ABD son bir haftadır, Trump yönetiminin “sıfır toleranslı göç politikası”nın can yakıcı etkilerine tanık oluyor, hak savunucuları bu politikaya tepki gösteriyor. “Ülkeye yasadışı girmeye çalışan herkese kovuşturma açılması ve çocuklarının yanlarından alınmasını” içeren bu politikanın uygulamaya başlandığı Nisan ayından beri 2300’den fazla çocuk ailelerinden zorla ayrılmış durumda.
Bu uygulamanın sebebi açık: Trump yönetimi, sınırdan kaçak girmeye çalışan kişileri “mülteci/sığınmacı” olarak değil “suçlu” olarak görüyor. Bu kişileri tutuklayarak, yargılıyor. İşte bu sürede de bu kişilerin varsa çocukları, zorla ellerinden alınıyor, askeri üslerde, kamplarda oldukça kötü koşullarda tutuluyor. Çocuklar da ebeveynler de bir daha birbirlerini görüp göremeyeceğini, başlarına neler geleceğini bilmiyor. Basına düşen ses kayıtları ise çocukların kaldıkları yerlerde, görevliler tarafından duygusal ve psikolojik şiddete maruz kaldığını gösteriyor. Sınırdan yasa dışı geçişi engellemek için hem ceza hem de tehdit olarak Trump yönetimi tarafından kullanılan bu yöntem çocuğa yönelik şiddettir. Çocuklarda onarılması güç, kalıcı travmalara yol açar. Demokratik olmayan, baskıcı devletlerin sık kullandığı bu yöntem insan hakları ihlalidir. İşte bazı örnekleri…
2013 yılının Şubat ayında Rusya’da, LGBTİ çiftlerin çocuklarının ebeveynlerinden alınmasını konu eden bir yasa tasarısı Parlamentonun gündemine getirilmişti. LGBTİ’ler için yaşamın zaten zor olduğu Rusya’da tasarının temel aldığı yaklaşım “Eşcinseller çocukları yetiştirmemeli, bu çocuklara bir yetimhaneden daha çok zarar verir” idi. Çocukların ellerinden alınması tehdidi ile karşı karşıya kalan pek çok LGBTİ çift Rusya’dan ayrılmak zorunda kalmıştı.
Aynı yöntemin kullanıldığı bir başka örnek yine Rusya’dan, geçtiğimiz günlerden… 5 Mayıs 2018 tarihinde Moskava’da Putin’e karşı yapılan muhalif gösterilere çocuklar da katıldı ve gözaltına alındı. Bunun üzerine çocukların ifade özgürlüğü ve gösteri hakları göz ardı edilerek, çocukların ebeveynlerine “çocuk ihmali” sebebiyle davaların açılması ve çocukların ebeveynlerinden alınması gerektiği gündeme getirildi. Bu son örnek 2011 yılında Diyarbakır Valisi’nin sözlerini hatırlatıyor. Dönemin valisi Mustafa Toprak, “Cezaevleri çocuk doldu denildiği için 2010 yılında bazı yasal değişiklikler yapıldı. Şimdi bakın çocuklar taş ve molotof kokteyli atıyor. Bu çocuklara karşı sosyal tedbirlerle birlikte kanunu da çalıştırmak gerekiyor” demiş ve ‘ailelerinin sahip çıkmadığı’ çocukların ASPB’ce hizmete sunulan sevgi evlerine yerleştirileceğini söylemişti.
Yine bir benzer örnek ise Ekim 2016 yılında TBMM Çocukların Cinsel İstismarını Araştırma Komisyonu’nun raporunda yer aldı. Pek çok uzmanın ve çocuk hakları örgütünün şerh düştüğü bu öneri, Trump’ın ve Putin’in kullandığı yöntemlerden hiç de farklı değildi… Öneride şöyle deniyordu: “Çocukların terör örgütlerinin tuzağına düşmemesi için gerekli istihbari ve idari tedbirler artırılmalı, elde edilen veriler doğrultusunda gerekirse çocuk, Aile Bakanlığı tarafından aileden alınarak tedbirler uygulanmalı”.
Toplumun büyük bir kısmının hukuk dışı şekilde “terörist” ilan edildiği bir ülke için böylesi bir öneri oldukça tehlikeliydi.
Türkiye’de benzer yöntem 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından da gündeme geldi. Bu kez “terörle” bağı olduğu düşünülen ailelere, koruyucu aile olarak verilen çocukların geri alınması istendi. Kaç aileden, kaç çocuk hangi kanıtlarla, kimlerden alındı, herhangi bir veri söz konusu değil. Ancak böylesi bir önerinin dolaşıma sokulması bile hem çocuklar hem de ebeveynler için oldukça kaygı verici, incitici… Çocuğu, haklarını, gelişimini gözetmeyen çocukları tehdit ve ceza nesnesi olarak gören yaklaşımlar dedik ya demokratik olmayan ülkelerde kullanıyor. Metis Kitap’tan yayımlanan Heinrich Geiselberger’in hazırladığı “Büyük Gerileme: Zamanımızın Ruh Hali Üstüne Uluslararası Bir Tartışma” adlı bir kitap var. Kitapta Bauman, Appadurai, Misik, Zizek gibi düşünürlerin yazıları yer alıyor. Semih Gümüş’ün deyimiyle kitap; “göç, terörizm, eşitsizlik, devletlerin gitgide sertleşmesi, yönetenlerin söyleminin şiddeti, süreğen ekonomik kriz, kadın haklarında gerileme, doğal afetler, salgın hastalıklar, açlık, kuraklık gibi düpedüz hayatın köklerine inen zehirli sular zamanımızın ruh halini bozarken gezegenin topluma ve insana dönük ikliminde büyük bir gerilemeye yol açıyor. Heinrich Geiselberger’in hazırladığı Büyük Gerileme derlemesi dünyanın şimdiki hasta halinin başlıca belirtilerini tartışıyor”. Appadurai tarafından kaleme alınan kitabın ilk makalesinde de bu hasta haller sağ popülizmin yoğun görüldüğü ülkeler üzerinden açıklanıyor. Çocukları ebeveynlerinden zorla ayırma yöntemini kullanan bu üç ülke de onlar arasında… ABD, Rusya ve Türkiye… Ne dersiniz? Tesadüf olmasa gerek…