Donald Trump, 2016 başkanlık seçimlerini sağ-popülist bir retorikle kazandı. ‘Müesses Nizam’ın elitleri olarak etiketlediği Demokrat rakipleri karşısında kendisini ‘halkın temsilcisi’ olarak sunuyordu. Ülke, bu konvansiyonel elitler ve ‘liberaller’ tarafından ‘küreselci’ eksen üzerinden bir felakete sürüklenmekteydi ve bu gidişe ancak Trump gibi iş dünyasının gerçeklerine vakıf ‘milliyetçi’ bir önder dur diyebilirdi. Bu argüman üzerinden şekillenen “Amerika’yı yeniden büyük yapalım” sloganı seçmen üzerinde başarılı oldu.
Trump yönetimi, iktidara geldiğinden bu yana uyguladığı dış ticaret kısıtlamaları ve Çin sermayesi ile girdiği küresel ticaret savaşı ile yalnızca Amerika’nın milli gururunu okşamakla kalmıyor, ülke içinde imalat sanayinde bir toparlanmanın yolunu da açıyordu. Meksika sınırına ısrarla inşa ettirdiği duvarda sembolize olan mülteci karşıtı sert tedbirler ise, kökeni itibarıyla bir mülteci ülkesi olan ABD’nin kuruluş temellerinden ırkçı-popülist bir sapmanın göstergesi olduğu kadar istihdamı artırarak işsizliği önleme iradesinin de ifadesiydi. ABD’nin Birleşmiş Milletler, NATO ve son korona salgını ile birlikte Dünya Sağlık Örgütü gibi büyük ölçüde kendi inisiyatifiyle kurulmuş uluslararası kurumlara verdiği destekte kesintilere gitmek yanında ABD’nin dünya üzerindeki askeri varlığının bütünü ve süregelmekte olan uluslararası askeri ittifaklar da finansal kâr-zarar açısından toplu bir değerlendirme masasına yatırıldı.
Özetle Trump yönetimi, gerek ulusal gerekse de uluslararası ölçekte ‘müesses nizam’ın yerleşik yapısı ile gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı hamleleri hayata geçirme yolunda ilk adımları atmış bulunuyor. Bu hamleler, aslında askeri-endüstriyel kompleksin kadroları tarafından da zaruri görülüyor olabilir ama gerçekleştirilmeleri için bir dış müdahale şarttı. İşte Trump o dış müdahalenin öznesi oldu ama ‘müesses nizam’la savaşmak pahasına.
Trump her adımında, ABD düzeninin temsilcileri ile çatışmak zorunda kaldı. Fox TV dışındaki ana-akım medyanın tamamını karşısına alması yanında Beyaz Saray içinde ve çevresinde de sürekli bir mücadele içinde oldu. ABD devlet geleneğinde saygınlığı ve sürekliliği esas olan Pentagon ve CIA yönetimleri, Dışişleri ve Savunma bakanlıkları ve başkan danışmanlıkları gibi makamlarda süreklilik kazanan işten kovulma, yeni atama ve yeniden kovulma döngüleri Trump’ın dengesizliği kadar bu kesintisiz çatışmanın da göstergeleriydi. Nihayet Aralık 2019’da ABD Kongresi, Trump’ı başkanlık makamından azletti. Bu, ABD tarihinde üçüncü kez gerçekleşen bir durumdu ve Senato tarafından onaylanmadığı için hesaplaşma, 3 Kasım 2020’de gerçekleşmesi beklenen başkanlık seçimlerine ertelenmiş oldu.
Joe Biden, Demokratların olduğu kadar müesses nizamın da adayı olarak bu seçimlere katılıyor. Demokratik Parti’nin yaşı oldukça ilerlemiş (ve şimdi de korona teşhisi ile hastanede olan) bir Başkan’ın karşısına kendisinden de yaşlı bir adayla çıkması, kadro kıtlığından çok devlet geleneğine ve devlet aklına dönüş zaruretinin sembolü. Biden, 47 yıllık devlet adamı ve Obama döneminin başkan yardımcısı kimliğiyle Trump’ın karşısında.
Öyle görünüyor ki Biden’ın adaylığı altında ABD müesses nizamı, bir geri dönüş savaşı veriyor. Kasım seçimleri, dört yıllık sarsıntının ardından müesses nizamın geri dönüş vaktinin gelip gelmediğine de karar verecek. ABD iktidar kurumlarının yeni bir yörüngeye oturmak için daha çok yapı-bozuma ihtiyacı olduğu düşüncesi hakim olabilir; bu durumda Trump’ın yaşatılması ve yönetimde kalması gerekecektir.
Trump’ın ‘küreselciliğe karşı milliyetçilik’ sloganı, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyaya damgasını vuran bir yönelimin de ifadesi. İlhamını Putin Rusyası’ndan alan bu zihniyet, Hindistan’dan Macaristan’a, Türkiye’den Brezilya’ya kadar dünya sathında sağ-popülist iktidarların başlıca ideolojik/politik dayanağını oluşturuyor. Trump iktidarı, küresel sağ-popülist dalganın zirvesiydi. Müesses nizamın Joe Biden başkanlığı altında geri dönüşü, dünyanın farklı coğrafyalarındaki bu iktidarlar açısından bir felaket potansiyeli taşıyor.
Erdoğan rejiminin şimdiden ifade etmeye başladığı Joe Biden korkusu temelsiz değil.