İktisadî açıdan zayıf, tarım ağırlıklı, piyasaları uluslararası tekellere zorla açılmış azgelişmiş veya gelişmekte olan eşik ülkelerinin IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar üzerinden borç batağına sürüklenerek, nasıl emperyalist güçlere bağımlı hâle getirildikleri biliniyor. Bunun örneklerini Ukrayna ve Yunanistan’da olduğu gibi, bugün Avrupa’da dahi görmek olanaklıdır. Her ne kadar Batı tarafından deneniyor olsa da bu politikanın ÇHC’ne karşı başarıyla uygulanması olanaksız gözüküyor.
Bir kere ÇHC kendi para birimi ve faiz oranları üzerindeki kontrolünü kaybetmiş değil. Aynı zamanda, üçte biri doğrudan ABD doları türünde olan 3,1 trilyon ABD doları değerindeki döviz rezervlerine sahip. O açından ÇHC’nin malî politikalarında büyük ölçüde bağımsız olduğu söylenebilir.
ABD emperyalizmi, malî ve iktisadî araçların ÇHC’ne karşı etkisiz kalmaları nedeniyle, devasa askerî gücüyle ağırlığını siyasî-askerî araçlara, yani ÇHC’ni kuşatmaya yönlendiriyor. Aslına bakılırsa ÇHC’nin askerî olarak kuşatılma planları daha öncesine, 2000’lerdeki Bush yönetimine dayanmaktadır. Bush, “Çin’e karşı küçük NATO” tanımı altında ABD, Avustralya, Hindistan ve Japonya’nın askerî-stratejik iş birliği planlarını geliştirmiş, Obama da “Asya’ya açılma” kararını bu planlar üzerine kurmuştu.
Obama’nın aldığı, Trump’ın hızlandırdığı adımların hedefi Batı Pasifik’te, bilhassa Güney Çin Denizi’ndeki deniz nakliyat yolları üzerinde hakimiyet kurmaktır. Bunun için Obama döneminden bu yana bölge ülkeleriyle yapılan ikili askerî antlaşmalar güçlendirilmekte, Avustralya’da konuşlandırılan askerî birliklerin sayısı artırılmakta, Guam ve Japonya’daki askerî üslerin kapasiteleri yükseltilmekte ve ABD donanmasının büyük bir bölümü Pasifik’e gönderilmektedir.
Nedeni ise basit, şöyle ki: ÇHC ekonomisinin temelini ürün ihracatı oluşturmaktadır. Büyüme tandansı yüksek olan ÇHC ekonomisinin istikrarlı biçimde sürdürülebilir kılınması ise masif hammadde ithalatına bağımlıdır. ÇHC her ne kadar teknolojik ürünler için gerekli olan “ender topraklar” rezervlerine sahip olsa da genel anlamda hammadde yoksulu ülkeler arasındadır. Bu nedenle deniz nakliyat yolları ÇHC açısından yaşamsal önem taşımaktadır. Ürün ihracatı ve hammadde ithalatına olan bağımlılık da ÇHC ekonomisinin yumuşak karnını oluşturmaktadırlar.
İşte ABD siyasî-askerî araçlara ağırlık vererek, tam olarak ÇHC’nin bu yumuşak karnına vurabilme potansiyeline kavuşmayı amaçlamaktadır. Askerî açıdan kuşatılmış, çeşitli suçlamalarla siyaseten dünya çapında izole edilebilmiş bir ÇHC’nin, deniz nakliyat yollarına yönelik bir abluka karşısında her türlü dayatmaya boyun eğdirilebileceği düşünülmektedir. Trump böylesi bir stratejinin hem dış ticaretinin yüzde seksenini deniz yolları üzerinden gerçekleştiren ÇHC’ni köşeye sıkıştıracağını, hem de Bush ve Obama yönetimlerinin yürüttükleri “Terör ile savaşın” yol açtığı müthiş kaynak israfından bıkan ABD kamuoyunun desteğini alacağını hesaplamaktadır.
Batı Pasifik ve Güney Çin Denizi’nde ABD ve müttefiklerinin kuracağı hakimiyet, yurt içi GSMH’sının yılda yüzde 8-yüzde 10 büyümesi zorunlu olan ÇHC’nin, malî piyasasının liberalleştirilmesi, toprak mülkiyetinde özelleştirmelere izin verilmesi veya telif hakları gibi dayatmalara karşı koymasını şüphesiz zorlaştıracaktır.
ÇHC’nin hangi adımlarla karşılık verdiğini, AB’nin aldığı pozisyonu ve bu gelişmelerin dünya barışı açısından taşıdığı riskleri de haftaya irdeleyelim…