M. Ender Öndeş
Başlarken….
Türkiye 2019’un bahar ve yaz aylarında çok önemli gelişmeler yaşadı. Önce 31 Mart yerel seçimleri geldi ve sonuç beklendiği gibi iktidar açısından ağırdı. Kürt coğrafyasında halkın elinden zorla alınarak kayyumların yönetimine terk edilmiş olan belediyeler yeniden gerçek sahiplerine dönerken, AKP-MHP bloku metropol kentlerin neredeyse tamamını kaybetti. Seçimlerden önce, tam da bunu hedefleyen ikili bir strateji açıklayan HDP kuşkusuz bu ağır yenilginin en önemli faktörlerinden biriydi. Metropollerdeki Kürt seçmenler ve HDP’ye oy veren kesimler büyük bir hamleyle bu başarıya imza attılar ama hepsi bu kadar da değildi. Erdoğan’ın tek adam sisteminin, bizzat AKP seçmenleri nezdinde de kabullenilmediği, ayrıca MHP ile olan kader ortaklığının hayırlara vesile olmadığı bütün büyük kentlerde ortaya çıktı.
İstanbul’daki ikinci seçim ise, iktidar açısından daha vahim bir sonuca yol açtı. Siyasi baskı ile YSK tarafından iptal edilen İstanbul seçimleri, 23 Haziran’da yeniden yapıldığında, bu kez hezimet büyüdü ve iktidarın tabanında da ciddi kaymalar gerçekleştiği anlaşıldı. Bu, 17 yıllık AKP rejiminin aldığı en ağır yara oldu. Bütün bunlar, içeride büyük bir ekonomik krizin yoksulluk ve işsizliği artırdığı, dışarıda ise Suriye başta olmak üzere iktidarın kendi keyfi ve çelişkili politikaları sonucu her cephede bunaldığı bir zaman diliminde oldu. Yine aynı günlerde, büyük açlık direnişi ile İmralı kapısının kısmen açıldığına ve oradan gelen barışçıl-demokratik mesajların politik alanda yarattığı büyük etkiye tanık olduk. Seçim sonrasında, ana muhalefet cephesinde bir durgunluk ve ‘yetinme’ eğilimi gözlemlenirken, HDP’nin ilk açıklaması, derhal bir demokratik ittifakın yaratılması ve yeni bir demokratik anayasa için adım atılması yönündeydi.
Sonbahara doğru, bu konudaki tartışmaların yoğunlaşması ve politik ortamın daha hareketlenmesi bekleniyor. Tam da bu noktada hazırladığımız dosyamızda, görüştüğümüz siyasi odaklar ve toplumsal kesimlere, öncelikle ‘şimdi ne olacak’ sorusunu yönelttik. Gelinen noktada, bir demokrasi cephesinin imkânlarını, mevcut muhalefet toplamının nasıl bir ittifaka dönüştürülebileceğini sorduk. Aynı çerçevede, yeni bir demokratik anayasa meselesinin nasıl ele alınabileceği de başka bir sorumuzdu. Bu arada yazılı belge olarak anayasanın tek başına bir anlam ifade etmediği, bunun daha geniş bir demokratik dönüşümün parçası olarak nasıl ele alınabileceğini de sorularımıza ekledik. Ortaya çıkan tabloyu bugünden itibaren okurlarımızla paylaşıyoruz. Bugün Demokratik Toplum Kongresi Eş Genel Başkanı Berdan Öztürk ile Halkların Demokratik Kongresi Eşsözcüsü Sedat Şenoğlu ile konuştuk.
Berdan Öztürk / Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı
Sorun AKP’nin değil sistemin değişmesi
‘Demokrasi güçlerinin şu an da yeterli şekilde misyonuna uygun hareket ettiğini söyleyemeyiz. Mesele AKP’nin kazanıp kazanmaması değil. AKP gider başkası gelir. Hedeflenen faşizme darbe vurmaktı.Şimdi yapılması gereken, demokrasi mücadelesini ortaklaştırmaktır’
Son dört yılda gelişen yönelimler, aslında sistemin gerçek yüzünü başta Kürtler olmak üzere, tüm Türkiye halklarına bir kez daha göstermiş, tekçi ve faşist anlayış bu süreçte apaçık ortaya çıkmıştır. HDP’nin seçim stratejisi bildiğiniz gibi Türkiye’de faşizmi geriletme, Kürdistan’da gasp edilen belediyeleri geri alma üzerine kuruldu. Tabii ki her şey seçimden ibaret değildi; şu anda da siyasi soykırım operasyonları devam ediyor. Ancak, geldiğimiz noktada, muhalif kesimler birlikte hareket ettiğinde kendini yenilmez sanan anlayışların yenilebileceğini görmüştür. O bakımdan demokrasi talebi olan tüm kesimler daha güçlü bir konumdalar artık. Muhalif kesimleri birleştirecek tek husus demokrasi talebidir. Eğer bu talepte ortaklaşabiliyorsak bir demokrasi hareketinin çıkması da imkânsız değil. Bir demokrasi hareketinin doğmasının koşulları her zamankinden daha uygun.
İnisiyatif almak
Bu durumda, tabii ki öncelikle DTK, HDP, HDK gibi güçler inisiyatif alarak bir süreç örgütlemelidir. Diğer muhalif kesimlerin bu seçimleri sadece kazanmak/kaybetmek temelinde değerlendirmesi ise büyük eksiklik olur. Ülkenin kuruluşundan beri dayatılan tekçilik anlayışının bugün iflas ettiğini açıkça görmeliler. Türkiye şu anda siyaset, ekonomi ve bütün alanlarda dibi görmüş durumda. Bunun aşılabilmesi için atılacak en önemli adımlardan biri de demokrasi mücadelesini ortaklaştırmaktır. Demokrasi güçlerinin şu anda bu rol ve misyona uygun olarak yeterli şekilde hareket ettiğini söyleyemeyiz. Yetersizliklerimiz var ve giderilmesi gerekiyor. Çünkü mesele AKP’nin kazanıp kazanmaması değil. AKP gider başka bir parti gelir. Bu seçimde hedeflenen faşizme darbe vurmaktı ve vuruldu. Şimdi yapılması gereken oluşan bu ortamı iyi değerlendirmektir. Bu da güçlü bir örgütlenmeyle yapılabilir. Bu arada umudu AKP içindeki parçalanmalara bağlamak da doğru değildir. Esasında o tartışmaların da sebebi, faşizmin geriletilmiş olmasıdır. Bu mücadele güçlendikçe elbette AKP de şu andaki anlayışıyla devam edemez.
Üçüncü Yol’un anlamı
Asıl mesele şu: Ortada olan bir sistem var ve bu sistem farklılıkları kabul etmiyor. Dolayısıyla mücadele, bu sistemin değişmesine yönelik olmalıdır. Mesele AKP’nin yerine başka bir partinin gelmesi değil, ‘sistem iyi AKP kötü’ yaklaşımı bu bakımdan yanılgılı bir düşüncedir. Sayın Abdullah Öcalan’ın da aslında ‘Üçüncü Yol’ ve ‘Demokrasi İttifakı’ derken dikkat çektiği husus bu. Esasen HDP’nin kuruluş paradigması da buna denk düşüyor. Öte yandan, söz konusu ittifakları partiler arası protokollerle de sınırlamak dar bir yaklaşım olur. Bir toplumsal hareketten söz ediyoruz burada. Dolayısıyla, tüm muhalif kesimler, STK’ler, inanç gruplarıyla bu ittifakın tabandan başlatılması gerekiyor. Bu açıdan da en büyük sorumluluk elbette HDK ve DTK’ye ait.
Sedat Şenoğlu / Halkların Demokratik Kongresi Eşsözcüsü
Amaç en geniş ortaklaşma
‘Seçim bitti, herkes evlere dağılsın’ zehirli havasından fersah fersah uzak durulması gereken zamanlardan geçiyoruz. Üçüncü Yol’un siyasetini radikalleştirmek, öncü özneleşmesini politik olarak görünür kılmak, toplumsal örgütlülük temelini bir seferberlik ruhuyla inşa etmek zorundayız’
Her şeyden önce, Millet İttifakı (CHP-İYİ Parti) muhalefetinde bir araya gelenlerin ufuk sınırını, bağlı oldukları devlet geleneğinin yapısal ideolojik kodlarını çiziyor. Türkçü milliyetçilik, Sünni İslamcılık ve sermayecilik… Nokta! Haliyle, onları aynı kodlara bağlı olan Cumhur İttifakı’ndan ayıran özsel bir eksen farkı yok. AKP-MHP bloğu iktidarda olduğu ve faşist devlet mekanizmasının ipine dört elle sarıldığı için, CHP-İYİ Parti muhalefetine de burnundan getirme yöntemiyle yaklaşabiliyor. Seçimlerde de bunu gördük. Lakin muhalefetin de iktidarın burnundan getirmek gibi bir gerçek meselesi yok. Çünkü faşizme karşı demokrasi ya da politik özgürlüklerin kazanılması diye gerçek bir derdi de yok. Hele hele Kürt sorununun onurlu, adil ve demokratik çözümü diye bir derdi hiç yok. Bunları dert edinebilmesi, sistemle karşıtlaşması, sürtüşmesi ve bu anlamda politik olarak da radikalleşmesi demek. Daha doğrusu, hegemonyasının etkisi altındaki halk kitlelerinin sistemi sorgulayan düşünce ve eylemlerini kışkırtması demek. Bu sürtüşmeden çakacak kıvılcımların tetikleyebileceği, kontrol edilemez olası sosyal ve politik yangınlar, bu muhalefetin isteyebileceği en son şey. İktidarlaşmanın ya da oradan nemalanmanın sistem içi başka yolları varken neden böyle bir riske girsin! Büyük belediyeler kazasız belasız kapıldı iktidarın elinden, şimdilik Allah bereket versin! ‘Seçim bitti, herkes evlere dağılsın’ havası, tam da bunu doğruluyor zaten.
Üçüncü Yol’un tarifi
Ancak tam da bu noktada, çelişkiler boşluk tanımaz, geçicidir, doldurulur. Abdullah Öcalan’ın son görüşme notlarında dikkat çektiği meselenin esası da bu gerçeklik zeminine oturuyor zaten. “Üçüncü Yol”, demokrasi ve özgürlük güçlerinin mevcut çelişkiler zemininde boşluğu doldurma görevini, iradesini, çizgisini ve stratejisini tarif ediyor. “Demokrasi İttifakı” da bu çizginin, politik ve toplumsal ilişkiler temelinde genişletilmesinin, derinleştirilmesinin, kurumlaştırılmasının formu ve programı oluyor.
HDK ve HDP bu çizgi ve program misyonunun kurucu aklını ve temel öznelerini temsil ediyorlar. Haliyle, bunu pratikleştirmenin, öncülük etmenin, başka birilerine bırakılamayacak görevleri de omuzlarındadır. 31 Mart-23 Haziran süreci, HDP’nin seçim bazlı stratejik/taktik atağı bağlamında aşağı yukarı mümkün olabilen oldukça avantajlı siyasal sonuçları yaratmış oldu. Aksi durumda, 7 Haziran-1 Kasım arası dönemin kötü tecrübesine benzer durumların yaşanmasından bizi kurtaracak bir sihir yok elimizde. ‘Seçim bitti, herkes evlere dağılsın’ zehirli havasından fersah fersah uzak durulması gereken zamanlardan geçiyoruz. O bakımdan, seçim hamlesinin stratejik/taktik mantığında gerçekte içerilmiş olan, ancak gerekli kararlılık, yaratıcılık ve somut hazırlık yetmezliği nedeniyle cisimleşememiş olan şeyi, şimdi ve derhal var gücümüzle hayata geçirmeye çalışmalıyız. Üçüncü Yol’un siyasetini radikalleştirmek, öncü özneleşmesini politik olarak görünür kılmak, toplumsal örgütlülük temelini ve ilişkilerini bir seferberlik ruhuyla inşa etmek. Halklarımızın, siyasi tutumu ve beklentilerine denk düşen görev budur.
Tabandan ittifak
31 Mart-23 Haziran’ı yaratan toplumsal güçlerin bileşimi, tercihleri ve eylemleriyle bir kez daha kanıtlamışlardır ki, temsilcileri olduklarına inandıkları partilerin, örgütlerin, platformların, hareketlerin doğru yönde atılmış adımlarını ve çağrılarını yüksek bir sezgi gücüyle kavramakta, sahip çıkmakta ve uymaktadırlar. Sadece seçmen edilgenliği düzeyinde bir unsur değil de, toplumsal bir güç ve siyasal bir özne etkinliği içinde olma deneyimini kazanmaktadırlar. Üçüncü Yol ve Demokrasi İttifakı bütünlüklü denklemi, esasen halk yığınlarının sermaye düzenine ve faşizme karşı örgütlü toplum ve demokratik siyaset gücü, mücadele ve direniş gücü haline gelişlerinin birleşik kurucu hattını temsil ediyor. Sistem içi kalan bir çözümü değil, sistemden kopma yönelimini içeren bir “Yeni Yaşam” dönüşümünü hayata geçirme mücadelesini önüne koyuyor. Bu nedenle, Üçüncü Yol/Demokrasi İttifakı, partiler arası bir ilişki ve ittifak ya da partiler çatısı olmaktan öte bir yoldur. Halkın; yerel meclisler, inisiyatifler, platformlar vb. formlarda öz örgütlülüklerinin yaratılmasına, bu temelde toplumsal ittifakın kurulmasına dayanan, önceleyen bir siyaset ve örgütlenme tarzıdır. Eşitlikçi, özgürlükçü; dayanışma ve adalete dayalı toplumsal ilişkileri ve kurumlaşmaları inşa eden devrimci bir perspektiftir.
Olanaktan gerçeğe
HDK olarak biz, tabii ki tüm bu sürecin ve görevlerin birinci dereceden öznesi olarak görüyoruz kendimizi. Ancak, Üçüncü Yol çizgisinin ve demokrasi ittifakının ufku ve kapsamı içinde kendine yer bulabilecek ve özneleşebilecek çok daha geniş yelpazede bir demokrasi ve özgürlük gücü, halk gücü potansiyeli var. HDK ve HDP olarak arayışlarımızın ve çabalarımızın yönü, tam da bu potansiyeli bir olanaktan gerçeğe dönüştürebilecek buluşmayı ve ortaklaşmayı en geniş zeminde kazanmaktır. Özcesi, ihtiyacımız olan, HDK ve HDP’nin de içerisinde olduğu ama onları kapsayan genişlikte ortaklaşmalar, birlikteliklerdir.