Trump’tan farklı olarak Biden gelişmelere, bir telefon görüşmesiyle “haydi verdim gitti” hayvan pazarında el sıkışan tüccar tarzı yerine daha dirençli Kürdistan politikası izleyebilir
Sinan Çiftyürek
Seçim, ABD’de başkan seçimi olunca küresel ilgi ve beklentiyi artırıyor. Çünkü çok kutuplu da olsa ABD halen askeri, ekonomik, politik hegemonyada açık ara önde. Ayrıca seçimin klasik Cumhuriyetçiler-Demokratlar yarışının ötesinde şirket CEO’su Trump ile devlet tedrisatından geçmiş Biden arasında yaşanmış olması dikkatleri yoğunlaştırdı. Resmi olmayan sonuçlara göre Biden kazandığını ilan etmesi, 8 yıllık Trump iktidarı planlaması yapanlarda hayal kırıklığı yaratırken, “hoş geldin Biden” diyenler heyecanla “acaba bizim dosya kaçıncı sırada ve ne zaman Biden masasında yerini alır” bekleyişine girdiler. Bekleyişte olanlar arasında Kürt siyaseti de yer alıyor.
Bazı sorulardan başlayalım; Başkanın değişmesi ABD’nin Kürdistan siyasetini etkiler mi nasıl ve sınırları nedir? Kürdistan, ABD’nin Avrasya üzerinde egemenlik kurma stratejisinde yer alıyor mu? Alıyorsa neden-nasıl yer alıyor? Ve de Amerikan Devletinin strateji ile taktik bütünlüğü içerisinde başkanların hareket alanlarının sınırları nedir? Özetleyelim.
Öncelikle ABD’nin 3 Kasım 2020 seçim sonuçları ile Türkiye’nin Mart 2019 Yerel seçim sonuçlarının harita üzerindeki siyasal yansıması bire bir aynı. Mesafe okyanus ötesi 10 bin km, kültür, inanç dokusu ve siyasal gelenek farklı ama seçim sonuçlarının siyasi haritada yansıması tıpkının aynısı! Haritalara dikkat edin ikisinden de; Deniz kenarları ile büyük kentler de seküler, sosyal demokrat siyaset çoğunluk sağlarken, Ülkelerin iç kısımlarında (bozkır) ise muhafazakar, mütedeyyin siyaset etkin! Siyasi haritanın dili; deniz/okyanus kıyılarında genel siyasal eğilim, evrenselleşme/küreselleşme yönündeyken, deniz bağlantısı olmayan iç kentlerde içe kapanıp ulusal sınırlara sarılma yönünde gelişiyor. Zaten Biden’in temel slogan olarak küreselleşmeyi, Trump’ın vatanperverliği işlemesi de tesadüf değil.
Avrasya üzerinden kavga!
İngiliz jeopolitik bilimci S. H. Mackinder tâa 1904 yılında, “Avrasya’ya hükmeden dünyaya hükmeder” demişti. Bu saptama ABD’nin 21. YY. stratejisinin temelini oluşturuyor. Strateji uzmanı Brzezinski de, “Büyük Satranç Tahtası” adlı kitabında ABD için “21. Yüzyıl’da en önemli stratejik ödülün Avrasya üstünde kontrol tesis etmek” olduğunu belirtir ve ABD 21. Yüzyıl’da “süper güç tahtını korumak istiyorsa Avrasya’yı denetlemeli, bunun için kendi çıkarları belirleyiciliğinde olmak şartıyla bölgenin devlet ve statüko karşıtı güçleriyle ittifak kurarak Rus egemenliğini kırmalı” diyordu. ABD 30 yıldan beri bu stratejiyi başta Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde olmak üzere Avrasya sahasında uyguluyor.
Hedef Asya üzerinde Rus, Çin, İran gibi aktörlerin hegemonyasını kırmak. Savunma pozisyonunda ki Rusya’nın yanı sıra, doğusunda Japonya ve batısında Afganistan ile Kafkaslara gelip dayanan NATO’nun kıskacına girme kaygısındaki Çin de kuşatılma tehdidine karşı Rusya ile ittifaka yöneldi.
Türkiye ise, NATO üyesi olması nedeniyle ABD’nin Avrasya’ya dönük stratejisinde yer alması gerekirken (ki ilk yıllarda yer de aldı) Kürdistan meselesi nedeniyle statükocu Rusya ile ittifaka yöneldi ve İran ile birlikte Astana Üçlüsü olarak ortaklaştılar.
Avrasya stratejisinin ön adımları
ABD öncülüğündeki Batı Bloğunun Rusya’yı kuşatıp Kuzeye doğru çekilmeye zorlama ve parçalama stratejisinin belli başlı adımları olarak şunlar özetlenebilir;
- 2 Ağustos 1990’da Birinci Körfez savaşı ile Avrasya üzerinde Batı’nın egemenlik kurma savaşı start aldı. 20 Mart 2003’te başlayan İkinci Körfez Savaşı’yla da ABD ve Birleşik Krallık önderliğinde oluşturulan Çokuluslu Koalisyon, Irak ve Bölgeye uzun hedefli yerleşti….
- Avrupa-Kafkasya-Asya Taşımacılık Koridoru (TRACECA); Karadeniz, Kafkasya ve Orta Asya’da uluslararası ulaştırmayı ve siyasi-ekonomik-ticari işbirliğini geliştirmek amacıyla oluşturuldu. Programın temeli; 1993 yılında “Avrupa Komisyonu, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan hükümetlerinin katılımı ile Brüksel’de düzenlenen konferansta atılmıştı”…
Ve bunun bir parçası olarak Demir İpek Yolu ile Orta Asya cumhuriyetlerini-Hazar Havzası-Kafkasya’yı Avrupa’ya bağlayarak Rus etkisini kırmak. Ki bugünkü Ermeni-Azeri savaşının girdilerinden biridir!
- Rusya’nın eski Sovyet Cumhuriyetlerinde kurduğu birliklere alternatif olarak; 10 Ekim 1997’de Gürcistan, Ukrayna, Özbekistan, Azerbaycan ve Moldavya’nın yer aldığı ekonomik-ticari amaçlı GUAM kurulur….
- ABD’nin, Azeri-Ermeni ihtilafında da devreye girmesi yine, Rusya’nın Güney Kafkasya’da devre dışı bırakılmasının bir başka adımıydı. Bu amaçla, Türkiye öncülüğünde 1999-2000 de Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan’ın yer alacağı “Kafkasya İstikrar Paktı”nın yaratılması amaçlandı.
- ABD/Batı; Ekim 2001 Afganistan işgali ile Rusya-Çin-İran arasına yerleşmeyi hedefledi…
- Kafkasya ve Orta Asya’daki enerji kaynaklarını Batıya taşıyacak olan “Doğu-Batı enerji koridorunun vanaları üzerinde Rus egemenliğini kırabilmek amacıyla 25 Mayıs 2005’te Bakü-Ceyhan boru hattı, Novorossisk boru hattına alternatif geliştirildi…
- Kuzey Kafkasya’nın, özellikle Rusya’nın zayıf karnı Dağıstan ve Çeçenistan’ı istikrarsızlaştırarak Rusya’dan ayrılmaları hedeflenmişti. Bu adımlarla ABD ve AB, iç sorunlarıyla boğuşan Rusya’nın etrafını kuşatıp, Kuzey’e daha Kuzey’e hapsederek parçalamayı ve süreçte birden fazla yeni devlet yaratmayı hedeflediler. Bu hedef devam ediyor…..
- ABD’nin belirlediği küresel stratejide, tek kutuplu dünyanın tepesinde kendisi, Batı’da AB, Doğu’da yani pasifik’te Japonya merkezli güçlerle Rusya ve Çin’i tam anlamıyla kıskaca alıp teslim almak istiyordu. Bu açıdan Biden ile Çin’e odaklanılacağının işaretleri var.
Kısacası ABD’nin başını çektiği Batı emperyalist blokunun bu adımlarla Rusya’ya verdiği mesaj şudur: “Kuşatıldınız, size biçilen küçük misyona razı olun, verilenle yetinin, yoksa mevcut sınırlarınız bile tartışmalı hale getirilecek ve sizi daha Kuzey’de iç sorunlarla boğuşur hale getireceğiz.”
Rusya’nın yanıtı
Rusya; iktidarıyla, muhalefetiyle kendisine iletilen ABD merkezli Batı blokunun mesajını netçe algılayıp adını koydu. Bunun; Rusya’nın uluslararası konumunu zayıflatmak, Hazar Havzası, Trans-Kafkasya ve Orta Asya gibi stratejik bölgelerden atmak ve hatta parçalama planı olduğunu saptadı ve hareket geçti. ABD’nin Avrasya stratejisinin bozguna uğratılmasında ilk adım olarak; Çeçenistan sorununun “köklü çözümünü” hedefledi ve katliamla “çözdü”. Ukrayna (Kırım ve Donetsk ve Lugansk cumhuriyetlerinin ilanı) ve Gürcistan (Abhazya ve Güney Osetya devletçikleri) başına neler getirildi biliniyor. ABD/Batı Rusya’dan yeni devletler çıkarayım derken Rusya, Gürcistan ve Ukrayna’da 4 devletçik yarattı bile.
Ayrıca “Primakov Doktrini” ile Avrasya blokunun oluşturulması hedeflendi. Kuşatılıyoruz kaygısıyla hareket eden Rusya ve Çin’in yakınlaşması, Şanghay İşbirliği Teşkilatı’nın Haziran 2001’de kurulmasıyla sonuçlandı. Ve Bişkek’teki zirve toplantısı sonuç bildirisinde, “ABD ve NATO merkezli tek kutuplu dünya düzenine karşı çok kutupluluğu desteklediklerini” açıkladılar.
Avrasya Stratejisi’nde Kürdistan
ABD ve Batı Bloku, Avrasya üzerinde egemenlik kurma hedefiyle mevcut statüko değişimi ana strateji olarak belirlemişti. Dolayısıyla Çin’den Doğu Akdeniz’e kadar kurulu statükoyu değiştirmek isteyen, etnik, dini muhalif milletlerin, örgütlerin ve hatta devletlerin bölgesel çıkarlarıyla kendi küresel emperyal çıkarlarının ortaklaştırılması hedeflemiş. Kimler bunlar? Çin’den, Afganistan, Rusya’ya, Orta Asya’dan Kafkasya ve Doğu Avrupa’ya, Ukrayna ile Baltık ülkelerine ve nihayet Ortadoğu’da özellikle de gerektiğinde dört sömürgeci-statükocu devlette statüko değişim dinamiğine sahip Kürdistan’a kadar geniş coğrafyadaki statüko değişimini hedefleyenlerle ortaklaşma hedeflemişti.
Başta sorduğumuz; Kürdistan, ABD’nin Avrasya stratejisinde yer alıyor mu? Alıyorsa neden-nasıl yer alıyor? Sorusuna dönersek; Avrasya stratejisinin merkezinde Ortadoğu, Ortadoğu’nun merkezinde ise Kürdistan bulunuyor. Kürt ulusal kurtuluş dinamiği, Kürdistan üzerindeki statükoyla birlikte Ortadoğu’da ki yüzyıllık statüko zincirini kıracak değişim potansiyeli taşıyor. Sömürgeci statükoya indireceği darbeyle etkisi, Moskova-Pekin’de hissedilecek değişim dinamiği barındırıyor. Zira daha önce de belirtmiştik, Kürtler, Bağdat-Şam kuyruğuna basınca Tahran ile Ankara’nın yanı sıra Moskova ile Pekin’de “ne oluyor” diye başkaldırırlar. Somutlaştırırsak iki temel nedenle ABD, Kürdistan ulusal kurtuluş güçleriyle kendi çıkarları gereği ilişkilenmiştir.
Birincisi; Kürdistan’ın, 50 milyon nüfusuyla bölge Statükosunu değiştirebilecek esas dinamiği barındırması… Barındırdığı zengin petrol, doğal gaz ve tatlı su kaynakları… Doğu-Batı enerji koridoru olarak ifade edilen Bakû-Ceyhan boru hattının büyük bir kesiminin Kürdistan’dan geçmesi…. Orta Asya-Kafkasya’yı Batı ile ve Kafkasya ile Ortadoğu’yu birbirine bağlayan coğrafik konumu… Doğu ile Batı arasında ticari, ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesinde 21. YY Demir İpek Yolu güzergâhının büyük kesiminin yine Kürdistan’dan geçmesi… gibi jeostratejik ve jeopolitik konumu… bölgeyle ilişkilenmek isteyen herkesin ilgi alanı.
İkincisi; sayısız katliam ve soykırımlara rağmen sömürgeci-statükocu devletlere karşı ısrarlı, kararlı ulusal kurtuluş mücadelesiyle bölgede özgürlük, demokrasi mücadelesinin tayin edici dinamiği olması.
Üçüncüsü; tayin edici kara savaşında DAİŞ’i yenilgiye uğratan esas güç olmasını ekleyelim.
Yani sadece jeopolitik konumuyla değil, Bölge siyaset ve askeri denkleminin kurulamasında da Kürtlerin önemli bir yer tutmaları nedeniyle statükoyu değiştirmeyi hedefleyen ABD/Batı ile çıkar ortaklaşması oluştu. Kısacası; Kürdistan ulusal bağımsızlık güçleri ile ABD’nin Avrasya stratejisinde örtüşen çıkarlarının temelinde; bölge statükosunun değişiminde ortaklaşmalarıdır.
Ancak, ABD’nin Bölgede sadece Kürtlerle değil Kafkasya’dan Mısır’a kadar kurulu statüko karşıtı bütün dinamiklerle ve onların çıkarlarıyla ilişkilenmesi söz konusu. Üstelik sadece statüko karşıtları ile değil, bölge statükosunun baş savunucusu Türkiye ile NATO içerisinde stratejik ortaklığı sürüyor. Yani ABD’nin bölge denkleminde gözettiği sayısız devlet, güç, hareket bulunuyor. Dolasıyla “acaba bizim dosya kaçıncı sırada ve ne zaman Biden’in masasında yerini alır”? Sorusuna yanıt vermek kolay değil.
Biden yapacaklarının sınırı
ABD sisteminde Başkanın hareket alanı, taktikle sınırlı olup stratejiyi değiştiremez! Stratejinin belirlenmesi özellikle 40-50 yılları kapsayan ve Kongre, Pentagon, CIA ve Dış ilişkilerin uzun tartışma süzgecinden geçerek şekillenen Soğuk Savaş ve yerine ikame edilen Avrasya Üzerinde Egemenlik Kurmak gibi stratejilere Başkan, taktik müdahale düzeyinde dokunabilir ama değiştiremez. Strateji değişimine yönelik her hamlesi, Pentagon, Kongre müdahalesiyle önü kesilir ki şirket CEO’su refleksiyle davranan Trump pratiği üzerinden bu sıkça yaşandı.
Kısacası ABD Başkanlık koltuğuna oturanın, Avrasya stratejisi gereği Kürdistan siyaseti olacaktır ama yoğurt yiyişinin farklılığı nasıl yansır ona bakmak lazım. Kaldı ki sabah akşam Twitter üzerinden politika ilan eden Trump bile Obama’ın Kürt siyasetini temelde değiştiremedi. Biden’in Kürt meselesindeki yoğurt yiyişi Trump’a göre bir iki adım Kürtlerden yana olacağı söylenebilir. Trump’tan farklı olarak Biden gelişmelere, bir telefon görüşmesiyle “haydi verdim gitti” hayvan pazarında el sıkışan tüccar tarzı yerine devletin saha ve diplomasi dalgalanmalarına daha dirençli Kürdistan politikası izleyeceği söylenebilir. Ve Irak, Suriye haritasına daha reel yaklaşabilir. Ve belki Türkiye’yi Özerk Rojava ile “barışık” hale getirmek için PKK’ye yönelik yeni önerilerle gelebilir vb.
Kürtler birliğe odaklanmalı
Jeopolitik olarak Kürdistan’ın, bölgede daha güçlü konuma geldiği/geleceği önümüzdeki süreçte Kürt siyaseti; Kürdistan toprağı üzerinden kavga değil ulusal ittifakla teşkilatlanmış toprak olarak bağımsız devlete odaklanmalı. Ve elbet gerilim yerine birlik sağlayarak sömürgeci/statükocu sırtlanların Güney ve Rojava Kürdistanı’nı yemek için dört bir yandan fırsat kollayan heveslerini kursaklarında bırakarak.