Sosyal medyada ‘yazcılar’la ‘kışçılar’ın kavgası pek meşhurdur. İki tarafta fırsat buldukça laf çarpar birbirine. Sıcaklar artınca kış seviciler sitem püskürtür ortama, ortalık buz tuttuğunda da yazcılar sahneye çıkıp goygoy yapar. Ben bi’şey anlamam pek bu işlerden ama bu yazla ilgili ciddi sıkıntı olduğu kesin. Fazla uzadı sanki. Öyle değil mi? Son on beş gündür filan yeni dönemde memleketin hali üzerine uzunca bir dosya hazırlıyorum, yazarken çizerken de hep aklımda 7 Haziran ve sonrası var nedense.
Hakikaten, n’olcek bu memleketin hali? Ben mi yanılıyorum? Şimdi biz hem Mart’ta, hem de Haziran’da, bu adamı bi güzel yenmedik mi? Bekaydı mekaydı filan hani, memleket elden gidiyordu, yunan Edirne sınırından giriyor, su faturalarını ‘teröristler’ getiriyor, otoparklar Kandil’in kontrolüne geçiyordu. Öyle mi değil mi? Yaptık mı biz bunu? Yaptık. Hem de ne güzel yaptık. Hele ikincisi? Pirince giderken bulguru zayi etmediler mi? Sade Kürtler de değil, Üsküdar’ın mütedeyyinleri bile yetti artık demedi mi?
Peki, ne oluyor şimdi? Niye gittik biz sandığa? Bizi geçtim, yurttaşların çoğu, niye durduk yerde muhaliflik etti birden? İşsizlikle pahalılıkla boğuşan yurttaş, tek adam rejiminin nimetlerini niye takdir etmedi ki acaba?
Yanlışsam beni düzeltin, biz üst üste iki kez bu iktidarı pert ettik ve yerellerdeki ayaklarını kırdık. İnsanlar, evet belki büyük bir çoğunlukla değil ama hatırı sayılır bir ağırlıkla durumdan hoşnutsuzluklarını ortaya koydular. “Her derde deva” olarak sunulurken daha birinci yılı dolmadan hoşnutsuzluk yaratan bir sistemden söz ediyorum.
Öyleyse niye bu kadar uzun sürdü bu yaz? Bu sonucu yaratan güçler, sonucun kendi sonuçlarını kendiliğinden yaratmasını mı bekliyorlar? İktidar, Haziran’dan beri, daha önce de yaptığı gibi, uzandığı yerde hakemin saymasını bekliyor ve arada hem dinleniyor, hem de nasıl bir numara çevirip nakavt olmaktan kurtulurum hesaplarını yapıyor; karşısındakiler ise “du bakalım n’olcek” modunda. Bir bölümü zaten her an Yenikapı’ya hazır ve bir yandan da yeni partilerin zuhurunu bekliyor, diğer taraf ise gereğinden fazla yavaş bir tempoda ilerliyor.
Ne zamana kadar? Örneğin, AKP, Suriye’ye dalıp, asker cenazelerini de çeşitli illere serpiştirerek Kazdağı’nın da, Hasankeyf’in de, işsizlik ve yoksulluğun da üstünü bayraklarla örttüğünde daha uygun bir moment mi yakalamış olacağız mesela? Göz göre göre, üstümüze üstümüze gelen şey çok açık değil mi? Evet, 7 Haziran-1 Kasım sürecine göre ekonomide ve siyasette elleri daha zayıf ama buna nasıl güvenilebilir? Sonuçta bu ‘el zayıflığı’ da, rakiplerin elinin kuvvetiyle ölçülmez mi?
Mesela, bir kâğıda herkesin kabul edebileceği ve anlayabileceği netlikte on madde yazıp, sonra da tek tek o maddeler üzerinden mahalleden, köylere, meclislere kadar her yerde siyaset yapmak mümkün değil mi?
Bu ülkede, öyle alacalı bulacalı değil, bir A4’e dünyanın bütün sorunlarını sığdırmaya çalışarak da değil, sadece ve sadece işsizlik için bir miting yapılmayalı kaç yıl oldu acaba, hatırlayan var mı? Geniş katılımlı bir zam protestosu en son ne zaman yapıldı? Bu Pazar kamuoyunun tanıdığı isimlerden oluşan bir komite ‘doğalgaz zammı mitingi’ çağrısı yapsa, kimse gelmez mi yani? (Bu arada, farkında mıyız bilmiyorum, somut hedef konusunda en ilginç örnek EYT mitingleridir.) Kazdağı güzel iş, eyvallah, somut olduğu için güzel. Peki ya herkesin yaka silktiği rüşvet ve yolsuzluk, başlı başına bir miting konusu değil mi? Savaş harcamaları aynı şekilde değil mi? Sadece KHK zulmü yetmez mi bir miting için? Her şeye ilkel köleci toplumdan başlayıp soyut bir sonuca varmak zorunda mıyız? Kırk iki kurum ve siyasi yapının katıldığı IMF karşıtı toplantıdan sonuçta ‘IMF’ye hayır’ gibi ortalama bir sloganın çıktığına tanık olmuşluğum var benim. Bu kadar mıyız ama? Bu kadar mı bütün yaratıcılığımız?
Ayrıca, diyalektiği de biraz yanlış mı anladık ne? Her şey birbirine bağlıdır evet ama o her şeyin bir de odak noktası vardır. O noktaya parmak basınca harekete geçiyor insanlar. Hakikaten, yaz bitsin artık. Çok uzun sürdü bu kez. Dizinin üstünde hakemin saymasını bekliyor adam. Dokuzda kalkıp gardını almaya çalışacak. İyi de, bizim vurma niyetimiz var mı gerçekten? Sol kroşemizi mahşere mi saklıyoruz?