Sandıktan tavşan çıkmadı yine. Gerçekten sihirbaz olması gerekiyor insanın seçim sandığından tavşan çıkarabilmesi için. Sandığın içinden ne çıkmasını bekliyorsunuz ki? İçinde ne var ki ne çıksın? Bolca iktidar hegemonyası, yani bütün televizyonlar, radyolar, gazeteler hâlâ ne kadar okunuyorsa, yoksunluğa ve işsizliğe neden olanların gönüllerinden seçim zamanı biraz daha bolca kopan yardımlar, kenarlarına tıkıştırılmış bolca minnet yani, kimliksizleştirilmiş insanların egemeni olunca güçlü olmalarını hissetmeleri hali. Mesela Barcelona futbol takımı kazandığı zaman duyulan sevinç ve Messi gol attığında birbirine sarılmaları gibi, kendilerini o an Messi hissetmek ve Ronaldo eğer Barcelonalı değilse, her gün kaybedenlerin Barcelona ile ya da egemen ile birlikte kazandıkları hissiyatları ve kazanan ile kazanan olmak, ertesinde maç başından kalkıp, bir okul sınıfına yerleştirilmiş sandık başında yerlerine dönüp seyretmeye devam etme halleri. Sıradan ve mutat ezilme, dışlanma, yok sayılma, faşizmin boy sırasına göre minyatür hali ve hiçbir şey var sandıkta. Bundan ancak bu çıkar ama bu sandıktan bile aykırı, her şeye rağmen aykırı çıkanlar dışında…
İki haftadır yazdıklarıma dönüyorum, o zaman basitçe bir son soruyla kendimize soracağımız; Bu sandığa ne koyduk ki ne çıksın?
‘Ekolojik demokrasi’yi etrafına düzenli mesafeler ile dikilmiş hoş görünümlü peyzajlı park gibi bir şey olarak düşünmeyin. Daha önceki yazılarıma gönderme yaparak söyleyebilirim ki Ekolojik Demokrasi bir karşı hegemonya değil, bir Alter-hegomonyadır. Bunu bugün olanlar üzerinden anlatmaya çalışırsak, bir HES ya da baraj inşa edilecek bir alanın, burjuva hukukunun bile aradığı -ki bizde uzun zamandır burjuva hukuku bile geçerli değil- bir ÇED raporu alınması ve çevreye etkileri hesaba katılarak inşa edilmesini savunmaktan ibaret bir şey değildir. Ekolojik Demokrasi doğrudan kapitalist sistemin, daha doğrusu endüstriyel sistemin temel ekseni ‘Enerji’yi sorgular. Yine sık kullandığım bir biçimle düşünürsek, nasıl ki endüstriyel sistemin temel meselesi ‘Enerji’ ise, bu enerjinin demokratikleştirilmesi, radikal tekellere ihtiyaç duymadan ve gerçek ihtiyaçlar üzerinden yeniden örgütlenmesi ekolojik demokrasidir.
Enerjinin demokratikleştirilmesi, günlük hayatta gelirimizden koca parçalar koparıp alan, ulus-ötesi enerji tekellerine ödeyeceğimiz paraların ortadan kalkmasını sağlarken, öte yanda dehşetli bir çevresel yıkımı durdurur. Ve bütün bunların ötesinde de aynı zamanda bir başka demokrasinin, gerçek bir demokrasinin ortaya çıkmasının temel koşuludur bu.
Buna gelecek hafta devam etmek üzere. Çünkü kendime buradan, ilk yerel seçimlere kadar bunlar üzerinden konuşmak ve bu seferinde halkın adaylarının kazanacağı belediyelerde, alternatif pratikler üretebileceğimiz bir şeyler üzerine tartışmak gibi bir hedef koydum. Düşüncelerinizi bana yazarsanız çok sevinirim.
Yoksa sandıktan yine tavşan çıkmayı da bekleyebiliriz tabii ki…