Silivri Cezaevi’nde özel eğitilmiş A Takımı gardiyan timlerinin olduğunu belirten ÖHD İstanbul Şube üyesi avukat Mizgin Argış, işkencenin cezaevinin tamamında yaşandığını kaydetti. İHD Merkez Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Çevirmen ise gardiyanların cezasızlıktan cesaret aldığına dikkat çekti
Silivri 5 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde 6 Nisan tarihinde 55 kişilik karantina koğuşuna 60 gardiyan tarafından yapılan baskın ve işkencenin ardından yaşamına son vermek isteyen 8 tutukludan Ferhan Yılmaz yaşamını yitirmişti. Durumun basına ve kamuoyuna yansıması üzerine intihara sürüklenen tutuklular farklı cezaevlerine sevk edilmişti. Günlerdir gündemde olan olaya dair bugüne kadar yetkililerden detaylı açıklamalar yapılmazken, Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı ve Cezaevleri ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tarafından iddialar yalanlamakla yetinilmiş ve soruşturmanın sürdüğü belirtilmişti.
Rapor hazırlandı
Cezaevine giderek incelemelerde bulunan, intihara sürüklenen tutukluların bir kısmı ile görüşme gerçekleştiren Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) ve Marmara Cezaevlerini İzleme Heyeti gözlem raporlarını kamuoyu ile paylaştı. Raporlarda tutuklulara dönük işkencenin sürdüğü, işkence uygulayan gardiyanların halen görevlerinin başında olduğu, tutukluların psikolojik baskıya maruz kaldığı belirtilerek, yetkililerin ve özellikle Adalet Bakanlığı’nın harekete geçmesi istendi.
Cezaevine gidenlerden biri olan ÖHD İstanbul Şube üyesi avukatı Mizgin Argış, “10’a yakın mahpus 60 kişilik koğuştan alınarak süngerli oda olarak bilinen koğuşlara götürülüyor. Süngerli odalara götürülürken kelepçeli bir şekilde, fiziksel şiddete maruz kalıyorlar. Bu durum siyasi mahpuslar tarafından da teyit edilmiş durumda. Bu durumu adli mahpusların ailelerine iletmesinden sonra 60 kişilik infaz koruma memuru ve cezaevi müdürü koğuşa adeta baskın yapıyor. Müdür tarafından zorla tokat atan infaz koruma memuru tokat atılan mahpustan özür diletilmeye çalışılıyor. Özrün karşılığında kendisinin şikayetini geri çekmesi isteniyor. Şikayeti geri çekmezse bu yaşananların yalan olduğuna ilişkin bir açıklama yapılacağını söylüyorlar. Bu durum sürekli gerçekleşiyor örneğin adli ve siyasi mahpuslar hak aradığında ya da cezaevi yönetiminin muamelesine karşı çıktığında infazının yakılması ile tehdit ediliyor” dedi.
Doktor ağzından kaçırdı
Saldırıların sadece bir koğuş ile sınırlı kaldığını düşünmediklerini söyleyen Mizgin Argış, “Her cezaevinde olduğu gibi Silivri Cezaevi’nde de keyfi uygulamalar mevcut” dedi. Doktorun Ferhan Yılmaz’ın ailesine çocuklarının cezaevinde öldüğünü yanlışlıkla ağzından kaçırdığını söylediğini dile getiren Argış, ailenin yaşamını yitirenlerin sadece kendi çocuklarının olmadığını, cezaevinden gelen başka cenazelerin de olduğunu ifade ettiğini dile getirerek, “Silivri 5 No’lu Cezaevinde yaşanan hak ihlalleri sistematik olarak bir yaklaşım söz konusu olduğunu bize gösteriyor. Garibe Gezer’in katledilmesinden, Iğdır’da siyasi mahpus Sinan Kaya’nın hayatını kaybetmesinden de somut emarelerle sistematik bir şekilde siyasi ve adli ayrımı yapılmaksızın bir baskı olduğunu ortaya koyuyor” diye konuştu.
Cezaevinde A Timi gardiyanlar var
Cezaevlerinde A Timi olarak adlandırılan ve işkence yapmak için daha uygun kişilerden oluşan bir timin cezaevinde olduğunu vurgulayan Argış, şu bilgileri verdi: “Cezaevi müdürleri, savcılar bizimle hiç temas kurmuyorlar, görüşmelerimizi kabul etmiyorlar. İletişim kuramıyoruz. Varsa bir hak ihlali savcılığa başvurun yönünde açıklamalar yapıyorlar. Biz savcılığa başvuruyoruz ancak etkin soruşturma yürütülmediği için takipsizlikle sonuçlanıyor. Birçok STK, Sayın Gergerlioğlu dahil olmak üzere birçok milletvekili cezaevini arayıp ‘gerçekten cezaevinde basına yansıdığı gibi bir hak ihlali gerçekleşti mi?’ diye sorduklarında ‘hayır böyle bir hak ihlali gerçekleşmedi’ diye bir açıklama yaptılar.”
Görevliler cezasızlık politikasıyla korunuyor
İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkez Hapishaneler Komisyonu Eşsözcüsü Nuray Çevirmen ise, en çok insanın cezaevinde tutulduğu ülkeler arasında Türkiye’nin ikinci sırada olduğunu belirterek, Türkiye cezaevlerinde 300 bin tutuklunun olduğuna vurgu yaptı.
2022 yılında 19 tutuklu yaşamını yitirdi
Cezaevlerindeki yoğunluğun hak ihlallerini de beraberinde getirdiğini işaret eden Çevirmen, tecrit koşullarına dikkati çekti. Çevirmen, “Devlet güvenlikçi bir politika izliyor. İnsan hakları, yaşamı, düşünce ve ifade özgürlüklerinin öncelendiği bir sistemde değiliz. Hapishanelerdeki tutuklular da bundan payını alıyor. İşkence ve kötü muamele vakalarıyla ilgili çok sayıda başvuru geliyor. Patnos’ta tutukluların yaşadığı sıkıntılardan kaynaklı ailelerine iletmiş oldukları bilgiler üzerine avukat görüşleri gerçekleşti. Silivri Cezaevi’nde yaşananlar can aldı, çok acı. Tekirdağ’da, Iğdır’da yaşamını yitiren tutuklular oldu. 2022’nin başından beri tespit edebildiğimiz, 19 tutuklu yaşamını yitirdi. Şüpheli ölümler vardı içinde” diye konuştu.
Gittikçe artan bir sorun var
İnsanların sosyalleşme, sağlıklı koşullarda yaşamını devam ettirme gibi hakları olduğunu ve Türkiye’nin hem kendi Anayasası’nda hem de imzalamış olduğu uluslararası sözleşmeler gereği yükümlüklerini yerine getirmesi gerektiğini vurgulayan Çevirmen, “İnsanın sağlıklı koşullarda yaşamını devam ettirmesiyle ilgili bağlayıcı yükümlülükler vardır. Hapishanelerde bunlar uygulanmıyor. Pek çok ihlal karşısında yaptığımız başvurulara olumlu dönüş alamıyoruz. Adalet Bakanlığı internet sitesinde yaşanan tüm sorunlarla ilgili olarak, ‘bu bilgi yanlıştır, dezenformasyondur’ minvalinde açıklamalar yapıyor. Ortada gittikçe artan bir sorun var” ifadelerini kullandı.
Gardiyanlar cezasızlıktan cesaret alıyor
Tutuklularla birlikte ailelerin de zorlandığını ifade eden Çevirmen, tutukluların sorunlar karşısında tüm çözüm yollarını denediğini belirtti. Çevirmen, “Tutukluların kendilerini ifade edebilecekleri, çözüm talep edebilecekleri dilekçe verme hakları bile ellerinden alınmış durumda. Dilekçeler dışarı çıkarılmıyor, işleme tabi tutulmuyor. Yaşanan ihlallerle ilgili nasıl bir süreç yürütülüyor bilmiyoruz. Kötü muamele ve işkence yasağını çiğneyen görevlilerle ilgili ne tür uygulamalar var bunlardan haberimiz yok. Kapalı bir sistem var. Tutukluların, ailelerine anlatımlarında, mektuplarda ya da avukat görüşlerinde, cezaevindeki görevlilerin kendilerine hiçbir şey olmayacağından emin olduklarına dair cümleler kuruyorlar. Görevliler cezasızlık politikasıyla korunduklarının bilincindeler. Görevlilerde ‘Biz ne yaparsak yapalım, bize hiçbir bir şey olmaz’ güveni hakim” dedi” dedi.
Ölümler önlenebilir
İntihara sürüklenen tutukluların olduğunu söyleyen Çevirmen, yaşanan ölümlerin “önlenebilir ölümler” olduğunu ve bu durumun üzerinde ciddiyetle durulması gerektiğini söyledi. Çevirmen, “İntihara sürüklemek yaşam hakkı ihlalidir. O mekan devletin mekanı. Bütün uygulamalarla ilgili yapılacak bütün gereklilikleri devlet tarafından çerçevesi çizilmiş ve onlar tarafından uygulanıyor. Dışarıdan müdahaleye açık değil. Ailelerin, insan hakları örgütlerinin, siyasi partilerin ve toplumun bu konuya sahip çıkması gerekiyor. Bu konu dehşetle can yakan bir sorundur” diye belirti.
Kaynak: JINNEWS/MA