IPCC, yayınladığı iklim raporunda dünya genelinde toprağın kötü kullanıldığını ve bunun iklim dengesini olumsuz etkilediğini açıkladı. Özellikle değişen hava olaylarının artmaya devam edeceğini belirten raporda, ‘Durum değişmezse iklim krizini önlemek mümkün değil’ denildi
IPCC 52 ülkeden 103 bilim insanı tarafından hazırlanan ve 192 ülke hükümeti tarafından onaylanan ‘IPCC İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporu’nu bugün kamuoyu ile paylaştı.
Rapora göre tarım, ormancılık ve diğer toprak kullanım biçimleri küresel insan kaynaklı sera gazı emisyonların yüzde 23’ünden sorumlu. Oysaki toprak, karbonu tutması sebebiyle iklim değişikliğini hafifletecek bir rol oynayabilir. Küresel gıda sistemi kaynaklı emisyonlar ise insan kaynaklı küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 37’sine karşılık geliyor. Toprak insanlık tarihinde görülmemiş biçimde tarım kullanımına geçerken, et tüketimi son 60 yılda iki kattan fazla arttı.
Arazi kullanımı ve tarım ilişkisi hakkında şu ana kadar hazırlanmış en geniş kapsamlı rapor olan çalışma, sürdürülebilir arazi yönetiminin hem gezegenin geleceği hem de insanların refahı için kritik öneme sahip olduğunu gözler önüne seriyor.
Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak için arazi yönetimini geliştirilmesi, tarımı iklim için bir çözüm haline getirilmesi ve fosil yakıt kaynaklı emisyonlarının azaltılması gerekiyor. Bunların hepsini aynı anda yapılması gerekiyor.
Durum hızla değişmezse iklim krizini önlemek mümkün değil
Rapora göre insanların neden olduğu sera gazı emisyonları topraklara eşi benzeri görülmemiş zararlar veriyor ve gıda güvenliğini tehdit ediyor. İnsanoğlu, arazileri devasa ve sürdürülemez taleplerini karşılamak için kullanıyor ve bu durum ivedilikle değişmez ise iklim krizini önlemek mümkün olmayacak. Raporda arazilerin insanları beslemeye devam edebilmesi ve iklim krizinin etkilerine uyum sağlanabilmesi için ivedi ve geniş kapsamlı iklim eylemlerine ihtiyaç olduğu vurgulanıyor.
Araziyi iyi yönetmek iklim krizinin çözümüne de katkı sağlayabilir
Toprakların büyük bir baskı ile karşı karşıya olduğunu ve bu baskının iklim değişikliği ile giderek daha da fazla derinleştiğini ifade eden çalışma, aynı zamanda sürdürülebilir arazi yönetiminin iklim krizinin çözümüne büyük katkı sağlayabileceğini de ortaya koyuyor.
Çalışma aynı zamanda Türkiye’ye dair önemli bulgular da ortaya koyuyor
Raporda Akdeniz bölgesinde kuraklığın hem yoğunluk hem de sıklığının artacağı ifade ediliyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu bölgede, her geçen gün daha fazla insan kuraklıktan etkileniyor, gıda güvenliği sekteye uğruyor.
Artan aşırı hava olayları, Akdeniz bölgesine toprağın bozulmasını hızlandırıyor, iklim değişikliği gıda güvenliği için tehdit unsuru olarak ön plana çıkıyor
Tam adı ‘Karasal Ekosistemlerde İklim değişikliği, Çölleşme, Arazi Bozulumu, Sürdürülebilir Arazi Yönetimi, Gıda Güvencesi ve Seragazları Değişimleri Özel Raporu’ olan raporun İklim Haber tarafından derlenen temel bulguları ise şöyle:
1- Arazi; gıda, tatlı su ve diğer birçok ekosistem hizmetinin yanı sıra biyolojik çeşitlilik de dahil olmak üzere insanların temel geçim kaynaklarını ve refahı sağlar. İnsan kullanımı küresel olarak buzsuz toprak yüzeyinin yüzde 70’inden fazlasını (yüzde 69-yüzde76) doğrudan etkiliyor. Arazi ayrıca iklim sisteminde önemli bir rol oynuyor.
2- Tahmini olarak 821 milyon insan hâlâ yetersiz besleniyor.
3- Dünyanın buzsuz toprak alanlarının yaklaşık dörtte biri insan kaynaklı bozulmaya maruz kalıyor. Tarım alanlarında meydana gelen toprak erozyonu, şu anda tarım yapılmayan bölgelerde toprak oluşum oranının 10 ila 20 katı, geleneksel tarım yapılan bölgelerde ise 100 katı.
4- Isınma, çoğu kara bölgesindeki ısı dalgaları dahil olmak üzere, ısı ile ilgili olayların sıklığı, yoğunluğu ve süresinin artmasına neden oldu. Kuraklıkların sıklığı ve yoğunluğu bazı bölgelerde (Akdeniz, Batı Asya, Güney Amerika’nın pek çok kısmı, Afrika’nın çoğu ve Kuzeydoğu Asya dahil) arttı ve küresel ölçekte yağış miktarı yoğunluğunda artış yaşandı.
5- Arazi kullanımı ve arazi örtüsünün değişmesi nedeniyle son birkaç 10 yılda kum fırtınası sıklığı ve yoğunluğu arttı ve Arap Yarımadası ve daha kapsamlı olarak Ortadoğu, Orta Asya gibi bölgelerde, kurak alanlardaki iklim ile ilgili faktörlerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri artış gösterdi.
6- İklim değişikliği; ısınma, değişen yağış düzenleri ve bazı aşırı hava olaylarının sıklığı, gıda güvenliğini çoktan etkiledi. Birçok düşük enlem bölgesinde bazı mahsullerin verimi (örneğin, mısır ve buğday) düşerken, birçok yüksek enlem bölgesinde, bazı mahsullerin verimi (örneğin, mısır, buğday ve şeker pancarı) son yıllarda arttı.
7- Tarım, Ormancılık ve Diğer Arazi Kullanımı (AFOLU) faaliyetleri, 2007-2016 döneminde küresel olarak insan faaliyetlerinden kaynaklanan yüzde 23’lük CO2, yüzde 44’lük metan (CH4) ve yüzde 82’lik azot oksit (N2O) emisyonundan sorumlu. Aynı zamanda seragazlarının toplam net antropojenik emisyonlarının yüzde 23’ünü temsil ediyorlar.
8- Arazi kullanımı veya iklim değişikliğinden kaynaklanan arazi koşullarındaki değişiklikler, küresel ve bölgesel iklimi etkileyebilir. Bölgesel ölçekte, değişen arazi koşulları ısınmayı azaltabilir veya daha da ortaya çıkartabilir, aşırı olayların yoğunluğunu, sıklığını ve süresini etkileyebilir. Bu değişikliklerin büyüklüğü ve yönü bölgeye ve mevsime göre değişebilir.
9- Çölleşme, bitki örtüsünün azalmasıyla bağlantılı CO2 salımı yoluyla küresel ısınmayı güçlendirebilir. Bitki örtüsündeki bu azalma, yerel albedoyu artırma eğilimine girer ki bu da yüzeyin soğutmasına neden olur.
10- İklim değişikliği; geçim kaynakları, biyolojik çeşitlilik, insan ve ekosistem sağlığı, altyapı ve gıda sistemleri için mevcut riskleri daha da şiddetlendirerek arazi üzerinde ek stresler yaratıyor.
11- Isınmanın artmasıyla birlikte, sıcak dalgaları da dahil olmak üzere sıcaklığa bağlı olayların sıklığının, yoğunluğunun ve süresinin 21’inci Yüzyıl boyunca artmaya devam edeceği öngörülüyor. Kuraklıkların sıklığının ve yoğunluğunun özellikle Akdeniz ve Güney Afrika’da artacağı tahmin ediliyor.
12- İklim değişikliğinden kaynaklanan risk seviyesi hem ısınma seviyesine, hem de nüfus, tüketim, üretim, teknolojik gelişme ve arazi yönetimi modellerinin nasıl geliştiğine bağlı. Yiyecek, yem ve suyu daha fazla talep eden yollar, daha fazla kaynak tüketen tüketim ile üretim ve tarımsal verimlerde daha sınırlı teknolojik gelişmeler, kuraklıkta su kıtlığı, arazi bozulumu ve gıda güvensizliği risklerinin artmasına neden oluyor.
HABER MERKEZİ