ABD seçim sonuçları, zaten halkların karşı karşıya kaldığı kötülüğün kapılarını sonuna kadar açmış oldu. Cumhuriyetçiler Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu sağlayarak önümüzdeki dönemin mutlak hakimi oldu. Trump başkanlık seçimlerini farkla kazandı ve Beyaz Saray’a yerleşecek.
“Hiç fark etmez, ABD’de seçimleri kim kazanırsa kazansın, dünya halklarının maruz kalacağı politikalar değişmez” denir. “Dış politikayı her koşulda Pentagon yönetir, uygular” diye devam eder bu izahat. ABD demokrasisine ilişkin birçok şey sıralanır: “İçeride yerleşik değerler var. Temsilciler Meclisi, Kongre, Senato, ara seçimlerle de güçlendirilen kuvvetler ayrılığı, eyalet sistemi, yargı bağımsızlığı…”
Ancak her yeni gelişme egemen güçler cephesinde yeni ırkçı, faşist araçları ve yönetim tarzlarını gündeme getirdi ve getiriyor. Dünya pazar paylaşımına dair kriz ve çatışma ögeleri arttığı gibi, her ülkede sömürü, gelir adaletsizliği, sınıflar arası çatışma ögeleri de büyüyor. Neticede sermayenin tercihi olan Trump, öngörülemez ve kural tanımaz hamleleriyle, ayak bağı olabilecek “ABD demokrasisinin denge denetleme mekanizmalarını” kolaylıkla darbeleyebilir.
Bu zaferin geçmiş Trump iktidarı döneminden farklı sonuçları olması mümkün. ABD seçmeninin çoğunluğu bu defa ne yapabileceğini bildiği, hiçbir ilke, etik değer ve norm tanımaz, aşırı sağcı, faşist politiklarla tanınan Trump’a daha büyük bir destek sunmuş oldu. Bu defa Trump, eskisinden farklı olarak hemen tüm yönetim kademelerinde hakimiyet kurmuş halde iktidara oturmuş oldu.
Dünya ülkeleri ve halkları, emperyalist ve ezeli yayılmacı, tüm kıtalara hükmetmek için dört bir yanda kan dökmüş; bölgesel savaşları, iç karışıkları kışkırtan, darbeleri bir yönetme biçimi olarak destekleyen, adeta dünyaya meydan okuyan kontrol edilemez yeni ABD Başkanı ile karşı karşıya.
Kadın başkana hiç geçit vermemiş eril gelenek de bir kez daha kazandı. Bu sonuç, birinci Trump döneminden farklı beklentilere işaret ederken aynı zamanda Amerikan toplumunun manipüle edilmesinde, zehirlenmesinde sermayenin ulaştığı aşamayı göstermek bakımından da incelenmeye değer olacak. Biden’in adaylıktan geç çekilmesi, Harris’in etkisiz kalması, emekçi sınıfların taleplerini karşılayacak bir ekonomik program ortaya koyamaması, Demokratların Filistin’deki soykırım düzeyine varan katliamları karşısında İsrail destekçisi tavrı, yine Demokratların politikalarına kızan tepkici seçmenin sandık başına gitmemesi, bu seçimin sonucuna etki eden faktörler.
Ancak tüm bunlar Trump gibi karanlık geçmişiyle tanınan bir aktörün yeniden dünyanın en büyük emperyalist gücünün başına getirilmiş olmasının “anlaşılır” nedenleri olamaz. Birçok etkenin yanı sıra esas olanın Trump’ın ABD sermayesinin, Wall Street’in, egemen güçlerin, savaş tekelleri ve teknoloji şirketleri başta olmak üzere dünya pazarları rekabetindeki güçlerin tercihi olduğu gerçeğidir. Trump’ın başarısı, bir yanıyla da ekonomik sorunlarına çözüm arayışındaki mavi yakalı işçileri, çiftçileri, Latinler’i, siyahileri de önemli ölçüde aldatıcı vaatlerle yedeklemiş olmasıdır. ABD emekçi sınıflarının bağımsız örgütlenmesindeki zayıflığın, üçüncü bir alternatifin yokluğu, birbirinden çok farklı olmayan emek politikaları karşısında emekçileri seçeneksizliğe, başka bir deyişle güçlü görünen Trump kliğinin yanına ittiği görülüyor.
Demokratların adayı Kamala Harris’in ABD emekçilerine, dünyaya iyilik saçacağı beklentisi içinde olan kimse yoktu. Ancak şimdi kaynayan katran kazanının altına odun değil patlayıcı yerleştirildiği bir döneme girildiği söylenebilir. Göçmen düşmanı, ırkçı, aşırı sağçı, faşist, vergileri arttıracak, çevre regülasyonlarını düşürecek politikaların sahibi Trump’ın dümenine geçtiği bir emperyalist ABD’den söz ediyoruz.
Dünya halkları bir kez daha çıplak kötülüğün okyanus ötesindeki öngörülemez sörfüyle karşı karşıya kalabilir. Trump’ın, kendisinden öncekilerin icraatlarını fersah fersah aşacak kötücül politikalara imza atacağını tahmin etmek zor değil.
“Güçlü Amerika” iddiasındaki Trump’ın “bahşişte vergiyi kaldırmak” sözünün ötesinde emekçiler ve ezilenler lehine söylediği tek bir söz bile yokken, tekeller için vergi indirimlerinden tutun yeni alanlar açmaya kadar vaatler sıralandı. Trump’ın “Yeni yıldızım” dediği Elon Musk’ın, seçimin hemen ertesi saatlerde servetinin bir anda 16 milyar dolar arttığı, kripto paraların uçtuğu kaydedildi. Sermayenin; baş destekçisi olduğu Trump iktidarının kendilerine akıtacağı kamu kaynakları, vergi indirimleri, teşvikler için avuçlarını ovuşturdukları; seçim kampanyasında saçtıkları dolarları kat be kat toplamak için harekete geçtikleri sır değil.
Tüm kapitalist devletlerde, iktidarlarla “iltisaklı” sermaye grupları olur; klasik demokrasilerde rüşvet ve kayırma çarkı biraz daha sınırlı, örtülü ve “kurallıdır.” Despotik rejimlerde ise bu örtü kaldırılır, sermaye transferi, eşitsiz büyüme örtüsüz ve bekleyemeyecek kadar hızlıdır. Yıllardır Türkiye’de tanığı olduğumuz yakın kayırmacılığı, belli/beşli şirketlere adrese teslim kamu ihaleeri, vergi afları, teşvikler, karşılıksız krediler vb. ile oluşan tablonun boyutuyla kıyaslanamayacak devasa bir boyutun ABD’den dünyaya “esinlenmesi” mümkün.
ABD’de de Türkiye gibi dindar ve milliyetçi politikaların etkisinde olan milyonlarca işçi ve emekçi var. Göçmenler göçmen düşmanlığına oy verdi. Belirsizleşen sınıflar ayrımı ve öne çıkarılan “erkek onuru” ve daha birçok yozlaştırıcı kavram etkili oldu. İdeolojik kültürel kodları bakımından düşünülürse, siyahi, kadın ve “öteki” olarak kodlanan Harris’in karşısında erkek, beyaz ve zengin Amerikalı kazandı.
İçeride milliyetçi, cinsiyetçi, emek düşmanı politikaları ve “Güçlü Amerika” vaadiyle oy toplayan Trump’ın dış politikadaki vaadi savaş ve silah sektörünü daha güçlü kılarak “savaşı bitirme” oldu. Son NATO toplantısı kararlarının adeta yeni bir paylaşım savaşı deklarasyonu olduğu gerçeği orta yerde duruyorken önünüzdeki dönemin yeni felaketlere açık olduğunu söylemek yanlış olmayacak. Daha ilk günden İsrail’e 25 adet F-35 savaş uçağı verildi. Rusya, Çin, Kuzey Kore, İran gibi emperyalist ya da bölgesel güç odaklarına karşı yeni hamleler dünyanın dört bir yanına etki edecek. Ukrayna, Filistin, Suriye savaşın sürdüğü bölgeler.
Dolayısıyla önümüzdeki süreç, Latin Amerika’dan Avrupa’ya, Ortadoğu’dan Afrika’ya, Uzak Asya’ya uzanan yeni savaşlar, darbeler, işgaller, çatışmalar dönemi olmaya gebe bir potansiyel söz konusu. İçerde ABD’li işçi ve emekçiler açısından daha fazla yoksullaşma, demokratik açıdan kayıplar dönemi olmaya aday.
Ancak, dünya halklarının, işçi ve emekçilerin kendi bağımsız politik hattını güçlendirerek, tarihsel bilinciyle donanarak ve örgütlenmesini büyüterek emperyalist/gerici güçler arası çatışmaların yıkıcı sonuçlarından kurtulması, insanlık için yeni bir yol açması, özgür ve barış içinde bir dünya kurması mümkün.