ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 86 sayfalık Türkiye raporunda Kürtlerin, mültecilerin, inanç gruplarının tehdide ve şiddete maruz kaldığı, gazetecilerin keyfi gözaltına alındığı ve tutuklandığı vurgulandı
ABD Dışişleri Bakanlığı, ülkelerin insan hakları uygulamalarını değerlendirdiği yıllık raporunu yayımladı. Yayımlanan raporun 86 sayfasında Türkiye’ye yer verildi. Raporda, Türkiye’de Kürtlerin, mültecilerin, LGBTİ+’lar’ın tehdide ve şiddete maruz kaldığı, gazetecilerin keyfi gözaltına alındığı ve tutuklandığı ifade edildi. Raporun Türkiye bölümünde, seçimler öncesi getirilen kısıtlamalara dikkat çekildi.
Raporun giriş kısmındaki özette, geçen yıl mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri öncesinde toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüklerine getirilen kısıtlamaların yıl içinde Türkiye’deki insan hakları durumunu olumsuz etkileyen önemli bir gelişme olduğu kaydedildi.
Raporun özet kısmında “önemli insan hakları sorunları” şu şekilde sıralandı:
- Zorla kaybetme.
- Hükümet tarafından veya hükümet adına işkence veya zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele veya cezalandırma.
- Keyfi tutuklama veya gözaltı.
- Yargının bağımsızlığı ile ilgili ciddi sorunlar.
- Siyasi mahkumlar veya tutuklular.
- Başka bir ülkedeki bireylere karşı sınır ötesi baskı;
- Gazetecilere yönelik şiddet ve şiddet tehditleri, gazetecilerin haksız yere tutuklanması veya yargılanması, sansür veya ifadeyi sınırlandırmak için cezai hakaret yasalarının uygulanması veya uygulama tehdidi dahil olmak üzere ifade ve medya özgürlüğüne yönelik ciddi kısıtlamalar;
- İnternet özgürlüğüne yönelik ciddi kısıtlamalar;
- Hükümet dışı kuruluşların ve sivil toplum kuruluşlarının örgütlenmesi, finansmanı veya faaliyetlerine ilişkin aşırı kısıtlayıcı yasalar dahil, barışçı toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ciddi müdahaleler;
- Bir devletin toprakları içinde hareket ve ikamet özgürlüğüne ve ülkeyi terk etme hakkına getirilen kısıtlamalar;
- Mültecilerin, yaşam veya özgürlük tehdidi gibi ciddi zararlar veya ayrı bir insan hakları ihlali teşkil edecek diğer kötü muameleler dahil işkence veya zulüm görecekleri bir ülkeye geri gönderilmesi;
- Ulusal ve uluslararası insan hakları örgütlerine yönelik ciddi hükümet kısıtlamaları veya tacizleri;
- Aile içi veya yakın partner şiddeti, cinsel şiddet, işyerinde şiddet, çocuk yaşta, erken ve zorla evlilik, kadın sünneti, kadın cinayetleri ve bu tür şiddetin diğer biçimleri dahil toplumsal cinsiyete dayalı kapsamlı şiddet;
- Mülteciler ve Kürt azınlıklar gibi ulusal/ırksal/etnik grupların üyelerini hedef alan şiddet veya şiddet tehdidi içeren suçlar;
- Lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, queer veya interseks bireyleri hedef alan şiddet veya şiddet tehdidi içeren suçlar.”
Polis şiddeti
PKK veya FETÖ ile bağlantılı olduğu iddia edilen kişilerin, gözaltında “kötü muamele” veya “istismara maruz kalma” olasılığının daha yüksek olduğu belirtilen raporda, “22 Mart’ta beş Türk polis memurunun, Kürtlerin çoğunlukta olduğu Lice ilçesinden 14 yaşındaki bir çocuğu kaçırdığı ve daha sonra elleri ve ayakları bağlı bir şekilde uzak bir bölgeye attığı iddia edildi. Diyarbakır Başsavcılığı soruşturma başlattığını ve polis memurlarını mağduru ‘yasadışı olarak alıkoymak’ ve cep telefonuna ‘mala zarar vermekle’ suçladığını duyurdu, ancak Diyarbakır Barosu polis memurlarının daha ağır suçlamalarla yargılanmasını talep etti’’ denildi.
Cezaevlerinde hak ihlalleri
Cezaevi ve gözaltı merkezlerindeki hak ihlallerine de yer verildi. Raporda buna ilişkin, “Yetkililer zaman zaman inandırıcı istismar ve kötü muamele iddialarını soruşturmuş ancak genellikle bu soruşturmaların sonuçlarını kamuya açık bir şekilde belgelendirmemiş veya failleri sorumlu tutmak için harekete geçilip geçilmediğini kamuya açıklamamıştır” diye belirtildi.
‘Yargı yürütme organının etkisinde’
Raporun “Kamuya açık adil yargılamanın reddi’’ başlığı altında, “Yasa bağımsız bir yargı öngörmekle birlikte, yargı özellikle yürütme organının etkisine maruz kalmaya devam etti” denildi. Eylül 2023’te Yargıtay’ın Gezi Davası’ndan tutuklanan iş insanı Osman Kavala ve diğer sanıkların 2016 darbe girişimi ve 2013 Gezi Parkı protestolarında rol oynadıkları iddiasıyla mahkumiyet kararını onaması bu başlık altında incelendi. Raporda buna dair, “Yargıtay Kavala’nın serbest bırakılmasına hükmeden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) iki kararını hiçe saydı’’ ifadeleri yer aldı.
Raporda, “Hakimler ve Savcılar Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ‘Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret ettiği’ iddiasıyla aldığı cezanın temyiz başvurusunu görüşmekle görevli üç yargıçlı temyiz heyetinin başkanını ve bir üyesini görevden aldı’’ ayrıntısına da yer verildi. Ayrıca, “Alt mahkemeler, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararları zaman zaman görmezden gelmiş veya uygulanmasını önemli ölçüde geciktirmiştir’’ vurgusu yapıldı.
‘Cezaevindeki kişi sayısı tartışmalı’
Raporun “Siyasi Mahkumlar ve Tutuklular’’ başlığı altında FETÖ ve PKK ile bağlantılı cezaevindeki kişi sayısının tartışma konusu olduğu kaydedildi. Raporda Gezi Davasından 18 yıl ceza verilen TİP Hatay seçilmiş milletvekili Can Atalay’ın dava sürecinde 2023 yılı boyunca yaşananlar da özetlendi.
‘Basın ve ifade özgürlüğü kısıtlanıyor’
Raporun “Sivil Özgürlüklere Saygı Başlığı” altında ise, Anayasa ve kanunların, belirli sınırlar dahilinde ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü sağladığı kaydedildi; ancak “Hükümet, basın ve diğer medya mensupları da dahil olmak üzere ifade özgürlüğünü kısıtladı. Hükümet, önde gelen muhalif ve bağımsız gazetelerden gazetecilere dava açtı ve gazetecileri hapse atarak ülkede ifade özgürlüğünü engelledi’’ ifadeleri yer aldı. Raporda, “Birçok durumda bireyler, hukuk veya ceza davası veya soruşturma riski olmadan devleti veya hükümeti alenen eleştiremedi ve hükümet bazı dini, siyasi veya kültürel görüşlere sempati duyan bireylerin ifadelerini kısıtladı. Hassas konularda ya da hükümeti eleştirecek şekilde yazanlar ya da konuşanlar işlerini kaybetme, adalet sistemindeki yetkililer tarafından istismar edilme, para cezasına çarptırılma ve hapse atılma riskiyle karşı karşıya kaldılar. Hükümet yüzlerce kişiyi ifade özgürlüklerini kullandıkları için mahkum etti ve cezalandırdı’’ denildi.
Raporda şu ifadeler yer aldı: “Medya ve insan hakları kuruluşları, Türk Emniyet Müdürlüğü’nün 25 Nisan’da PKK’ye karşı operasyon olarak nitelendirilen bir operasyonla, Diyarbakır merkezli çok sayıda baroya, STK’ya, haber ajansına ve eve baskın düzenlediğini bildirdi. Polis, PKK’ya mali yardım ve hukuki destek sağlamak, PKK’ya adam toplamak, PKK propagandası yapmak ve ‘60’tan fazla gösteri düzenlemek’ şüphesiyle Diyarbakır ve diğer güneydoğu illerinde 110’dan fazla kişiyi gözaltına aldı.”
Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı Mehdi Özdemir basına yaptığı açıklamada, 25’i avukat, gazeteci ve hak savunucusu olmak üzere 150’ye yakın kişinin gözaltına alındığını söyledi.
Raporda Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Abdurrahman Gök’ün gözaltına alındığına da şu ifadelerle yer verildi: “Gözaltına alınanlar arasında Halkların Demokratik Partisi (HDP) parti yöneticileri ve medya kuruluşu Mezopotamya Ajansı editörü Abdurrahman Gök’ün de olduğu bildirildi.”
Depremde internet sorunu
6 Şubat’ta meydana gelen iki depremin ardından hükümetin kurtarma çalışmaları sırasında, ulusal güvenlik yasasını ihlal ettiği iddia edilen depremle ilgili içeriği kaldırmak için yetersiz adımlar attığını düşündüğü Twitter’da bant genişliğini tahminen yüzde 90 oranında azalttığı ya da internet kullanıcılarının veri iletimini kasıtlı olarak yavaşlattığına yer verildi. Jeolog Övgün Ahmet Ercan’ın 28 Şubat’ta depremle ilgili sanal medya paylaşımları nedeniyle “kamuoyuna açıkça yanlış bilgi yaymak” suçlamasıyla gözaltına alınmasına değinildi.
‘Mülteci karşıtı söylemler arttı’
Depremlerin ardından iktidar, mültecilerin etkilenen bölgelerde kayıtlı oldukları şehirlerden ayrılmalarına izin vermek için seyahat izni muafiyetleri çıkardığı kaydedilen raporda, “Mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesinde ve Şubat ayındaki depremlerin ardından, bazı siyasi partiler ve aşırı sağcı gruplar mülteci karşıtı söylemler kullanmış ve kamuoyunun duygularını harekete geçirmek için sahte olduğu iddia edilen videolar yayınlamıştır’’ ifadeleri de yer aldı.
‘Aleviler, Ermeniler, Yahudiler hedef gösterildi’
Raporun ‘’Ayrımcılık ve toplumsal istismar’’ başlığı altında, antisemitik söylemlerin yıl boyunca yazılı basında ve sosyal medyada devam ettiği kaydedildi. Hamas’ın ekim ayında İsrail’e saldırmasının ardından tacizlerin arttığı bildirildi. Raporda, ‘’Hükümet yanlısı günlük gazete Yeni Akit, ‘Siyonist Uşakları Vatandaşlıktan Çıkarın’ manşetiyle Yahudi Türkleri hedef gösterdi. 27 Ekim’de İzmir’deki bir sinagog ve cemaat merkezi, üzerinde Türkçe ‘Katil İsrail’ yazan kırmızı sprey boyalı bir grafitiyle tahrip edildi’’ denildi. Raporda, ‘’Aleviler ve Ermeni Apostolik Hıristiyanlar dahil, Hıristiyanlar nefret söylemi ve ayrımcılığa maruz kalmaya devam etmiştir’’ ifadeleri yer aldı.
HABER MERKEZİ