Umursamıyoruz, ama umursasak iyi ederiz. Onların bize olan ihtiyacından çok, bizim onlara ihtiyacımız var. Havadan daha çok ihtiyacımız var hem de. Su kadar, belki de daha fazla!
Üretmiyor, üretemiyor, ürettirilmiyor
Onların bir kısmı şimdi üretmiyorlar. Üretemiyorlar. “Üretirilmiyor” bile denilebilir. Ve her daim “gündem dışılar”. Çiftçilere üretirilmediği için samandan muza, buğdaydan ayçiçeğine hemen her ürünü ithal ediyoruz. İthal ettiğimiz ürünler de pahalı mı pahalı; tüketiciyi yakıyor, üreticiye ürettirmiyor. Pahalı olması elbette can sıkıcı, ama bir de, ithal edilen ürünler sağlıklı mı, besin bakımından yeterli mi, olduğunu bilen beri gelsin. Anlayacağımız gıda konusunda halk kaygılı!
Üretebiliriz
Bu üzerinde konuştuğumuz ithal ürünlerin hepsini bu topraklarda üretme potansiyeline sahibiz. İthal etmemize hiç mi hiç gerek yok. Üretebiliriz. Ancak üreticiler, yani çiftçilerden yana politikalar üretilmiyor ki onlar da üretebilsin. Varsa yoksa ithalatçı şirketler. Bütün çabalar, çırpınışlar ithalatçılar için. Üretimden yana bir politika uygulamıyor hükümet. Oysa çiftçiler, yani üretenler, bizim beslenme sorumluluğumuzu üstlenenlerdir. Saygı değer iş yapanlardır. Ama üretenler ürettikleri ürünlerini kendileri sunamıyor pazara. Aracılar var. Hemde çok…
Aracılar kimler?
Aracılar şirketler, yani üretenler yoksullaşırken, zenginleşenler. Üstelik bu şirket sahiplerine beyefendi muamelesi çekiliyor, her yerde ve kademede itibar görüyorlar. Çalışmadan iş yapmadan, satın aldıkları alın teri ürünleri, aldıklarının birkaç katına satarlar. Yani sömürenlerdir şirketler… Ve şimdi üretenler, şirketler kazansın diye; birer birer, onar onar, biner biner, abartmıyorum yüz biner yüz biner, meslekleri çiftçiliği terk etmek zorunda kalıyorlar.
Bihaberiz
Yani demem odur ki çiftçilik mesleğinin soykırımı yaşanıyor; hem dünyada hem Türkiye’de. Kimimizin haberi var. Kimimiz bihaber…