlikeli bir çarmıhtasınız. Kendisini özgür sananlar hiçbir şey olamaz. Çarmıhta olduğunuzu anlarsanız, özgürlüğün iğne ucu kadar da olsa değerini bilirsiniz. Devlet, baba, koca bana bir şeyler versin demek çaresizliğin ifadesidir. Özgürlüğü çok istiyorsan, kendini yetiştir. Gücün varsa bunun gereklerini yerine getir.”
Haber: Berivan Altan\MA